Cemil Yüksel Şiirleri - Şair Cemil Yüksel

0

TAKİPÇİ

A.Ü-DTCF Yeni Türk Edb. mezunu....

Cemil Yüksel

Sarı kirli kar
Çürük dişler misali yamaçlar
Şavkımaz ne ay ne güneş
Issızlık...
Gözünü açmadan başlar

Devamını Oku
Cemil Yüksel

Ellerine koy yüreğini
Varsın kanasın
Damlayan göz yaşı parmaklarından
Can suyu olsun toprağa, ağaca,insana
Başka türlü nasıl anlarsın
Sebepli sebepsiz ağlayışlardan

Devamını Oku
Cemil Yüksel

Sözcüklerin maharetli işçisi şair; binlerce yıılık kültürel birikimimize, yetmedi dünya kültürüne vakıf olmak, bu kültürü anlamak, anlamlandırmak, ona yeniden hayat vermek; yaradanı ve yaradılanı, her ne varsa alemde his dünyasında özümsemek, bütün bunları ve daha fazlasını yaşayan bir dille ifade etmek iddiasıyla yola çıkan bir yüce gönüldür çoğu zaman; kimileyin de sadece sözcüklerin ironisinde, seslerin tınısında kaybolup gidendir.Kaldı ki şairin portresini oluşturabilmek için öncelikle ürettiği şeyin; yani şiirin ne olduğu ya da olması gerektiği üzerinde de durmak icap eder...
Klasik anlamda şiir; ses, tema ve biçem üçlemesidir...Dönem dönem önem sıraları değişse de şiir, kulağa hoş gelen seslerle belli bir tema etrafında ve belli bir biçem çerçevesinde(ahenk unsurları ve şekil özellikleri olan) yazılardır...Şiirle ilgili birbirinden farklı onlarca tanım bulmak mümkündür. Her dönem ve her edebi akım kendi şiir anlayışını ortaya koymuş, bu da yetmez gibi farklı kültürler, farklı siyasal yapılar şiiri kendilerince tanımlamışlardır.Kimi anlayışlarda şiir bir araç olurken kimilerince de amaç olmuştur. Bu bağlamda; şiir ve onu yazan şair bir misyon üstlenmeli midir; şiir, bir görüşün, inanışın sesi mi olmalıdır,en azından toplumsal fayda ilkesine hizmet etmeli midir; yoksa şiir salt şiir mi olmalıdır?
Faydacılık ilkesini benimseyen şairler, şiirlerini kimi inanışlara, kimi ideolojilere, yaşam algılayışlarına dayandırmışlardır.Şiir onlar için bir araç olmuştur.Şiir; öylesine güçlü bir araç ki ulusları kurtarmış, birleştirmiş,birlikte yaşama ideali aşılamış; ya da yeni bir inancın hükümranlığını sağlamış, gönülleri fethetmiştir.
Kimi zaman da şiir, kendini bir güzele adamış; onunla yanmış,yoğrulmuş, ağlamış...
Kimi zaman dağ başlarının boranı, yeşil bayırların çimeni, ağıp duran bulutların rengi; denizin, göğün mavisi olmuş...
Hangisi daha az insanî?

Devamını Oku
Cemil Yüksel

Kâh zenginiz kâh fakir
Mal dediğin elde kir
Görme kimseyi hakir
Her ne varsa hepsi 'BİR'

........................

Devamını Oku
Cemil Yüksel

BİREYSEL GELİŞ(ME) ME!
“ Hayat, her canlıya sunulan en büyük armağandır. Yaşıyor olmak mutlu olmak için yeter nedendir. Mutluluk ve mutsuzluk aynı duygu kalıbının farklı şekilleridir ve insan her ikisini dış koşullar olmadan da iç dünyasında yaratabilir…”

İnsanı tanımlarken onu; yaratıcı, düşünen, araştıran, sorgulayan, birlikte yaşayan, sanat yapan vb. bir varlık olarak anlatırız. İnsan gerçekte biyolojik,psikolojik yanları olan sosyal bir varlıktır. Bir yanıyla biyolojik ihtiyaçları için hayatta var olma mücadelesi verirken, diğer yanıyla yaşadığı topluma uyum çabası içine girer. Bir diğer yanıyla da ruhsal doyum peşindedir. Bilir ki biyolojik doyum ya da sosyal statü kazanmak, kendi başlarına onu mutlu etmez. Hayat serüvenini yeterince renklendirmez. Ruhsal doyum ihtiyacı, onu, içsel yolculuklara yöneltir. Yaşadığı anın farkında olmak, hayatına anlam ve zenginlik katmak, nihayetinde kendini gerçekleştirme isteği iç yolculuğunun hareket noktalarıdır.Sorun tam da bu noktalarda başlar. Yaşadığı anın farkındalığı; yarınsız bir başıboşluğa, boş vermişliğe; ruhsal doyum ihtiyacı, gerçek dünyadan kopuşa; kendini gerçekleştirme ideali de kendi “ben”inden kaçışa dönüşüverir.
Freud’da gördüğümüz bilinçdışı çatışmalar ve gelişimsel kriz çözümlemelerinin kişiliği oluşturduğu kuramı, insanın kişisel gelişim isteğinin nedenlerini açıklamada yetersiz kalırken Alfred Adler’in mükemmelliğe ulaşmak için uğraşma kuramı, günümüz insanını anlamada insancıl kişilik kuramcılarınca temel alınır. İnsan, yaşamı boyunca kendisini geliştirmek, içinde bulunduğu sosyal çevreye tanıtmak ve yaşadığı hayattan zevk almak eğilimindedir. Bu eğilimler tüm kadim kültürlerin ve semavi dinlerin de temel öğretilerindendir. Hayat bir anlamda bireyin kendini gerçekleştirme alanıdır.
İnsani bir ihtiyaçtan doğan bu eğilim son yıllarda kişisel gelişim çılgınlığına dönüşmüştür. Az çok kazanan, toplumda belli bir yere gelen birey hâlâ neden mutlu olamadığını anlamakta zorlanır. Üstüne üstlük hayatın git gide artan ritmi, sistemlerin tüketmeye yönelik kültürlemeleri, yazılı ya da görsel basında sürekli olumsuzlukların gösterilmesi, kalabalıklar içindeki bireyin sonsuz yalnızlığı mutsuzluğunun daha da artmasına neden olur. Hayatımı değiştirecek bir şeyler yapmalıyım düşüncesi içine girmişken mutlu olmanın yolları, hayatınızı değiştirmenin bilmem kaç yolu, nasıl istediğniz kişi olursunuz gibi çalakalem yazılmış, iyimserlik, yanı sıra alttan alta uzak doğu mistizmi pompalayan kitaplarla karşılaşıverir. Sözüm ona bilge insanlar, bu kitaplarla değerli okuyucularına sonsuz bilginin ve yaşam sırlarının kapılarını açıverirler. “ İste, her şey senin olsun; hayat, sanıldığının aksine çok kolaydır ve istemek sahip olmak için yeterlidir, bir şeyi iste ve evrene bırak, o sana getirecektir, hep mutlu ol, olamıyorsan şöyle nefes al, az sonra kendini mutlu hissedeceksin, değişmek için inandığın ve sana öğretilen her şeyi unut, değişme kolaydır ve birden bire olur…”

Devamını Oku