Kentin en sarı saati bu: üç yavru köpek
taksileri azarlıyor;
ince havlamaları doygun kederimizin.
Sesgeçirmez gürültü
Sesli harfleri olmayan bir dil
a. bir çiçek var
Bir çiçek var, çoğalmak için
kraliçe arı taklidi bir koku salgılıyor;
gündüz güzeli! polenleriyle
aşk delisi bir kadın
ve kuvars gözleri
cama pathos gibi yapışmış
bir emriyonun
bakışına kilitlenmiş zaman
uyanışların şaşkınlık oluşu ne zamandı
buhardan arzular uzun ateşte yeniden su
su perilerinin dokunduğu orkideler yosunlar
rüzgarlar vardı. diniyorlardı. kalbim ölüyordu
Kumsala uzanışındaki şehvet
kıyıcı bir tül peçeyle örtülü.
Uçarken süzülüyor gözkapakların;
konacak yer bulamaz ki (...) bu tutku!
Yüzünden hızla geçen uzayan
Kuvars bakışları uğuldayarak
“davul tozu, minare gölgesi” istiyor
dokunulmaz güzelliğiyle - o uğultuyla
hıçkırıklarını boğarak (.....) !
Aktar dede gülümsüyor. Dokunsa
Feneryolu'nda gölgelerle şakalaşıp yürürken
ölüm (bu kez) uysal bir köpek gibi
beni izliyordu. Ihlamur mahrem
kokuyordu. Bedenin uzağında çın çın eden
bir tramvay. Köpeğe dönüp bakmak
isteğiyle mi, hava'nın kendi merakından mı,
-Annem için-
çift kişilikli gece: baykuş ve tavşan
korku camdan bakıyor. ama ay var
gecenin fırsatı o
iç odada bir kurtadam ağlıyor
kaçarsa bu ay fırsatı
a. albino
Bal ikindi. A k ı y o r
Mevlevî kasabanın âhir-zaman çarşısı
bir hayâlet zamanın endişesi bu!
Orada, teniyle ağlayan bir adam!
selesinden uçuşan şeytanarabaları
kadar sessiz bir sevinçle,
bisikletli kız oradan, korkumuzun
sol yanından geçerdi, gelecekten ödünç alınmış
bir zarâfetle...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!