--Cevat Çeştepe'nin Sözcükleri

Deli Mavi
58

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

--Cevat Çeştepe'nin Sözcükleri

Deli Mavi Sevdalar Grubunda 8-14 Eylül tarihlerinde haftanın şairi sevgili CEVAT ÇEŞTEPE ile şiir ve yaşam üzerine bir söyleşi yaptım dostlar. Onu biraz daha yakından tanımak ve onun penceresinden görünen manzaraya konuk olmak için… Çok etkileyici olan bu söyleşiyi dikkatle okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Kullandığı şiir dilinin büyüleyici yanının ipuçlarını çıkarabilirsiniz.

Bununla da kalmayıp kendisine rastgele seçilmiş, birbiriyle alakalı olmayan sözcükler verdim alışıldığı üzere ve bir şiir yazmasını istedim. Bu sözcükleri seçerken aslında ben de kendimce bir oyun oynuyorum. Gözlerimi kapatıp bir şiirin düşüne dalıyorum. Verdiğim sözcüklerden bir tanesi anahtar oluyor ki o düşün kapısını açabilsin şairimiz. Sevgili dostlar, üstadın acıyı nasıl işlediğine lütfen dikkat edin.

Şimdi sizi bu söyleşi ile baş başa bırakıyorum. Keyifli dakikalar, sevgiler…

Rengin Alacaatlı

CEVAT ÇEŞTEPE İLE SÖYLEŞİ

RA: Şiirin, algı boyutundaki izdüşümü sizde nedir?

CÇ: Şiir şairinin olmaktan okuruna açıldığı zaman çıkar. Bundan sonrası o şiiri, şairinin yazdığı gibi okumaya çalışmak sorumluluğunu üstlenmesi gereken okura kalmaktadır. İzdüşümü en yakın noktaya ancak bu sorumluluğu taşımakla düşer. Tam üstüne oturamaz belki ama çok yakınına.

RA: Oldukça özgün bir tarzınız olmasına rağmen etkilendiğinizi düşündüğünüz bir şair var mı?

CÇ: Özgün tarz giderek, zaman içinde oluşuyor. Önünüzdeki kullanılmış tuval üzerine kendi portrenizi yapmaya çalışmak gibi. Önce kısmi bir astar boya… Bunlar dönemlerdir kendi yazın yaşamınız içinde. Şimdi size örneklerinden sunamayacağım ilk dönem yazdığım şiirler de alabildiğine esintiler taşıyordu mesela Nazım’dan, Cemal Süreya’dan, Cansever’den. Zaten etkilenmemek de mümkün değil ki. O isimler etkileyebildikleri için o isimler olabiliyorlar.

RA: Evet bu çok doğru bir tespit. Şiirin doğal oluşumundan yola çıkarak duyguların kurgusallaştırılması sizce mümkün mü?

CÇ: Bence mümkün… Yaptığım da zaten bir parça o değil mi… Uzun şiirlerimde şiirin öyküsüne bağlı bir bütünlükten söz edebiliyorsak bu kurgulama nedeni ile olabiliyor. Uzun dediğimiz şiirlerimi kısa metrajlı bir film gibi görüyorum ben. Nuri Bilge Ceylan bir söyleşide şöyle demişti. Film çekimi esnasında elimde kamera çıkarım sokaklara, dolaşırım. Bana ilginç gelen ne görürsem kaydederim. Sonra da film bütünü içinde, içlerinden kimilerini yerleştiririm kimi karelere… Ben de öyle yapıyorum. Şiire, hikayeyi bozmayacak zenginlik katıyor bence.

RA: Güncelleşen şiir ile birlikte bir çok akım doğdu. Bunlardan bir tanesi de sözcüklerin değişik ayraçlar ile bölünerek anlamca değerlerinin artırılması. Bu konudaki düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?

CÇ: Rengin hanım, esasında çok zorunlu haller dışında ben pek sevmem apostrof kullanmayı şiirlerde. Çünkü görsel anlatımın dışında bir de sözel anlatımı var işin. Yani şiiri okurken nasıl dinleteceksiniz karşıdakine ayraç lı hali ile. Ama şiiri değerlendirirken de buna pek takılmam. Çünkü eleştiri şiirin kendisi üzerine olmalı veya değerlendirme...

RA: Güzel bir konuya değindiniz. Şiir zannedildiğinin aksine beş duyu ile okunmalı değil mi?

CÇ: Öyle okunmalı ya da yaşanmalı… Hatta ilk sorunuza bağlantılı olarak, şiirin izdüşümünü şairi ile masa başında karşı karşıyayken yakalarız. Yaşatacak olan ya da şırınga elinde olan şairdir. Ama diğer bir görüş de şiir yayınlandıktan sonra okurun olmasıdır. O zaman da şaire yakın durup, ses tonunu, mimiklerini ve nihayetinde de duygularını toparlaması gerekiyor okurun. Şiiri yırtıp atması ya da alkışlaması yada bir kenara koyması için... Mesela Yahya Kemal kara ağaç ya da servi sözcükleri arasındaki seçimini 20 senede tamamlamış...Bu sürecin karşılığını şiirde bulmak için yoğun emek gerekiyor okurun vereceği...

RA: Şiir dilinizin serbest olması hece veznine bakışınızı nasıl etkiliyor?

CÇ: Hece çalışması çok farklı. Belki ayrı bir yetenek gerektiriyor ya da özel ilgiyi gerektiriyor. Ama ben bir anlamda “oto-sansür” uygulaması gibi görüyorum. Kendinizi sıkı denetim altında tutuyorsunuz şiirinizi yazarken. Bu belki de bana öyle geliyor. Ama hece denemelerim de her dize sonunda hece sayısını sayacağım derken o an şiirden kopmak değil ama çok dışına taştığımı hissettim defalarca. Şimdi hiç denemiyorum. Ve bu arada da aramızdaki su içer gibi o oto-sansürü bizlere hissettirmeden okunması, dinlenmesi zevk ve şiir tadı veren örnekler sunan arkadaşlarımızı içtenlikle kutluyorum. Bence zoru başarıyorlar…

RA: Güzel sanatlara ilginiz olduğunu söylüyorsunuz, sanatçı ruhun getirisi olarak şiir, yaratıcı gücünüzü tatmin ediyor mu?

CÇ: Özellikle sanatta doyum noktası ya da tatmin… Hep ufuk çizgilerinin ötesinde saklıdır. Ve dünyanın bütün yolları da pupa yelken o çizgiye doğru gider. Tatmin olabilmek söz konusu değil. O çizgi aranızdaki mesafeyi hiç değiştirmez ki. O çizgiye ulaşabilmek ise; işte son dizeyi yazdım, son noktayı da koyup imzamı atıyorum şiirin altına demektir. Böyle bir şiir yazan var mıdır sizce. Hiçbir şiir tam bitmiş şiir değildir.

RA: 68 Kuşağından olmak şiirlerinizde iz bırakmış. O dönemlerde yazmak heyecanlı mıydı? Bugünle kıyaslarsanız hangisi ağır basar?

CÇ: 68 dönemi de dahil bütün dönem şiirlerinde önce heyecan ön plana çıkar. Bu dönem ideolojik olabilir, bir tutku dönemi olabilir. Bugün de benzer dönemlerin içinde olabilirsiniz. Ama taşkın duyguların adını şiir olarak koyup paylaşıma açacaksanız üzerinde sarf edilen emeğin kendini yoğun olarak gösterdiği bir ek katkıyı da vermelisiniz. Bu az önce sözünü ettiğim oto-sansür gibi algılanmamalı… Bugün bir şiiri yazıp paylaşıma açma noktasına gelmeden önce sayısız kez yüksek sesle kendime okuyorum. İçindeki sesin akordu bozuk yanlarını ayıklamaya çalışıyorum. Ve gene de tam olarak bittiğine inanmadan sayfama ekliyorum. Bu yönü ile bakıldığında… Şiir olarak bakacak olursak elbette ki bugün yazılanlar.

RA: Yaşamın değişik dönemlerinde, değişen ufkumuza paralel olarak şiirlerinizin tema ya da kurgusunda değişim oldu mu?

CÇ: Olmaz mı? Bunun yanıtı az önceki açıklamalarımda da var ama şöyle bir örnek vereyim. Dün “Ali top at – Tut Ayşe tut ”idi. Bugün ise “Ali topu Ayşe’ye doğru attı ve seslendi: Ayşe topu tut ve içinden ne güzel saçları var” diye geçirdi…

RA: Resime olan tutkunuz şiirlerinizde fark ediliyor. Peki, resimlerinizde şiirleriniz var mı?

CÇ: Eğer şiir içinde resimler varsa, resimde de şiirler vardır. Kalem aynı kalem, yürek aynı yürek çünkü. Tuval üstüne renk veren fırçanın karakteri bu. Arada hep tuval diyorum ama benim resimlerimde ilk dönemler ağırlıklı olarak kara kalem, son dönemler ise kolaj çalışmalarıdır. Ve içinde mutlak şiirsel öğeler ve şiirlerimdekine benzer kurgular vardır. Öyküsü vardır yani o çalışmalarımın da. Gerçi çok uzun zamandır yeni bir örneği yok ama…

RA: Gerek okuyucu ve gerekse şair olarak; şiirde asla kabul edemem ya da tahammül edemem dediğiniz bir unsur var mı?

CC: Var tabi. Mesela şiirin teması ne olursa olsun sadece şiir ismi bile belli bir romantikanın ana başlığıdır. Burada gündelik ve hoyrat bir dil kullanılmaması gerektiğini ya da şiire asla yakışmadığını düşünüyorum.
Bir de moda sözcükler… Şiir içinde kullanılması bana hiç keyif vermiyor.

RA: Periyodik edebiyat dergilerinin internet ortamından fazlasıyla zarar gördüğünü biliyoruz. Bu konudaki düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?

CÇ: İnternet ortamı; giderek bütün gereksinimlerimizi karşılayacağımız sınırsız ama avuç içi bir pazar alanına dönüştü. Edebiyat dergileri de bu alanın dışında kalıverdi doğal olarak. Zamanında yaygınlaşan görsel medyanın sinema salonlarını amaçsız alışveriş merkezlerine dönüştürmesi gibi. Bir filmi sinema salonunda, bir şiiri de şiir kitabında okumak çok daha farklı ve ayrı bir sahip çıkılması gereken kültür meselesi. Bence tabi… Ama bu söyleşiyi de sizinle bu pazar yeri içinde ve ayaküstü yapıyoruz sonuçta… Ne diyebilirim ki…

RA: Ben de tam bunu sormaya çalışıyordum aslında. İnternet ortamının keyfi gerçekle aynı mı? Bu röportaj yüz yüze yapılıyor olsaydı kurşun kalemin kokusu, kağıtların hışırtısı, içilen bir yudum kahve cevaplara daha fazla ruh katmaz mıydı? Başka bir deyişle bir kitabı netten mi okumayı tercih edersiniz yoksa evde en sevdiğiniz köşenizde, sayfaları çevirerek ve her çevirdiğiniz sayfayı okşayarak mı?

CÇ: Sürekli olarak bir araştırma laboratuarı ortamında nasıl yaşanabilir.
Ya da duvarında bir tek asılı tablo olmayan, denize bakan ya da sokak kalabalığının sesleri içeri dolmayan açık penceresi bile olmayan bir oda size nasıl bir yaşam alanı sunabilir? Düşünün ki önünüzde renksiz, kokusu olmayan ve size gülümsemeyi programına almamış bir ekran ve dört yanında da altında kablolarla bağlantısı olan düğmeler… Yaşamla nasıl sevişilir böyle bir ortamda… Bir kitabı okurken kaldığınız sayfayı o an için köşesinden katlamalı ve bir randevuya geç kalmış gibi mutfağınıza koşup kendinize kahve yapabilmeli ve geri dönüp kaldığınız yerden yeni bir sayfayı köşesinden katlayıncaya kadar devam edebilmelisiniz okumaya… Bu anlamda yaşamın tam gerçeği ve güzelliği budur işte. Bir sayfayı köşesinden katlamak… Uykunuz geldiğinde yastığınızın altına koyabileceğiniz bir net ortamı oluşuncaya kadar da (görebilirsem tabi) bu görüşüm devam edecektir.

RA: Ankara’ya gitmenin en güzel yanı İstanbul’a dönüşüdür derler. Ankaralı olmasına karşın İstanbul’da uzun yıllar yaşayan biri olarak bunu doğru buluyor musunuz?

CÇ: Bu söz sanıyorum Y.K.Beyatlı’ya ait. Ki büyük şair İstanbul’la özdeşleştirmiştir kendini. Onun bu sözü söylemesi çok doğal. Ama genele bakarsak o sözü söylemek için Ankara’yı hiç solumamış olmak gerekir. Mesela Ankara benim için her zaman farklıdır, özeldir. İstanbul tutkusu ise çok bambaşka elbette. Ama rumuzum “uzungemici” nin bile Ankara’da Cebeci semtinde ilk anılarımın oluştuğu bir sokağın isminden çıktığını düşünürsek.

RA: Şimdi özel bir soru, Cevat Çeştepe ne renktir ve neden?

CÇ: Mavidir. Açık denizlere doğru yolculuk, gökkubbenin altında başka renk almaz yanına. Mavidir, belki tonları vardır yanında ama mavidir…

RA: Son olarak size vereceğim sözcükleri kullanarak henüz adı olmayan bir aşk şiirinin dizelerini yazar mısınız?

Mürdüm/vişne/ palet/kıraç/kerpeten/Ağustos/vesika/ardıç/patika/çakmak/pus/zincir/

CÇ: İşte bu en zor soru sayın Rengin Alacaatlı… Ama bu söyleşinin sağlıklı sonlanması açısından, deneyeyim. Elbet çalışmalarımın genel görüntüsü olmayabilir ama deneyeyim…

bütün tutuklular gibi düşün beni
kıraç topraklar üzerindeyim de, yüreğimde ağustos sıcağı
kerpetene takılı kalmış tırnaklarım, yıkamıyorum duvarları.
eksik yaşanmışlıklar gibi düşün beni, ağzımda vişne tadı
hasretim kan kırmızı...

bütün tutuklular gibi düşün beni
dünden saklanmışım, uzak ardıç gölgesine ve puslar içinde
deniz çok uzaklarda kalmış, çocukluk paletim hala elimde
yarınsız sabahlar gibi düşün beni, ıssız bir patika üzerinde
izin vesikam güneşte...

bütün tutuklular gibi düşün beni
artık sonbahar, bak üstüme mürdüm rengi yağmur düşüyor
sigaram nefessiz kalmış, karanlığa çakmak alevi yetmiyor
hiç düşünmediğin gibi düşün beni, sesim uzaklardan geliyor
duy ki, zincirlerim ağlıyor…

CEVAT ÇEŞTEPE

Deli Mavi
Kayıt Tarihi : 13.9.2008 01:56:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Sevgili şairimiz Cevat Çeştepe'ye sonsuz teşekkür, sevgi ve saygılarımızla...

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Gülden Taş
    Gülden Taş

    süper olmuş kalemine sağlık

    Cevap Yaz
  • Selahaddîn Mirzâ
    Selahaddîn Mirzâ

    okurken bilgilendiğim, gülümsediğim bu keyif verici çalışma için teşekkürlerimi sunuyorum Rebgin hanım, ve tabi ki şiir ustamızı kutluyor candan selamlıyorum.

    Cevap Yaz
  • Sevtap Kaya Nurgönül
    Sevtap Kaya Nurgönül

    Büyük bir keyifle okudum bu güzel söyleşiyi,hatta hiç bitmesin istedim...Maviler'e selam olsun,sevgimle...

    Cevap Yaz
  • Fatma Çağlayan
    Fatma Çağlayan

    Güzel bir söyleyisi okumanin zevkine vardim .Rengin hanim Cevat bey sizi yürekten kutluyorum.Saygilar

    Cevap Yaz
  • Mücella Pakdemir
    Mücella Pakdemir

    Eğer rüzgar, şiirin yelken açtığı iklimlerden Cevat Çeştepe'nin dizelerini taşıyorsa, gözlerinizi kapatın ve burnunuzu havaya dikip, emsalsiz aşklara sunulan yürek sesini koklayarak mest olun. Sayın Rengin Alacaatlı Hanımefendi'ye ve Sayın Cevat Çeştepe'ye bundan sonraki yaşantılarında da başarılar diliyorum.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (11)

Deli Mavi