Zuhal Aksulu - Ceset Şiiri - Antolojime ...

Zuhal Aksulu
182

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Sevmeyi ne bilirsin ki sen... Yitirişlerin hüzünlü karanlığında ben hayata gözlerimi yummayı umarken, sen gece perilerinin koynunda bir düşten bir diğerine uyanıyordun. O zifiri karanlıkta geçmişin gölgeleri birer hayalet gibi üstüme üşüşmüş etrafımda dans ediyorlardı, sen... yoktun. Aşksa eğer dediğin... orada yanıma gelmeliydin. Yüreğime cesaret tohumları serpmeli, elimden tutup umudun güneş gibi parladığı aydınlık bir geleceğe götürmeliydin. Kaç ömür bekledim gelişini o karanlıkta... kaç okyanus ağladım yokluğunda... gelseydin o zaman... sıcak nefesinle ısıtsaydın ayaz kesmiş odamı... bu kadar korkmazdım. Belki de duyduğum her ayak sesini sen sanmazdım... ve o kör karanlıkta, kendimi sen diye başkasının kollarına salmazdım. Aşksa eğer dediğin... nefretin zehrini damla damla kanıma akıtan karanlıkta tek başıma ağlamazdım. Sevmeyi ne bilirsin ki sen...

Geldim diyorsun... seninim diyorsun... sen bu lafları, o karanlıkta el yordamıyla bulduğun çürümüş bir cesede söylüyorsun. Damarlarımda dolaşmaya başlayıp yüreğimde biriken nefret zehrini akıtmak için kaç çizik attım yüreğime... içim acıdı, yüreğim parçalandı... sen bensiz hayatını sürdürürken, ben yüreğimde büyüttüğüm aşkını korumak için göz yaşlarımın tuzu ile yıkadım yüreğimi. Yetmedi... içime dolan nefreti engelleyemedi. Ben bir çizik daha attım... ve bir çizik daha... zaten bir zaman sonra acını hissetmez oldum... ellerimle parçaladım yüreğimi. Zavallı yüreğimden son kalan parçayı da sen diye bir yabancıya emanet ettim... öyle yalnız, öyle korkmuş ve öyle acımıştım ki... onun indirdiği son darbeyi hissetmedim bile. Öylece... sessizce... öldüm o karanlıkta bir köşede... Geldim diyorsun... seninim diyorsun... sen bu lafları, o karanlıkta el yordamıyla bulduğun çürümüş bir cesede söylüyorsun.

Çürümüş bir cesedi hayata döndürebilir misin? Elinden tutup “benimle gel” diyebilir misin? Alıp kucağına güneşe çıkarsan ne fayda... sen bir cesedi sevebilir misin? Beni bir başıma bırakıp gittiğin o karanlık odada kokmuş cesedimle karşılamak seni üzdü biliyorum. Böyle bir manzarayla karşılaşmayı ummuyordun... ben güçlüyüm, sen varmışsın gibi kendimi kandırıp beklerim sanıyordun. Gittiğini fark ettiğimi, o karanlıkta bir başıma ne acılar çektiğimi, kalbimden fışkıran kanların boğazımda nasıl da düğümlenip gözlerimden damla damla indiğini bilmedin. Zaten bilseydin, kanlı göz yaşlarımı görseydin... ben ölmeden önce gelirdin. Şimdi cesedimden yükselen koku gözlerini yaşartıyor... sen kokuyorsun, ben kokuyorum, biz kokuyor... sevgimizle aydınlattığımız gecelerde birbirine karışmış nefeslerimiz, zamanlı zamansız hınzır gülüşlerimiz, geleceğe dair bir bir çizdiğimiz düşlerimiz kokuyorlar... ve en acısı da o kokuya karışmış yabancılar... Çürümüş bir cesedi hayata döndürebilir misin? Elinden tutup “benimle gel” diyebilir misin? Alıp kucağına güneşe çıkarsan ne fayda... sen bir cesedi sevebilir misin?

Gelemem artık seninle... ne de gidebilirim bir başka yere. Faili bariz bir cinayete kurban gitmiş zavallı bir cesedim artık. Burada, orada... en iyisi toprak altında... mekan, zaman fark etmez... hiçbir yere gidemem, artık istesem de sevemem. Çırpınma boşuna bir cesedin başında. Çek git sen yine kendi hayatına. Devam et yeni düşlerine gece perilerinin koynunda. Yavaş ve acılı ölümüne sebep olduğun biri için ağlamak mı? Sakın ağlama... git... nefret yüklü kanım üstüne daha fazla bulaşmadan... git, cesedimden yükselen kokudan daha fazla sarhoş olmadan... git işte... yitirişlerin hüzünlü karanlığı senin de etrafını sarmadan. Gelemem artık seninle... ne de gidebilirim bir başka yere. Faili bariz bir cinayete kurban gitmiş zavallı bir cesedim artık. Burada, orada... en iyisi toprak altında... mekan, zaman fark etmez... hiçbir yere gidemem, artık istesem de sevemem.

Tamamını Oku