Çiçek Dalında Güzel Değildir

Sadi Atay
252

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Çiçek Dalında Güzel Değildir

Şiirin başlığına takılıp da Monşer,
Gözlerini belertme, hemencecik öyle.
Burnunu kıvırıp, büküp dudağını
“Şaircik, yine zırvalamış!” deme.

Yeter, vandalmışım gibi bakma, bana!
Somurtmayı bırakıp,
Sokurdanmayı kes de
Cevap ver sen, hele:
“Çiçek, dalında güzeldir de
Çilek, dalında güzel değil midir?
Ya, gülün canı candır da
Patlıcanınki, patlıcan mıdır?

Demem o ki
Yemeye odaklı mahlûklarız, Monşer.
Bak, yemek borusuna çöreklenmiş, ruhumuz.
Yüreğimizi ise çoktan indirmişiz, işkembeye.

Breh, breh, breh!
Mizanının, kefesine tüküreyim Monşer!
İzanının, küfesine tüküreyim…
Çilek, dalında dursun mu dedik, şimdi?
Yemeyelim mi, dedik?
Tövbe!
Yiyelim, Monşer!
Dalında, bir tek çilek kalmasın.
Çocukların, eli yüzü, çilek boyansın.

Yiyelim, Monşer;
Ama israf etmeyelim
Ama bölüşelim
Helalinden yiyelim ama
Ama şükredelim…

Şükredelim, Monşer;
Çileği, çilek kokusunda
Çileği, çilek tadında yapan
Kokusuna, tadına mutluluk koyan
İşte, o çileği bizim için yaratan
Allah’a, şükredelim.

Öyle ya, Monşer
Biz yiyelim diye yarattı çileği, Allah;
Çileğin, yaratılma gayesi budur.
İnkâr edenleri geçelim hadi
Ama bunu unutan insan, çoktur.
Öyle ya, Monşer
“Hâfıza-i beşer, nisyan ile mâlüldür.”

Ama nankör değildir, çilek;
Çilek, gafil değildir.
Ki ne yaratanını inkâr eder
Ne de yaratılma gayesini unutur…
Onun için de işte,
Her ne kadar,
Dalında güzel görünse de
Her ne kadar,
Dalında mutlu bilinse de
Yarımdır, aslında çileğin mutluluğu.
Ama ne zamanki
Yaratılma gayesine vasıl olur
İşte, o zaman çileğin mutluluğu, tam olur.

Yani Monşer
Ne zamanki bir çilek,
Bir çocuğun damağına tat olur
İşte, o zaman sadece çocuk değil,
Çilek de çocuk gibi, mutludur.

Hep, çileği andığıma bakma,
Monşer, anla!
Sadece çilek değil,
Bütün meyveler de böyledir.
Meyvelerle de çemberi daraltma;
Monşer, anla!
Bütün çiçekler de böyledir.

Vay, senin mizanının darasına!
Vay, senin izanının karasına!
Küstahça parlayan
Ve sanki gözlüğünden fırlayan,
Fal taşı gözlerinle soruyorsun ya:
“Çiçekleri de mi yiyeceğiz?
Çiçeklerin, yaratılma gayesi de mi bu?”
Vay, senin gözünün çırasına, Monşer!
Vay, senin gözlüğünün numarasına!

Belli ki Monşer;
Müşkülle iştigal ediyoruz.
Senin gözün pörtlemeden,
Benim sabrım patlamadan,
Yolumuz sarpa sarmadan,
Söz atının dizginlerini,
Düz yola çevirelim, tamam!
Kestirmeden gidelim, vesselam.

Bak, Monşer!
Ben de inkâr etmem:
Karanfil, saksısında güzeldir.
Saksısında mutludur, karanfil…
Kalıbımı basarım ama
Bir ihtiyar delikanlının, yakasındaki karanfil,
Saksıdaki karanfilden, çok daha mutludur.

Beyaz, titrek elleriyle
Rengârenk laleleri,
Aile fotoğrafının altındaki vazoya,
İtina ile yerleştiren,
Yaşlı anneyi tahayyül et, Monşer!
Nasıl da kucaklaşmış bak:
Yüzündeki nur ile mutluluk.
Bir o lalenin, bir bu lalenin rengine
Nasıl da dönüveriyor, kahverengi gözleri;
Görüyorsun değil mi?

Şüphem yok;
O anneye, o laleleri getiren,
Yavrucaklarının mutluluğunu da
Görüyorsundur, elbet.
Ama ya o vazodaki lalelerin, mutluluğu?
Görmüyorum, deme Monşer!
İyi bak!
Gönül, gözüyle bak!
İşte, cıvıl cıvıl hepsi.
Hepsi, şen şakrak…

İnan ki Monşer:
O anne kadar,
Annenin yavruları kadar,
O vazodaki laleler de mutlu.
İnan ki Monşer;
O vazodaki laleler,
Bahçedeki lalelerden, bin defa mutlu.

Ve kır çiçekleri
Ve papatyalar…
Tabiatın, özgür çocuğudur onlar; amenna.
Kelebekler, arılar üzerlerinde uçuşurken,
Nasıl da mutludurlar, bilirim.
Ama gün gelir de
İnce bir el, onları derer
Ve o papatyalardan bir taç örer,
O tacı da
Bir cimcimenin başına konduruverir ya
İşte, o taçta sarmaş dolaş olmuş
O, şanslı papatyaların neşesini,
Kırdaki papatyalar, ne bilsin?
Hele ki o cimcimenin mutluluğunu,
Sorma gitsin, Monşer!
Sorma gitsin!

Emekli Ayşe Öğretmen’i, tanımazsın sen;
Bilmezsin, onun dillere destan bahçesini.
Yalnızlığına yaren yaptığı,
Gözü gibi baktığı,
Mis kokulu güllerini de bilmezsin, elbet.
Ama ben bilirim, Monşer.
İşte bu sabahtı,
Mahallenin taze nişanlı çifti:
Barış ve Sevgi
El ele geçiyordu sokaktan,
O güzelim bahçenin dengine gelince,
Bir anlığına Sevgi’nin elini bırakıp da Barış,
Bahçenin iki karış yüksekliğindeki çitini aşarak,
Şefkatle bir goncayı koparıverdi de
Yine aynı şefkatle,
Sevgi’nin saçlarına takıverdi…
Bir görseydin, Monşer:
Sevgi, ne kadar da mutluydu.
Barışın gözlerindeki huzuru, bir görseydin.
Nişanlılar, pürneşe yürürken,
Bir görseydin:
Sevgi’nin saçındaki goncanın, gururunu.
Bahçedeki güllerin, o goncaya
Gıptayla bakışını, bir görseydin.
Ha,
Laf aramızda kalsın:
Bütün bu olup biteni,
Ayşe Öğretmen de camdan izledi.
Bir görseydin, Monşer:
Onun yanağında açan gülleri.
Pembe tebessümünü, bir görseydin…

Ben mi?
Ben, elbette gördüm hepsini.
Benim neşem mi?
Daha da uzatmayalım be Monşer,
Zaten uzattığımız şiiri.

Evet, uzatmayalım Monşer.
Hem bilirsin: Baba Şairler,
“Şiirin, kısa olanı makbuldür.” der.
Uzatıp da daha fazla
Onların ahını almayalım, Monşer.

Uzatmazdık da aslında;
Şiirin hepsi, dört cümleydi ya!
E, sen ayak diredin en baştan.
E, biz de
Meramımızı, anlatamamanın meramıyla
Uzattıkça uzattık.
“Anlayana, sivrisinek saz,
Anlamayana davul zurna az.”
Düsturunu da unutuverip
Davula, abandık ha abandık…

Tamam, şöyle yapalım Monşer;
Aha, bu şiirin tamamı sana olsun.
Ama biçare şu dört cümlecik,
Baba Şairler’in nezaketine sunulsun:
“Çiçek, dalında güzeldir de
Çilek, dalında güzel değil midir?
Ya gülün canı candır da
Patlıcanınki patlıcan mıdır?”

23.06.2022

Sadi Atay
Kayıt Tarihi : 23.6.2022 23:36:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Sadi Atay