devrik zamanların yıkık tebaası
kaç gür çığlık havalandı içimin sığ koridorlarından
kaç esrik gülüşüm kırıldı zeytin dalında
kaç kurşun sıyırdı kalbimi
yine de direndim
buzul çağların içinden geçerek
alev almış göğün dudağından ateşler yutarak
sıktım dişlerimi sakladım gözlerimin haritasına acıyı
kimselere bildirmedim duyurmadım
söndürmedim
tenimi yakan ızdırabın meşâlesini
ateşledim hep çıngısını deruni sevdanın
soğuk mazgallardan düştüm karıştım aşkın bulanıklığına
dokunamadım kalbinin o parlak gümüşten gergefine
kaçtın hep yıldırımlar eşliğinde koptu aklın zincirleri
parça parça dağıldım savruldum gözlerinin ırağına
heyhât! ne yapsan nafile
prangalandım kalbine
-kurtulamıyorum
mıknatıslarla çekiliyorum kalbinin demirden ağlarına
zindanlarda çürümeye razıyım göz ucuyla baksan bile
haydi sevindir uslanmaz köleni kalbinin dumanlı tahtında
kör bir yarasa gibi çırpınıyorum ellerinde sevgilim
haydi tebaasını mutlu kılan bir kral gibi
ölümle onurlandır
yüzünden düşen
şebnemin örsünde çekicinle parçala ruhumu
oluk oluk kanat yaralarımı çekinme
boynu eğik dağların eteğinden
bırak uçurumlara
sonra
dudağından dudağıma kana kana içir
içir! içir! aşkın baldan
tatlı ağusunu
ardından hep mi ağlaşır yetim toprakla siyah güller
11022024
09:47
Ayşe Uçar
Kayıt Tarihi : 11.2.2024 23:09:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Ayşe Uçar](https://www.antoloji.com/i/siir/2024/02/11/ceza-148.jpg)
çok teşekkür ederim
çok teşekkürler...
TÜM YORUMLAR (7)