Siyah mı siyah bir gecenin şafağından
Umut kestim hayatın derin hülyalarına
Ruhumun derinlerinde haykıran çığlığı
Ve çağlar boyu kanayan yaramı bıraktım
Ardı sıra koştum dikenli yolların karanlığına
Bir kuş misali uçmak yetmezdi bana
İşte geldi beklenen mevsim,
Son demleri duru tazeliğin.
Ağaran saçlar gibi başı karlı dağlar,
Geçen zaman hoyrat ve zalim.
Kalan günler, duvarda eksilen bir takvim;
Dökülüyor yapraklar ömür penceremden.
Derinlerden duyulur bir tınısın
Hani hafızada silinmemiş ama silik
Bir anı gibi hatırlatan geçmişi
Bir gelin tazeliğinde güzelliğini
Yansıtırken çeyiz sandığının üzerinde
Suntalar arasına sıkıştırılmış küçük ayna
Ben sandım ki yürekler titrer,
Yiğit oğlu yiğitler sarar bedenimi.
Ben sandım ki kükreyen sel gibi
Çağlar üzerine zulüm eden zalimin.
Hayaller kurdum kendimce umutla,
Fakat kaldım işte yalnızlığın otağında.
Can suyudur küçük fidanlara öğretmen,
Umut olur temiz ve saf yüreklere.
Fark etmez doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi;
Karanlıkları aydınlatan ışığıyla bir deniz feneri.
Hangimiz unutur ki ilk öğretmenini?
Ondaki heyecanı, aşkı, sevgiyi.
Denizin turkuazı göğün mavisinde boğulmuş,
Gün batmaya çok uzak henüz.
Yeter zaten bu kadar karanlık,
İhtiyaç var aydınlık sabahlara.
Kutlu bir sefer sabahında surlara bakan Fatih gibi,
Ufka bakıyor korkuyu boğmuş yırtıcı gözler.
Karşı tepelerin kızılımsı yamaçlarında
Ürkek bir ceylan sürüsü, ya da delice koşan
Bir lokomotif buharı gibi soluyan kısraklar...
Dağların başında kar yağmakta şimdi.
Yorgun bir yazın yorgunluğu var üzerinde tabiatın.
Kara bulutlar yuva edinmiş adeta semayı,
Kahreden sessiz çığlığın sahibi benim
Hor görülen yerilen ve yazık edilen
Bazen gazzeyim bazen Uygur bazen arakan
Silinmiş unutulmuş görülmeyen kaderim
Üstümde yürüdüğüm yolların tozu
Suratımda en büyük hasmım zamanın izleri
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!