Gülümser
Acının hep kaynayan kıyısında
Küllenmiş ateş gözü
Soy mutluluğun.
Tüner
Çiçek karanlığına
Adını anmak güzeldi,
dost ağızlarda sana dair cümlelerin
ıslatılması...
Adını anmak...
Yüksek sesle, kimsesiz gecelerin düşsel
avuntularına sırt çevirip senden söz açmak...
Devamını Oku
dost ağızlarda sana dair cümlelerin
ıslatılması...
Adını anmak...
Yüksek sesle, kimsesiz gecelerin düşsel
avuntularına sırt çevirip senden söz açmak...
İster Fransa da okusun ister mıransa da,ister Kahire de okusun ister mahire de,ressam mı oldu heykel/traş mı
bakmam Adam olmuş mu diye bakarım.Vesselam.
Yaz dönümü bir sıcaklıkta
Sen suskunluğun ata-anası
Bakar yüreğin gök gök
Geceme
Yıldız alacası.
Teşekkürler seçkiye
Çiçek Karanlığına Tüneyen Sevgi
Gülümser
Acının hep kaynayan kıyısında
Küllenmiş ateş gözü
Soy mutluluğun.
Tüner
Çiçek karanlığına
O ürkek sevgi
Sarı kaçışmasından yellerin
Akşam üstleri.
Solur
Bir gel-git arası yaşam
Bir sevinç, bugünde dün
Ve sonra sayrılıklar
O uşağı ölümün.
Yaz dönümü bir sıcaklıkta
Sen suskunluğun ata-anası
Bakar yüreğin gök gök
Geceme
Yıldız alacası.
Tahsin Saraç
Çiçek Karanlığına Tüneyen Sevgi
Acının küllenmiş ateş gözü, soy mutluluğun kaynayan kıyısında hep gülümser.
O ürkek sevgi, akşamüstleri yellerin sarı kaçışmasından, çiçek karanlığına tüner.
Yaşam bir gel git arası solur.
O, ölümün uşağı; bugünde, dün ve sonra bir sevinç sayrılıklar.
Sen suskunluğun ata anası!
Yüreğin, yaz dönümü bir sıcaklıkta, yıldız alacası geceme gök gök bakar.
Tahsin Saraç
Benim için mutluluk, çok yakındadır. Hemen elimi uzatıp, tutuvereceğim kadar yakın. Bazen dalında muhteşem bir çiçek, bazen tadı tuzu yerinde, sevilen bir yemektir, küllenmiş acılarımın üstünde pişmekte olan. Çok uzak yollardan gelmektedir bazen, yerin gizemli katmanları arasından geçerek, delerek aşılmaz başı karlı yüce dağların yüreğini, fıkır fıkır kaynamaktadır, kayaların gözünden fışkırarak. Çelik gibi soğuk suyundan birkaç yudum içmek için uzandığımda, ben gülümserim, o gülümser. Ellerimi yıkarım, kollarımı serinletirim, sular serperim yüzüme, saçlarımı ıslatır, ferahlarım.
Güneş yavaş yavaş yükselir ve rampayı döner. Süzüle süzüle yol alır, her günkü umursamazlığıyla, beklentisiz, telaşsız görünümüyle… Aynı tempoda yürünmektedir hayatın yolu, bazen boş, bazen dolu, dopdolu… Sakindir gün, sabırlıdır yerde hareketsiz ne varsa… Hiç canı sıkılmaz gibidir mor dağların, kayaların, ağaçların… Öylece dururlar oldukları yerde. Güçsüz dallara, cılız otlara gücü yeter yelin. O da yorgun mudur nedir? Canından bezmiş bir hali var, son derece acelesiz ve sakin; usanmadan, sararan güneşin ısıttıklarını soğutmakta, sağa sola kaçışmakta, sevgiyi ürküttüğünün farkında değil. Sevgi, sığınacak bir yer aramakta kendisine. Ağaçlarla çevrili, çiçeklerden görünmeyen loş bir bahçenin karanlığına tüner, en sonunda. Orası, senin yüreğindir. O bahçe senin bahçen, o ev senin evin…
Sapsarı ateş topu, sarı eteklerini toplar, ağır ağır omuzlarından atar, yalbır yalbır ışıklı pelerinini, pembeleşen yanaklarıyla uyumlu janjanlı kırmızımsı abiye giysisiyle, salına salına mor dağlara yaklaşır. Öylesine güzeldir ki bu vuslatın seyri, ağır çekim devam ettirilir, uzatıldıkça uzatılır… Nihayet gün, sarar ışınlarıyla sağ yanını dağın, geniş ve mağrur alnından öper önce sonra çıplak omzuna başını dayar. Öyle bir, bir oluştur ki bu kavuşma! O mor dağ günü yudum yudum içer… Güneşin varlığı, onun varlığında yok olur. Dağ, yerin var oluşundan beri var. Ömrü kesintisiz, kıyamete kadar uzar. Gün, her gün ölür ölür dirilir kollarında. Sağ omzuna baş koyarak ölür, her gece; her sabah sol omzunda dirilir. Onda yok olur, onda hayat bulur.
Akşam alacasında bir telaş, tüm canlılarda! Herkes günün son alışverişini yapıp, en kısa yoldan evine yuvasına ulaşma derdinde… Caddelerde arabalar vızır vızır, kaldırımlarda insan seli… Sokaklarda bir kaynaşma… Hayvanlar arada şaşkın şaşkın bakınmakta… Yuvalarına sokulmakta yaratıklar. Kuşlar, dallarda şakımakta… Akşam zikirlerini yapmakta cıvıl cıvıl… İnsanlar, hayvanlar, ağaçlar, çiçekler, sular; görünen ne varsa kımıl kımıl… Bu hengâmede herkes nefes nefese, yorgun, burnundan solur.
Gün boyu çalışır, didinir eve dönerim. Ne bir selam sabah, ne bir güler yüz… Buz gibi karşılar beni. Önce yavaştan başlar dırdıra… Sonra her zamanki gibi hırgür… Sen yaşam kaynağımsın, o katlime ferman çıkarmış. Can çekiştire çekiştire öldürmeye memur tayin edilmiş. Dün de böyleydi, bugün de… Yarın da böyle olacak, değişmesi imkânsız. En küçük bir sevinç doğsa içimde, hasta eder, öldürür.
Sen, öyle misin ya! Derin sükûtunla huzur verirsin. Sen, suskunluğun abide kişiliği, atası! Sen Osmanlı bir kadınsın! Her halinde başka, bambaşka!
Kalbin, yaz dönümü sıcaklığında… O masmavi gözlerin, kararan geceme ışık saçar!
Yar, yar! Seni, kara saplı bir bıçak gibi göğsüme saplamışlar!”
Dünyevi Ve Uhrevi Mutluluklar…
Onur BİLGE
ACININ KAYNAYAN YERİ neresidir?
ACININ KAYNAYAN KIYISINDA OLAN nedir?
ACI veren nedir?
MUTLULUK VEREN nedir?
'Sorbonne Universty güzel sanatlar bölümü mezunudur.Siêcle 21,Bouche Amuse,Grand Street İdentıty gibi yabancı edebiyat dergilerinde,şiirleri ve makaleleri yayınlanmıştır.Halen heykeltraşlık yapmaktadır.Ayrıca yabancı bir edebiyat dergisinin sanat editörlüğünü yürütmektedir.'
Sorbonne Üniversitesini bitirerek ALTI kere HİÇ KİMSE olmuş.
:)
SİTEM
Önde zeytin ağaçları arkasında yar
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim
Dalları neyleyim.
Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim.
Yar yar!.. Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar
Değirmen misali döner basım
Sevda değil bu bir hışım
Gel gör beni darmadağın
Tel çözülüp kalmışım.
Yar
Canimin çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var.
Bedri Rahmi EYÜBOĞLU
Mustafa da arapça Kemal de arapça Nâzım da arapça ? Bu arapçacılar neden öğrenir yazarlar fransızca?
Şiir oldukça anlamlı oldukça da saçma.Gece karanlığında
Türkçede tavuklar tüner vesselam.
Antoloji Edebiyat Sitesi yeni takip etmeye başladığım bir site.Oldukça güzel bir birikimi stürüktürel açıdandan da iyi bir bagajı var.Bu sayfayı özellikle takip ediyorum.Uzun süredir yabancı kaldığım Türk şiirinde yeni sesler ve soluklara ulaşabilirmiyim düşüncesiyle.
Bu sayfanın ampirik kaygılar ve oportünist yaklaşımlarla sanat sayfası olmanın dışına çıkartılmaması gerekir diye düşünüyorum.
Saygılarımla.
Kartviziti Kapari
gebre otu diyorlar
tohum tomurcuk
en çok da komşu çocukları sevindiriyor
sabah çocuklardan önce kalkıyor
ilk o sıkıyor güneşin yanağını
sonra yoksulların çatlak elleri
karşı duvar safi beton
taş üstünde taş
herkes biliyor
fizik var kimya var bir de anatomi
bir tek o
koca köyün delisi
sen misin kaya
sen misin betonun övünen yeri
gidip hassaten orayı tekmeliyor
bahar da bahardır hani bizim burada
getirip bizimkini taş duvara bekçi dikiyor
gebre otu diyorlar
devediken kapari
düz duvarda öyle bal ki dilleri
kötürüm bir çocuğa yürüme öğretiyor.
Ali Tekmil / 07.05.2009 – Kapariköy.
Bu şiir ile ilgili 29 tane yorum bulunmakta