Yoksulluk gününe mahsus sızılar
Çalarak götürdü diyar be diyar
Gurbet de en hızlı koşan sancılar
Sisli duygu, basık demi çürüttü
Som demir içinde zırhları yaktı
Zihnime bağlandı kördüğüm çaktı
Şaşkın gözlerimden halime baktı
Mağdur tünelinde yâd el büründü
Istırabın bas-bas bağırdığı hal
Özgürlük çarığı ayakta mandal
Titreyen bir kuşun kopardığı dal
Benimle birlikte yerlere düştü
Gözüme o anda bir his bakarak
Mumlardan ışıklı, saçlarımdan ak
O bende üzüntü, siyah yakarak
İşte giderayak bu başım döndü
Ekaterinburg’ta saat altı otuz beş
Hava puslu; gökte görünmez güneş
Şubat ayına has dondurucu eş
Bir ayaz, bir tipi simam da söndü
Buzlu gar yolunda iki kafadar
Çekmişler kafayı akşama kadar
Biri yalpalanıp öbürü hırlar
Peşine takılan sessiz gözümdü
Bir kaç dakika dur sen, yürüyüşüm
Kalbimde küt sesi vurur üzüntüm
Daha şimdi yanımdaydı bu günüm
Nereye kayboldu, tatsız günümdü
Çantamda çile var, mezesi vaydan
Gidiyoruz derin çatlamış faydan
Gurbetin gurbeti kara bir zindan
Meçhulden bakınıp resmimi süzdü
Gar taşında ince işçilik özü
Çakılı tavanda çift kartal gözü
Nasıl bir isabet, kurulan düzü
Sanki gözlerimde Kars’ım göründü
Kalk emriyle kalktı uzun marşandiz
Bir puf sesi, buğu saklandı iz—iz
Ahmet’le bakındık ve gitmekteyiz
Bir kader kanseri bizle öksürdü
Maşın kalktığında gök karartısı
Kandırmış, bellidir hicran yarası
Yağıyor duaların üstüne yası
Dokundu isteksiz, aniden ürktü
Trene sessiz kalan yol kavrulmakta
Raylarda baş başa yel savrulmakta
Rusçayı bilmeyen dil kıvrılmak ta
Sarhoş fos halime arkadaş güldü
Yanımda ki yoldaş Diyarbakırlı
Halinde gariplik yoksul çarıklı
Anladım ki bu ben, benimle farklı
Düşüncede değil ve fikri hürdü
Ahmet’e, Rus kadın bir tas getirdi
Üstüne ne mene bir şey ekledi
İçine su karıp Ahmet’e verdi
Benim içim allak bullak dövündü
Yedi Ahmet; bu tas içindekini
Tane-tane iplik biçimdekini
Çala kaşık vurdu kendindekini
Lopur-lopur yutan mideye döndü
Afiyet, bal-şeker olsun be Ahmet
Dediğime pişman ettin be Ahmet
Benimde ipliği yedin be Ahmet
Üst üste sigara yaktıkça güldü
Uyku göze hücum etti edecek
Buz gibi bir hava buz titretecek
Umut neşter oldu bizi biçecek
Nefes imha oldu canda can büzdü
Tek tük sigaraya sardığım kafa
Elimde bir kadeh, rakımda ifa
Meret ranza gelmez bitik insafa
Başımı koymadan yastığı söktü
Pencereden uzak ışık akisler
Vurdukça karlara sarhoşluk demler
İçimde bir tufan kopacak, bekler
Beni benden çalma, es geç üzüntü
Rezil rüsva etme bu yaban elde
Bırak ta gidelim han beklemekte
Biz yolcuyuz, yollarda gezinmekte
Az var, Çhelyabinsk ışığı göründü
Üşümek diz boyu; soğuk mu soğuk
Sıcak ateşlere sobadır kovuk
Nereye saklandın ısıtan kabuk?
Bir yüze, bir cana ayaz üşüştü
Donduk; nal mıh kesti şaklayan dişler
Yer oynadı, tut göğü düşünceler
Kurtuluş, son çare mahpusluk haller
Beynimizde soğuk bizle dövüştü
İşte, en sonunda geldik mahpusa
İndik; saat on bir otuz, gönül kurusa
Islak nağme gözlere mil dokusa
Kıvrılıp uyumak içimi dürttü
(2008)
Kubilay DemirkayaKayıt Tarihi : 15.1.2014 21:54:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Kubilay Demirkaya](https://www.antoloji.com/i/siir/2014/01/15/chelyabinsk-e-bes-saat.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!