Cesaret edemedik.
Hayatta tek sahip olduğumuz şey olan uçurtmamızı,
çorak gözlerdeki uçurumların kenarlarında uçurtmayı…
Bizim uçurtmalarımız
tel örgülere bile takılmadı.
Çünkü; bizim uçurtmalarımızın ipleri,
tel örgülere yetişemeyecek kadar kısaydı.
Müthiş derecede,
zayıfdık hayat karşısında...
Ellerimiz hep kayıptı,
zamansız yağan yaz yağmurlarında..
Bu yüzden avuçlarımızın içine bir damla su alıp,
alnımıza süremedik.
Dudaklığımızdaki çatlaklıklara da süremedik.
Ve bir damla sudan,
ne yazık ki hiç bir şey icat edemedik..
Karanlığı yaktık,
anlaşılmaz bir şekilde,
karanlık çıktı yine karşımıza.
Yüreğimizin siyahlığıyla besledik,
karşımıza çıkan tüm karanlıkları.
Ve biraz da yalnızlığımızın yüz karalığıyla süsledik,
mutluluğumuza engel olan serseri karanlıkları.
‘’Hani benim gençliğim anne’’ diye bir soru,
soramadık annemize.
Zaten soramazdık da...
Bizim için gençlik,
yol üstünde birkaç dakikalığına uğradığımız,
sıradan bir mahalle arkadaşımızdı.
Elimizde olmayan nedenlerden dolayı,
muhabbetimizi erken kesmiştik bütün arkadaşlarımızla.
Ve yeri gelmişken,
bizim kiraz ağacında yırtılan gömleğimiz de olmadı.
sahip olduğumuz tek gömleği,
sahip olduğumuz tek şey olan uçurtmaya bağlayıp,
gökyüzüne uçurtmayı denemiştik.
Çocuk aklı işte,
fazlasıyla hayalperesttik.
Söz bitti hayatla aramızda,
bu kez de bakışmalarımızla anlaştık yaşamla.
Her neyse hayat,
bu raya kadarmış.
Tren geçecek birazdan üzerimden…
Uçurtmamı katlayıp yüzümde miras olarak taşıdığım çocuk gülümseme koydum.
Hadi ölümüne,
ölümü içelim,
güzelleşelim.
Hadi ölümüne fondip Azrail!
Cuma YükselKayıt Tarihi : 23.10.2011 13:36:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!