Aşkları en güzeli güneşler doğar,
Benim karanlık dünyamda.
Kolları arkasına kenetlenmiş,
Hep boynu bükük yürür sonsuzluğa.
Adımlar eminsiz atılır ve sensiz
Bir sonraki de öyle.
Üç beş eşya karanlık kabrimdeki oda,
Savaşları, geçmişimdeki en son rüya,
Susuz kalmış dudakları çatlamış dünya,
Güya libas oldum bu tende güya.
Lifafem başının üzerinde bir dünya
Öyle sevmesem de mahremimde ki mah-a
Sessizlikle başlayan akşamlarda,
Kanlı yağan kar tanelerini anımsarım,
Fidan boylu gençliğimde.
Zor zamanların yokuşa tırmandığı anlarda,
Kırmızı ecel saatlerini hatırlarım.
Yollar üstünde yatan göller görürüm
Rahmetle başlayan aşkımız vardı,
Kaburga kemiğinden elenip gelen.
Edeb-i ve setr etmeyi senden gören.
Aşkımızı anlamadılar,
Kalbin hissettiğine göz katlanır sandılar,
Kuzularımın şefaatinden mahrum bıraktılar.
Boynunu eğmiş ağaçtı
Düşlerinde, çığ altında kalmış dünya
Yaşamak mı gerekti, yoksa ölmek mi
O, kar yığınları arasında
Ya mutluluklar!
Düşlerde mi kalmalıydı?
Yıkayın üstümdeki çamurları
Hayırları ve hasenatları
Yeniden doğurun taatları
Ve de şeytansız kahırları
Silin! gözümdeki yaşları
Ağrısız başları ağarmış saçları
hangi yaralar saklı yüreğinde
hangi hüzünler yaşlandı gözlerinde
yalanlar mı yosunlu taşların üzerinde
gerçekler mi bulanık derelerde
kopmadı hasretler düğümlü göbeklerde
hoş seda bırakmak asma köprülerde
Kuşların olmadığı, rüzgarın esmediği,
Her insanın, hiçbir şey yapmadığı,
Cennetinde kaybolduğum rabbin,
Cemalini göremediğim zamanında,
İnişli çıkışlı merdivenlerinde de koştum.
Soluk soluğa kaldığım nehirlerinde,
Ateşteki köz, közdeki kor olan,
Rabbine asi gelip, şeytana uyan,
Bir çift kaburgadan vâr olan,
Habil Kabil anası Havvayım ben.
Topraktaki suyum, sudaki zemzemim,
Akan her yaş her bakış
Sahipsiz her adım..
Dindirmedi acımı ve bitirmedi kahrımı
Kalbimdeki bir sızı vücut olsa,
İçi içi dışına…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!