Adı Yusuf
Kirazın daldan düşüşüne seviniyor gözleri
Koca dağları binitsiz aşıyor on birinde
Şimdilerde müebbet yemiş Paytak Celal'in oğlu
Ötelerde ise yüksek gerilim mağduru
İstanbul'a saplanıyor yayından fırlayan ok gibi
Babamın elleri una bulanmıştı
Alnında ter,
zerrelerinde vuslat vardı..
Ben üç yaşındaydım
Banklara oturup martıları seyretmemden epey önce
Sırra basmış uykumun mukkaddimesi,zihnimin pervasızlığına yanarım
Ve iç cebimde katlı zarifoğlundan bir şiir, sırça köşküm sarayım
Ah edip durma, ne kadar griye çalsa da her gidişe bahar çare değil midir?
Ben şiirimin arkasındayım ebruli peki güzelliğin sana kefil midir?
Gözlerimde kan, saatte uykusuzluk, tam on üç mayıs şakaklarımda
İnsan bilginin eşiğinde debelenip duruyor
Köprüler kalkıyor akşam vakitleri, işçiler evlerine dönüyor
Yorgunluk boylu boyuna geçiyor bir şehre
Bir şehir bir insanı en çok sevdiği vakitte yoruyor
Büyüdükçe anlaşılıyor anneler, babalar
Büyüdükçe netleşiyor yapay mutluluklar, sahte ışıklar
İnsan dört yanını çevreleyen teller gibi dolandıkça
o tehlikeli yalnızlığa
O çıkar yolu bulunmayan derin acıya
İniltilerini sabaha saklamadan tüketiyor bilinçsizce..
Ne zaman gelecek o soylu davranış etten kemikten halimize
Ne zaman yollar katlanıp cebimize sığacak
Ey benim dört nala şahlanan kısrağım dizginlen.
Sağrında yorgunluk biriktirmişsin
Demir gibi döverek tozlu yolları
Gitmeyi yaşamak bilmişsin kavga bilmişsin.
Oysa bi yudum çay tadında yaşamak istemelisin.
Meydandan ürkerek bir güvercin havalandı
Yağmur yağdı dağıldı kalabalık
İşportacılar, boyacılar, giysisi yamalı çocuklar
Ben on üç yaşındaydım belki yirmi ne önemi var
Elimde kavradığım yırtık bi sinema bileti
İki anarşist duvarı boyadı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!