Çekicinin türküleridir bana sende olduğumu söyleyen...
Nehirler, geride bıraktığımız hayatları yaşatır bana. Bazen durgun, bazen hırçın.
Oluşumumuz birkaç damla sıvıdan ibaret değil mi? Vücudumuzun dörtte üçü sıvı değil mi? Hayatlarımız bir su gibi akıp gitmiyor mu? Zaman zaman taşlara, ağaçlara, çalı-çırpılara çarpıp yaralanarak kanımızı sulara karıştırıp akarız hayatın nehirlerinde. Kiminde hiçbir yara almadan suyun orta yerinden devam eder akışımız. Gideceğimiz yeri/yerleri kestirerneden akışımızın kıvrımlarında karaya vururuz ara sıra. Evimiz sanırız, bekleyenimizin varolduğuna irranırız. Turuncu rengiyle başlayan günün doğuşunu çok seyretmişizdir kamyon sırtlı yolculuklarımızda aslında. Ama durağımızın çatısında sabahı seyretmek bir başka oluyor nedense. Gecenin ilerleyeninde birkaç damla sıvıda bırakılmışsa bekleyenimizin rahmine, bir başka olur ezan sesine karışan sabahın kızıllığı da. Nefes alırız bir an durağımızın çatısız hanında, dinlengeçliğimiz kısa sürer. Günün başlamasıyla yolculuk başlamıştır tekrardan.
Hırçınlaşır bazen nehirlerimizdeki hayatın kıvrımları. Hırçınlaşırız kendimiz kendi içimizde. Sevdiklerimizle, sevmediklerimizin karışımında eyleme dönüşür suçumuz. Failiyizdir birkaç damla sıvının. Ve hayatın akışını kestiremediğimiz gibi, nehirlerin ortasında yeni bir su yığını getirmişizdir akıbetini kestiremediğimiz halde.
Her şeyi gören, her şeyi duyan ve ne anlama geldiğini bilmeyen, tatlı, şiirsel bir sestir çatısız hanı yankılara boğan. Anlamsız görmelerin, duymaların içinde isteklerini dile getiremeyen, zamanın, nehirlerin ortasına bırakılmış umudun adıdır Murat. Ve nehirlerin akışını durduramadığımız hayatın içinde yalnızlığına ve kaderine terk edilen, sesi hala şiirsel, anlamsızlık kavramında, isteklerinde çaresiz, muhtaçlığında yüzüyor geleceğe dair muradımız.
Nehirler, geride bıraktığımız hayatları yaşatır bana. Harcanan koca bir otuz yılı-kırk yılı mesela. İçinde yaşanmış; gözyaşları, hüzünleri, yalnızlıkları, çaresizlikleri, umutsuzlukları, umutları, sevinçleri, neşeleri... Her birine ekilmiş hazanları düzeltmeye çalışmak için çekiçlenen eğri yanları, kamyon dolusu yükleri sırtlayamadığında kompresöre umut kesilen gözleri, gözden kaçırdığımız gibi mesela. Arasında düzelmeyi bekleyen, örsüyle çekicini buluşturan hayatlar vardır mesela.
Gözlerin, gerilerde bıraktığın hayatları yaşatır bana. Umudun muradı diye doğmuş gözlerinde tertemiz sayfalarda başlayıp sararmış, solmuş birer sayfalara dönüşen defterinde kirlenmiş. Suratın, ellerin, üstün-başın gibi. Ayaklarında kokuyordur elbette. Uzakları soluduğunda nefesinde, yarım kalmış aşkların, sevdaların koktuğunu koklayanın oldu mu hiç? Sanmam. Ve hatta, hayatın büyün kokuşmuşluğunu, kirliliğini, üstünde, ellerinde taşırken, gözlerinin içindeki ulaşılmaz bebek yüreğini göremeyenler; birde, kirli Murat derler sana be usta.
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta