/ Ahd-i Atik, Ahd-i Cedit, Kur’an /
incecikti, sarışındı, kibele kalçalıydı
sülüsle yazılmıştı, sileksle kazınmıştı taşa toprağa
melendiz’le mavrucan’la gelmişti
yorgun atlar ülkesinden, zeytin dağı’ndan
birinci kitap mesih’ten söz edip gitti
bosch’un çarmıh taşıyan isa’sından
esasında reiner’in çarmıhta isa’sından
ve holbein’ın ölü isa’sından asıl
bütün ölüler kadar ölüydü isa
gülümsüyordu,
morarmış dudakları,
kaskatı çenesi,
camlaşmış gözleri
ve gömdüler bir katakombun taban toprağına
sanki o değildi son yemeğin boynu bükük müneccimi
bir kadeh şaraba satılmış veremli yüzleri modigliani’nin
hep onun yüzü değildi
ve pasyonlarda çizilen o değildi sanki:
yalnızca bırakılmış bir şair, dönmeyecek
şeytan aldı götürdü, kılına dokunmadan
kanatlanmış seslerinde turna türkülerinin
‘onlar yüce turnalardır, şefaatleri umulur’
kim bilir nerede şimdi, ne cehennemde
de ki: eliflammim. bidayette söz vardı
biz bu minval üzre vardık.
o zamanlar söz bizim
nezdimizdeydi
kün dediydik uçan kuşa
kurda yılana
gayınkefnun. biz dedik
insan yapalım
suretimizde, bize
benzer kılalım
türküleri, göçleri
konakları sevdaları
baharat ve pelesenk ve mür yüklü develeriyle
adin suretinde yarattık kainatı insanı
sam’ın ham’ın yafet’in oğulları
babil ve beytanya, eriha yeruşalim
hanok irad mehuyael metuşael ve lamek
lanetlendiler, kana döndü
suyu nod illerinin…
nereden bilirdik böyle olacağını
kahinler dahi bilemediler kim
kain haindir!
başlangıçta söz vardı: sıcak, tüylü bir canlı
korkak sokulgan kinci delikanlı
düşmüş idi çöllere
dil dışına sürülmüş mesellere
beytesta’da beş eyvanlı bir havuzun başında
burnunda altın halka iken domuzun
deve tellal, pire berber iken
balta yatar iken ağaçların altında
ruh ve su ve kan tanıktır: tanrı bizi bıraktı!
yokluğunda, yokluğun çarmıhında
bu dünyanın gökyüzüne, yitirilmiş topraklara
biz onu bırakmaz idik o bizi bırakmasa
şimdi bütün pietalar freskler ve teflerle
bütün kiliselerde camilerde, neflerde
bütün filpayelerine yüz sürüp karanlığın
messe basse ilahiler şad olası ruhuna:
sin, kaf. ince ve eflatun beyninin
kıvrımlarında bir dilsiz beyzadenin
venesa’lı çömlekçiler kısır askerler
sin, kaf. ey feitiço, portekizli gemicilerin dil yükü
göklere kovulmuş ipliğinde hermes-ül heramis’in
sin, kaf. iyonya ve dorya’dan çalarak elmasını
altın çağın cennetinden kovan insanları ey!
sin, kaf. tanrı oziris’in tanrısı! ey rig veda
çudra ve paryanın prangası
hey yehova! elohim’in katili, ilk siyonist!
ey kutsanmış düşünce, yitik eylem, tevekkül!
ey afyonu halkların! dogmalar padişahı!
sinkaf ey sinkaf ey elinsaf ey!
işte böyle söyledi gitti: anastasis
ve tez geleceğim demiş, yalandır
buğdayla delicenin bilece ekildiği
ve babil’in yerle bir edileceği…
Kayıt Tarihi : 9.4.2007 12:36:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!