Çiçek Karanlığına Tüneyen Sevgi Şiiri - ...

Tahsin Saraç
1 Ocak 1930 - 29 Haziran 1989
9

ŞİİR


15

TAKİPÇİ

Gülümser
Acının hep kaynayan kıyısında
Küllenmiş ateş gözü
Soy mutluluğun.

Tüner
Çiçek karanlığına

Tamamını Oku
  • Feyzi Kanra
    Feyzi Kanra 29.06.2011 - 10:21

    İster Fransa da okusun ister mıransa da,ister Kahire de okusun ister mahire de,ressam mı oldu heykel/traş mı
    bakmam Adam olmuş mu diye bakarım.Vesselam.

    Cevap Yaz
  • Xalide Efendiyeva
    Xalide Efendiyeva 29.06.2011 - 09:10

    Yaz dönümü bir sıcaklıkta
    Sen suskunluğun ata-anası
    Bakar yüreğin gök gök
    Geceme
    Yıldız alacası.

    Teşekkürler seçkiye

    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge 29.06.2011 - 08:56

    Çiçek Karanlığına Tüneyen Sevgi
    Gülümser
    Acının hep kaynayan kıyısında
    Küllenmiş ateş gözü
    Soy mutluluğun.

    Tüner
    Çiçek karanlığına
    O ürkek sevgi
    Sarı kaçışmasından yellerin
    Akşam üstleri.

    Solur
    Bir gel-git arası yaşam
    Bir sevinç, bugünde dün
    Ve sonra sayrılıklar
    O uşağı ölümün.

    Yaz dönümü bir sıcaklıkta
    Sen suskunluğun ata-anası
    Bakar yüreğin gök gök
    Geceme
    Yıldız alacası.

    Tahsin Saraç

    Çiçek Karanlığına Tüneyen Sevgi
    Acının küllenmiş ateş gözü, soy mutluluğun kaynayan kıyısında hep gülümser.
    O ürkek sevgi, akşamüstleri yellerin sarı kaçışmasından, çiçek karanlığına tüner.
    Yaşam bir gel git arası solur.
    O, ölümün uşağı; bugünde, dün ve sonra bir sevinç sayrılıklar.
    Sen suskunluğun ata anası!
    Yüreğin, yaz dönümü bir sıcaklıkta, yıldız alacası geceme gök gök bakar.

    Tahsin Saraç




    Benim için mutluluk, çok yakındadır. Hemen elimi uzatıp, tutuvereceğim kadar yakın. Bazen dalında muhteşem bir çiçek, bazen tadı tuzu yerinde, sevilen bir yemektir, küllenmiş acılarımın üstünde pişmekte olan. Çok uzak yollardan gelmektedir bazen, yerin gizemli katmanları arasından geçerek, delerek aşılmaz başı karlı yüce dağların yüreğini, fıkır fıkır kaynamaktadır, kayaların gözünden fışkırarak. Çelik gibi soğuk suyundan birkaç yudum içmek için uzandığımda, ben gülümserim, o gülümser. Ellerimi yıkarım, kollarımı serinletirim, sular serperim yüzüme, saçlarımı ıslatır, ferahlarım.

    Güneş yavaş yavaş yükselir ve rampayı döner. Süzüle süzüle yol alır, her günkü umursamazlığıyla, beklentisiz, telaşsız görünümüyle… Aynı tempoda yürünmektedir hayatın yolu, bazen boş, bazen dolu, dopdolu… Sakindir gün, sabırlıdır yerde hareketsiz ne varsa… Hiç canı sıkılmaz gibidir mor dağların, kayaların, ağaçların… Öylece dururlar oldukları yerde. Güçsüz dallara, cılız otlara gücü yeter yelin. O da yorgun mudur nedir? Canından bezmiş bir hali var, son derece acelesiz ve sakin; usanmadan, sararan güneşin ısıttıklarını soğutmakta, sağa sola kaçışmakta, sevgiyi ürküttüğünün farkında değil. Sevgi, sığınacak bir yer aramakta kendisine. Ağaçlarla çevrili, çiçeklerden görünmeyen loş bir bahçenin karanlığına tüner, en sonunda. Orası, senin yüreğindir. O bahçe senin bahçen, o ev senin evin…

    Sapsarı ateş topu, sarı eteklerini toplar, ağır ağır omuzlarından atar, yalbır yalbır ışıklı pelerinini, pembeleşen yanaklarıyla uyumlu janjanlı kırmızımsı abiye giysisiyle, salına salına mor dağlara yaklaşır. Öylesine güzeldir ki bu vuslatın seyri, ağır çekim devam ettirilir, uzatıldıkça uzatılır… Nihayet gün, sarar ışınlarıyla sağ yanını dağın, geniş ve mağrur alnından öper önce sonra çıplak omzuna başını dayar. Öyle bir, bir oluştur ki bu kavuşma! O mor dağ günü yudum yudum içer… Güneşin varlığı, onun varlığında yok olur. Dağ, yerin var oluşundan beri var. Ömrü kesintisiz, kıyamete kadar uzar. Gün, her gün ölür ölür dirilir kollarında. Sağ omzuna baş koyarak ölür, her gece; her sabah sol omzunda dirilir. Onda yok olur, onda hayat bulur.

    Akşam alacasında bir telaş, tüm canlılarda! Herkes günün son alışverişini yapıp, en kısa yoldan evine yuvasına ulaşma derdinde… Caddelerde arabalar vızır vızır, kaldırımlarda insan seli… Sokaklarda bir kaynaşma… Hayvanlar arada şaşkın şaşkın bakınmakta… Yuvalarına sokulmakta yaratıklar. Kuşlar, dallarda şakımakta… Akşam zikirlerini yapmakta cıvıl cıvıl… İnsanlar, hayvanlar, ağaçlar, çiçekler, sular; görünen ne varsa kımıl kımıl… Bu hengâmede herkes nefes nefese, yorgun, burnundan solur.

    Gün boyu çalışır, didinir eve dönerim. Ne bir selam sabah, ne bir güler yüz… Buz gibi karşılar beni. Önce yavaştan başlar dırdıra… Sonra her zamanki gibi hırgür… Sen yaşam kaynağımsın, o katlime ferman çıkarmış. Can çekiştire çekiştire öldürmeye memur tayin edilmiş. Dün de böyleydi, bugün de… Yarın da böyle olacak, değişmesi imkânsız. En küçük bir sevinç doğsa içimde, hasta eder, öldürür.

    Sen, öyle misin ya! Derin sükûtunla huzur verirsin. Sen, suskunluğun abide kişiliği, atası! Sen Osmanlı bir kadınsın! Her halinde başka, bambaşka!

    Kalbin, yaz dönümü sıcaklığında… O masmavi gözlerin, kararan geceme ışık saçar!

    Yar, yar! Seni, kara saplı bir bıçak gibi göğsüme saplamışlar!”


    Dünyevi Ve Uhrevi Mutluluklar…


    Onur BİLGE

    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge 29.06.2011 - 08:31

    ACININ KAYNAYAN YERİ neresidir?
    ACININ KAYNAYAN KIYISINDA OLAN nedir?
    ACI veren nedir?
    MUTLULUK VEREN nedir?

    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge 29.06.2011 - 08:20

    'Sorbonne Universty güzel sanatlar bölümü mezunudur.Siêcle 21,Bouche Amuse,Grand Street İdentıty gibi yabancı edebiyat dergilerinde,şiirleri ve makaleleri yayınlanmıştır.Halen heykeltraşlık yapmaktadır.Ayrıca yabancı bir edebiyat dergisinin sanat editörlüğünü yürütmektedir.'


    Sorbonne Üniversitesini bitirerek ALTI kere HİÇ KİMSE olmuş.

    :)

    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge 29.06.2011 - 08:18


    SİTEM

    Önde zeytin ağaçları arkasında yar
    Sene 1946
    Mevsim
    Sonbahar
    Önde zeytin ağaçları neyleyim
    Dalları neyleyim.
    Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim.
    Yar yar!.. Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar
    Değirmen misali döner basım
    Sevda değil bu bir hışım
    Gel gör beni darmadağın
    Tel çözülüp kalmışım.
    Yar
    Canimin çekirdeğinde diken
    Gözümün bebeğinde sitem var.

    Bedri Rahmi EYÜBOĞLU


    Cevap Yaz
  • Feyzi Kanra
    Feyzi Kanra 29.06.2011 - 06:30

    Mustafa da arapça Kemal de arapça Nâzım da arapça ? Bu arapçacılar neden öğrenir yazarlar fransızca?
    Şiir oldukça anlamlı oldukça da saçma.Gece karanlığında
    Türkçede tavuklar tüner vesselam.

    Cevap Yaz
  • Kebelekara Hiç Kimse
    Kebelekara Hiç Kimse 29.06.2011 - 05:13

    Antoloji Edebiyat Sitesi yeni takip etmeye başladığım bir site.Oldukça güzel bir birikimi stürüktürel açıdandan da iyi bir bagajı var.Bu sayfayı özellikle takip ediyorum.Uzun süredir yabancı kaldığım Türk şiirinde yeni sesler ve soluklara ulaşabilirmiyim düşüncesiyle.

    Bu sayfanın ampirik kaygılar ve oportünist yaklaşımlarla sanat sayfası olmanın dışına çıkartılmaması gerekir diye düşünüyorum.

    Saygılarımla.

    Cevap Yaz
  • Ali Tekmil
    Ali Tekmil 29.06.2011 - 00:18

    Kartviziti Kapari

    gebre otu diyorlar
    tohum tomurcuk
    en çok da komşu çocukları sevindiriyor
    sabah çocuklardan önce kalkıyor
    ilk o sıkıyor güneşin yanağını
    sonra yoksulların çatlak elleri

    karşı duvar safi beton
    taş üstünde taş
    herkes biliyor
    fizik var kimya var bir de anatomi
    bir tek o
    koca köyün delisi
    sen misin kaya
    sen misin betonun övünen yeri
    gidip hassaten orayı tekmeliyor
    bahar da bahardır hani bizim burada
    getirip bizimkini taş duvara bekçi dikiyor

    gebre otu diyorlar
    devediken kapari
    düz duvarda öyle bal ki dilleri
    kötürüm bir çocuğa yürüme öğretiyor.

    Ali Tekmil / 07.05.2009 – Kapariköy.

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 29 tane yorum bulunmakta