Sesini şiirleriyle duyuruyor
İlkokul dördüncü sınıfta bir çimento kağıdına yazdığı şiirle hayatına farklı bir yön vermeye başlayan Cengiz Özkan, hissettiği her şeyi mısralara döküyor. 2005’te çıkarttığı “Gönül Pınarı” adlı kitabıyla edebiyat dünyası içerisindeki yerini alan Özkan, yeni bir şiir ve hikaye kitabı çıkartmaya hazırlanıyor.
Şiir, insanoğlunun iletişim kurmak amacıyla geliştirdiği, dil olgusuyla beraber ortaya çıkan bir yazın türü. Duygu ve düşünceleri yansıtmaya, anlatmaya ya da değiştirmeye yatkın, ölçülü, kafiyeli veya serbest özellikte yazılabilen sanatlı sözler şiiri oluşturuyor. Şiirin ortaya çıkışı insanın sesini, iletişim kurmak amacıyla kullanması ile başladı. İnsanoğlu, günlük konuşma dilinin yanı sıra, düşüncelerini ve duygularını yansıtabileceği bir anlatıma ihtiyaç duydu ve yazının giderek geliştirilmesi ile doğru orantılı olarak, şiir de gelişmeye başladı.
Toplumda ortak bir duyarlılık oluşturmak, insan-doğa ilişkisini düzene koymak gibi işlevleri olan şiir, Evyap Tuzla Tesisleri Yardımcı İşletmeler, Buhar Jeneratörü Operatörü Cengiz Özkan’ın hayatının en önemli parçasını ve kendini ifade etme biçimini oluşturuyor. Şiir yazmaya ilkokul dördüncü sınıfta başlayan Özkan, iş saatleri dışındaki tüm vaktini kitap okumaya ve şiir yazmaya ayırıyor. 2005’te Gönül Pınarı adlı şiir kitabını çıkartan Özkan, “Şiir benim suskunluğumun sesi oluyor. Ben haykırmak istediklerimi şiirlerimle insanlara ulaştırıyorum” diyor.
Evyap Dünyası:Kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
1975’te Elazığ’ın Bazlama köyünde doğdum. İlkokulu kendi köyümde, ortaokul eğitimimi ise Beşiktaş Sakıp Sabancı Lisesi’nde tamamladım. 1996’da Fırat Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksek Okulu Endüstriyel Elektronik Bölümü’nden mezun oldum. Şu anda ise Açıköğretim Fakültesi İşletme Bölümü üçüncü sınıf öğrencisiyim. Üniversiteden mezun olduktan sonra İstanbul’a geldim ve Beldasan Firması’nda elektrik teknisyeni olarak 4.5 yıl görev yaptım. 2003’ten beri de Evyap’ta görev yapıyorum.
E.D:Evyap’ta çalışmaya nasıl karar verdiniz?
Evyap, beni her zaman cezbeden bir firmaydı. Küçükken, köyümüzdeki çiftçilerin hepsi Arko kremi kullanıyordu. Kremin kapağında bulunan, italik yazılmış Evyap logosu çok hoşuma gidiyordu. İstanbul’a geldiğimde Evyap’ın Ayazağa’daki fabrikasını gördüm ve çok etkilendim. Kendi kendime “Ben burada çalışmalıyım” dedim. Gazetede Evyap’ın iş ilanını gördüğüm anda çok mutlu oldum ve hemen başvuru yaptım. 2003’te Ayazağa’da Enerji Üretim biriminde, elektrik üretim operatörü olarak evyap dünyasına ilk adımımı attım.. 2007’in Ağustos ayından beri de Tuzla’da görev yapıyorum. Evyap sayesinde iş deneyimim oldukça arttı. Çünkü burada mesleğinde profesyonel olan insanlarla birlikte çalışıyoruz. Ben Evyap’ı ve işimi çok seviyorum. Burası benim çalışmayı hayal ettiğim bir firmaydı. Başka firmalarda amirlerinizden ya da şirketin yöneticilerinden korkarsınız. Ama Evyap’taki insan ilişkileri o kadar sıcak ki bütün fikirlerinizi rahatça dile getirebiliyorsunuz.
E.D:Şiire olan ilginiz nasıl ve ne zaman başladı?
İlkokul dördüncü sınıftayken öğretmenimiz benim dışımda herkese okumaları için şiir dağıtmıştı. Ben şiir okuyamayacağım için çok üzülmüştüm. Eve gittiğimde annem “Niye bu kadar üzgünsün” dedi. Olanları anlatınca “O zaman biz de sana şiir yazarız” dedi. Annem bir sürü mani bilirdi ve söylerdi. Bir çimento kağıdının üzerine annem Atam Destanı adlı bir şiir yazdı. Destana ben de eklemeler yaptım ve ben o şiiri okudum. Atam Destanı ile şiire olan ilgim başladı ama daha sonra uzun bir zaman şiir yazmadım. Benim okul hayatım boyunca Türkçe öğretmenlerimle aramda çok iyi bir ilişki oldu. Ortaokul’da Türkçe öğretmenimiz olan Yıldız Hanım, bana Türkçeyi ve edebiyatı sevdirdi. Onun sayesinde hikayeler ve romanlar okumaya, kendi hayatımı kaleme almaya başladım. Beşiktaş’ta okullar arası düzenlenen bir kompozisyon yarışmasına girdim ve üçüncü oldum. Ama şiiri hayatımın en önemli parçası haline getirmem İstanbul’a yerleşmemle oldu. Anadolu’dan İstanbul’a gelen her genç iki kültür arasında kaldığı için zor zamanlar geçirmeye başlar. Ben de bu süreci yaşadım ve insanlara anlatamadıklarımı, hissettiklerimi kağıda dökmeye başladım. Antoloji.Com’a üye oldum ve orada pek çok şairle tanıştım.
E.D:Bugüne kadar kaç tane şiir yazdınız?
Benim 230 tane şiirim var. Şiirlerimin 190 tanesi hece şiiri. İki türlü hece şiir var. Bir tanesi aruz diğeri ise halk türü hece şiirleri. Aruz şiirlerini günümüzde kimse yazmıyor. Ben Karacaoğlan’ın, Pir Sultan’ın ve Aşık Veysel’in söylediği kafiyeli, uyaklı ve ölçülü olan şiirlerine benzer mısralar yazıyorum.
E.D:Şiirlerinizi hangi temalar üzerine yazıyorsunuz? En çok hangi şairden etkileniyorsunuz?
Genç olduğum için sevgi, aşk, hasret, mutsuzluk, sitem ve mutluluk gibi temaları seçiyorum. Benim en çok sevdiğim şairlerden biri, şiirle iç içe yaşamış olan Ümit Yaşar Oğuzcan. Onun bütün şiirlerini okudum. Onu tanıdıktan sonran serbest şiirler yazmaya başladım. Oğuzcan’ın en çok “Unutmak” adlı şiirini seviyorum. Benim hayatımda Nazım Hikmet’in de yeri çok başkadır. O olmasaydı şiir de olmazdı diye düşünüyorum. Ama günümüzün şairleri olan Murathan Mungan, Hilmi Yavuz gibi şairlerin kitaplarını da okuyorum.
E.D:Biraz da şiir kitabınız olan “Gönül Pınarı” ndan bahsedelim? Kitabı çıkartmaya nasıl karar verdiniz?
Antoloji.Com’da tanıştığım arkadaşlarımın desteğiyle kitabımı çıkarttım. 2005’te Arı Sanat’ın yayımladığı kitabımda 96 tane şiirim bulunuyor. Bireysel çalışmamın yanında Antoloji.Com’daki arkadaşlarımla, 2007’de “Karanlığa Düşen Ay Şekilleri” ve “Şairane” isimli iki tane kitap çıkarttık. İki kitapta 10 tane şiirim yayımlandı.
E.D:Bir şiir kitabına imza atmış olmak nasıl bir duygu?
Çok güzel bir duygu. Ama en güzel yanı ablamın okuma yazmayı benim kitabım sayesinde öğrenmiş olması. Biz 7 erkek 3 kız, 10 kardeşiz. Benim dışımda kardeşlerimin hepsi ilkokul mezunu. Ablam Elazığ’da okuma yazma kursuna gidiyordu. Öğretmeni “Hepiniz bir kitap seçin” demiş. Ablam da benim kitabımı seçmiş. Bu bana tarif edemeyeceğim duygular yaşatmıştı.
E.D:Şiir yazarken nelerden etkileniyorsunuz? Size neler ilham veriyor?
Şiir hayalin, duygunun resmidir. Sokakta yürürken gördüğünüz bir insandan, izlediğiniz bir filmden ya da bir çiçekten etkilenip şiir yazabilirsiniz. Şiir yazmak benim çok fazla zamanımı almıyor. En fazla 15 dakikada şiir yazabiliyorum. Bazen yolda yürürken aklıma bir ezgi geliyor ve onu kendi kendime söylemeye başlıyorum. Eve gidince de hemen kağıt kaleme sarılıyorum. Ben çok duygusal bir insanım. Mutluluktan, acıdan ya da başkasının çektiği hasretten etkilenebiliyorum.
E.D:Şiirin hayatınızdaki yeri nedir? Yazarken neler hissediyorsunuz?
Şiir benim suskunluğumun sesi oluyor. Yalnız kaldığınızda, bir şeyler söylemek istediğinizde bu duygularınızı çoğu zaman insanlara aktaramıyorsunuz. Hissettiklerinizi anlatma ihtiyacı içinde oluyorsunuz. Bunu bazıları romanlara, bazıları şarkılara bazıları da şiirlere döküyor. Ben haykırmak istediğim şeyleri şiirlerimle insanlara ulaştırıyorum.
E.D:Şiirlerinizi okuyanlar nasıl yorumlar yapıyorlar?
Herkes “Türkü tadında şiir yazıyorsun” diyor. Tanıştığım şairler, imgelerin yoğun olarak kullanabileceğim, duygularımı gizleyebileceğim şiirler yazmamı tavsiye ediyor. Bence de en güzel şiir imgelerle beslenmiş şiirdir. Ama ben hissettiklerimi saklayamıyorum. Benim şiirlerimi Üsküdar’daki simitçi de, köydeki çoban da, inşaat işçisi de okuyor. Beni okuyan insanların anlayabileceği dilde şiirler yazıyorum.
E.D:Kitap okumaya ve şiir yazmaya vakit ayırmakta zorluk çekiyor musunuz?
Ayda en az iki tane kitap okuyorum. Ben haber programları dışında televizyon izlemiyorum. Bu yüzden geriye kalan tüm vaktimi kitaplara ve şiire ayırıyorum. Elimin kitaba değdirmeden ve şiir okumadan bir gün geçirmiyorum. Türk yazarlardan en çok Yaşar Kemal’i seviyorum. Çünkü romanlarını ve hikayelerini şiirsel bir yaklaşımla yazıyor. Onun kitaplarını okuduğumda tasvir ettiği dünyanın içinde oluyorum ve aktarmak istediği tüm duyguları içimde yaşıyorum. Benim hayatta 2 tane kahramanım var. Bunlardan bir tanesi Yaşar Kemal’in yarattığı İnce Memed, diğeri de Dostoyevski'nin en ünlü eserlerinden biri olan
Suç ve Ceza’daki Raskolnikov karakteri. İkisi de kendi vicdanlarıyla çatışma içerisindeler. Bir şeyleri yapmaya mecbur bırakılmışlar.
E.D:Yeni bir kitap çıkartmayı düşünüyor musunuz?
Gerçekleştirmeyi planladığım 2 tane projem var. Bir tane şiir bir tane de hikaye kitabı çıkartmayı istiyorum. 18 tane hikayem var. Bunları kitap haline getirmek istiyorum. Türk edebiyatındaki boşlukların neler olduğunu araştırdım ve bu konular hakkında hikayeler yazdım. Öç ve töre konulu hikayeler, Türk edebiyatında çok fazla yer almıyor. Bir de toplumun kabullenemediği kültür çatışmaları var. Örneğin doğduğun yerdeki kültürle İstanbul’daki kültür birbirinden çok farklı. Sen ne doğduğun yerdeki yaşam tarzına ne de İstanbul’daki yaşam tarzına uyum sağlayabiliyorsun. Yaşanan bu çatışmayı da hikayelerimde anlattım.
E.D:Her şiir yazan şair midir?
Herkes şiir yazar ama şair olamaz. Çünkü şair olmak için düşünmek, hissetmek ve Türkçeyi iyi kullanmak gerekir. Gerçek şair yazdıklarını yüreğinde hisseder.
Eserleri
1) ''Gönül Pinari'' adli bir siir kitabi var
.2) Antoloji siir gruplarinin çikardigi iki karma siir kitaplarinda siirleri yayimlandi
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
yazdığı şiirlerle duygulara ışık tutan bizleri alıp kalbin en derinliklerindeki duygulara ulaştıran bir şair siniz teşekkürler kaleminiz hiç tükenmesin...