Bak Galata dan Ahmet kaya geçiyor.
Başı yine belada ve tabancasını unutmuş helada.
Şerefe kalkan kaçıncı rakı kadehidir bu,
Şerefsizlere diye yutulan kaçıncı yudum,
O'nun derdi gecenin sonunda evine götüreceği küçük somun,
Şimdi geziniyor ya ellerin kiralık belinde,
O'nun bedeni seninle, aklı evdeki bebeğin de,
Sahne de halay çeken sarhoşlar,
Halay başında en günahkarları,
Ve hepsi yalnız ve yalnız zil zurna hayat kırıklığı.
Hesabı doğuştan kesilmiş günahkarlar,
Ve biliyorlar ki onları beklemiyor bir huri kızı.
Ve Beşiktaş ta asırlık çınarların altında demleniyor rakılar sevdalara,
Bu kaçıncı demlik suyu biten beyler,
Ve tütüyor nargilenin dumanı,
Üstelik marp ucuda gümüşten,
Beş değil, on beş yıl olsa,
Bir kere tadan iflah olmaz bu düşten.
Ve cenabet İstanbul da, günahkar bir gece,
Ayın yanakları al al utancından, çarşafın altında,
Ki; kan revan gövdeler,
Ter revan haneler,
Ve ar revan namuslar.
Sahi kız sen İstanbul' un neresinden sin?
Hangi sokaklarda bıraktın topuğunun sesini?
Hangi duvara dayadın ayak üstü sevişmelerini?
Hangi ağacın altına uzandın ilkin?
Ve söyle; hangi eli kanlı, delikanlı oldu ilkin?
Kostantin' e inat, Sultan Ahmet' i,
Fatih' e inat, Aya Sofia da secde menli,
Ve sultanlar şehri,
Orospular mabedi,
Ve batalıklar cenneti,
Ve gurbet,
Ve hasret,
Ve ayrılık,
Ve azınlık....
Nesin İstanbul?
Benim için; bir kadınsın yedi tepeli,
Ve canımı alır adı Marmara olan mavi gözleri,
Acıması yoktur kahpenin,
Ve affı asla,
Düştüysen eğer, kurtuluşun yoktur tuzağına,
Düşler gaddar, hayaller hasım,
Adem ile Havva dan beri böyledir durum.
Ve yetti artık yetti,
Artık yunma vaktin geldi,
Kalk ve ayaklan heybetinle,
Doğrul ve soyun şehvetin ile,
Yıkan ve arın cenabetliğin ağır,
Utanma, her günahın bir tövbesi vardır,
Üç avuç ağzına al Marmara dan,
Üç avuç burnuna,
Ki; asıl olan budur,
Ayıp....Cenabet gezme İstanbul! ! !
Ve Dip Not:
Diş İ stanbul;
Kadın denen cinsin tepelerine çalım satar gibi, salınıyor yedi tepesiyle yeryüzüne,
İnce belli yosmalar ın kıvrımları gibi dar, kıvrım kıvrım arnavut kaldırımlı yolları,
Çamlıca bahçelerinde esen rüzgar andırır ancak gönüllere çığ düşüren bir dilberin saçlarını,
Ah İstanbul;
Sormaya ne hacet cinsiyetin ne?
Bu kadar şehvet yoktur, yaratılmış hiç bir dişide.
//Del!
Serap Orhan ÇakarKayıt Tarihi : 23.2.2011 15:05:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Galata köprüsünün altında kahkalarla noktalanan güzel bir gece sonunda, eve giderken araç içinde peçetelere yazılan duygulardır bunlar. Del! ce :)
Bu kaçıncı demlik suyu biten beyler,
Ve tütüyor nargilenin dumanı,
Üstelik marp ucuda gümüşten,
Beş değil, on beş yıl olsa,
Bir kere tadan iflah olmaz bu düşten.
..
BAŞKA BİR iSTANBUL'DU BELKİ DE EN GERÇEĞİ....
TÜM YORUMLAR (5)