Salınır durur yaş akşamlarda,
Hep soluk renkte,hep aglamakta,
İsyan yapraklarında,ümitler ayaklarında,
Üşür durur alaca şafaklarda,
Sevgiyle boyun büker mor akşamlara,
Çiğ taneleri bütün damarları,
..
Ankara’da kar var, bugün ilk kar yağdı
24 Aralık 2008 Çarşamba günü
Mevsimin ilk karıyla tanıştı Başkent
Trafik altüst, çocuklar neşeli bugün
Büyüklerin sevinci ise üstünü örtecek
Doğada ne kadar pislik varsa, lakin
..
Okudum:
Okudugumu yol, yol dokudum.
Gördüm:
Gördügümü lif, lif ördüm.
Duydum:
Duydugumun en güzeline uydum.
Okuyana, görene,
..
Gecen yok, gündüzün yok
Yorulmadan çoşarak ritim ileçağlarsın
Yılan gibi kıvrılır, düz ovada yatarsın
Sıcak serin günlerde insanlarla dolarsın
Kuru çorak topraklar bereket bulur sende
Yazın gelen hayvanlar serinler üzerinde
..
Bir Çarşamba günü randevulaştık,
Tuttu ellerimi öyle bakıştık,
Hal hatır biraz fısıldaştık,
Ellerimi elinden usulca çektim,
Hem utandım,hem sıkıldım.
Böyle terbiyesizlik olmaz deyip ona karardım.
Yalvardı yakardı biraz zorladı,
..
Hollanda gazetesindeki bir habere göre
Kenya’da yetişen kırmızı güller garantide
Bu ülkede fitne fesat rüzgarı esse de
Kabileler bir birine düşse de
Binlerce insan vahşice öldürülse de
Nice evler yakılıp kül edilse de
İnsanlar korkudan aç, susuz, yaralı yollara düşseler de
..
Gönül hüznü seçti bu gece...
Kar etmez akşamın serinliği
Söndürmeye korunu.
Aşk mı bu sevda mı yoksa.
Sırası mı şimdi kavak yellerinin
Sırası mı uyandırmanın
Uyuyan yüreğimi.
..
Batı ve Afrika
Batıda…
Yüzlerce, binlerce insan
Kurtulabilmek için fazla kilodan
Yemeye başlar bol bol “light” gıdalardan
Tabii ki böyle kurtulamaz şişmanlıktan
..
Yarışlara dair
Yarış vardır
Kimileri kazanır
Kimileri kaybeder
Müsabakalarda ödül alıp almamak gibi
..
isimlendirmeye calistik
zaman akip gittikce anlayamadik
kendimizi tanitmadik
birbirimizi dinlemedik
konusmayi denemedik
susmayi tercih ettik
..
Yine yalnızlığa, a dost, yelken açmak var bugün
Akan camdan seyrederken ufku, hayaller sürgün
Kalemim, a benim dert ortağım; sen dinle beni
Sonra da fısıldayıver derdimin çaresini
Kim duyar feryadım; kopsa içimde fırtınalar
..
Sensizim caresizim
Yabanci eller degmedi elime
Baska gozler bakmadi gozume
Baska sesler duymadim
Sensizlik basa bela
Agliyorum yana yana
..
Ben bir öluyum
Yasayan bir ölu
Hayattan tat almayan
Garip bir öluyum
Kalbim asklarla dolu olacagi yerde
Hep husran, hep dertle dolu
Gezip eglenecegim yerde
..
Her şey yalan, baştan sona
Ecel gelir, konar cana
Bugün sana, yarın bana
Kim ne olur, belli değil
Dünya, Çarşamba Pazarı
Alan satan belli değil
..
Sen Tekildin Bense Çoğul…
Her geçen saniye, ana avrat yüzüme söven ve sonra arkasına bakmadan kaçan bir çocuk masumiyetinde geçip gider. Ömrümden çalınan her zaman dilimi parçası aslında beni biraz daha yaklaştırır özlemini çektiğim sonuma… İstediğim huzura bir adım daha yaklaşırım. Bu yüzdendir mi bilmiyorum sabırla beklemeyi sevmişimdir bekleteni. Kızamamışımdır. Aksine daha çok sevmişimdir beni kendimle biraz daha fazla baş başa bırakmasını… Özlem duymuşumdur yokluğunda. Çekilen acı kırbaçlamıştır yüreğimi ve dökmüşümdür bu haliyle içimi.
Oysa çok farklıydın ilk zamanlarda. Belki de göz yanılsamasıydın. Yada ne bileyim bir yıldız kayması. Sen tekildin, bense çoğul. Biliyorduk aramızdaki uçurumun kaç yar olduğunu. Düşsem, paramparça olurdum biliyordum ve ben çok korkuyordum. Ben, yamacında oturup seyredeyim isterdim batan günün kızıl rengini yahut doğmaya yeltenen kız kurusu güneşi. Engelliydi kaderim ve kötürüm olmuştu düşüncelerim.Karar veremiyordum. Gitmeli miydim yoksa kalmalı mıydım bu öldürgen hayatta…
Örümcek ağları gibi avuçlarına dolanıyordu yüreğimden kopan her bir cümle ve silkeledikçe eline yüzüne bulaşıyordu. Tiksinir gibi oldun ve bir daha adresine mektup yollamamı istemedin. Şaşırmıştım bu durum karşısında. Hiç Beklemiyordum.. Donakalmıştım. Oysa seviyorsun sanırdım sana hitaben yazılı olan yazgıları. Beğeniyorsun sanırdım, seni şekilden şekle sokuşlarımı. Bazen bir yıldız kayması oluyordun. Bazen uyuyan güzel, bazen de batan günün kızıl rengi ama istememiştin artık. Bu yüzden bende bırakıyorum bu son yazıyla ruhuna dokunuşlarımı…
..
Korkuyorum
Sende bu inat varken.
Sev desem yeniden
Sever misin?
Gel desem yeniden
Gelir misin?
..
Heey.Kalk.
Kalksana yahu.
Bir tek sen kalmadın mı
Bana sabahlara kadar katlanan?
Ne uykusudur bu.
Bak camdan dışarı
Burada yağan yağmuru göreceksin.
..
Belki bu gun belki yarin
Ölum gelecek bas ucuma
Belki aci belki tatli
Kiyacak tatli canima
Melekler sual sormaya gelir
Goz yasim boncuk gibi dokulur
..
Bir gülü,
Sen gülü
Diken ben oluncaya,
Ya da ben diken oluncaya kadar tutarım.
Kanasın ellerim,
Kanasın tenim.
Nasılsa kapanır bu yaralar.
..
İki gün önceydi. Otobüs peronları arasında bedenimi gezdiriyordum, heyecana bulanmış bedenimi. Birazdan saat gelecek ve seni bana getiren otobüsten ineceksin usulca. Yorgun ve ürkek bedenini sergileyerek süzüleceksin gecenin ayazında… Bu Bekleyiş her geçen seferki kaçışlarından daha uzun geldi. Ne gelen var ne giden… Şehrime gelen diğer insanları selamlıyor, senin ineceğin anı düşlüyorum. Bir kahve, iki kahve, üç kahve derken farkında olmadan kafein komasına zorluyordum cüssemi. Saatimin yelkovanı ve akrebi niyeyse yakalamacılık oynamayı bırakmış gibi. Sabit duruyorlar. Zamanın yoruluşunu izlemekten sıkılmıştım. Ağır ağır geçmekteydi. Hala seni bana getiren otobüs görünmüyor ufukta. Biraz daha böyle sürecek olursa ağzımda araba dolusu küfrü şoförün… Derken işte o büyülü an, o bekleyişler, işte o zamanın yorgunluğu, işte o kafein krizlerim bitiyor. Geliyorsun, geliyor seni bana getiren otobüs. Durdu. Işıklar söndü, kapılar açıldı… Bir, iki, üç insan… Bu değil bu değil bu da değil… Ve işte yorgun ve ürkek bedenin kapıda beliriverdi. Ve o bedenini sergileyerek süzülürcesine gecenin ayazında iniverdin. Basıverdin şehrimin toprağına ayağını ve hoş geldin senfonileri çaldı kulağımda… Yüzümdeki tebessüm, içimdeki kıpırtı, yüreğimdeki yangın, ruhumdaki fırtınalar… Tarifsiz bir hal alıverdiler… Hızlı adımlarla yaklaştık birbirimize ve sarıldın, atıldın boynuma. Mis gibi kokuyordu saçların. Yolların, bana gelebilmek için geçtiğin tüm şehirlerin kokusu vardı üzerinde. Üşümüştün. Daha sıkı sarıldım daha da sıkı… Evimize gelmiştik bir süre sonra ve sarılmalara doyamıyorduk. Onca ayrı geçen zamanı boğarcasına birbirimize sığınıyorduk. Gözlerindeki o ışıltı, o özlem yanıkları geçmişti artık. Küçük kalbin hızlı hızlı atmıyordu. Rahatlamıştın. Odamın sen kokmasını, evimin her köşesine kokunun sinmesini özlemişim birde arkamı döndüğümde, gözlerimi araladığımda karşımda seni görmeyi...Gözlerini gözlerime dikmeni… Saatlerce ve hoyratça sevişmelerin ardından sere serpe uzanışlarımız… Hiç bitmeyecek cinsten bir öyküydü bizimkisi… Seyrediyorduk birlikte karanlık odamın tavanındaki ince çatlakları, yüzümüzde masum, utangaç tebessümler… Tenimde, teninden kopan ter parçaları…
Gecenin ertesinde ne olduğunu anlamadığım bir zaman diliminde, huysuzlaştın. İçinde büyük korkular, yangınlar beliriverdi. Gitmek istediğini haykırıyordun. Ama ne olduğunu, neden gitmek istediğini sende bilmiyordun. Sadece amansın bir gitme duygusu kaplamıştı bedenini. “Akşam geldiğimde konuşuruz sevgili” diyerek ayrılmıştım ki evden, çalan telefonda sen, gitmek için her şeyi ayarladığını söylüyordun bana. Durakalmıştım. Bana söylenecek hiçbirşey bırakmamıştın. Sustum ve geri döndüm. Her şeyin hazırdı. Getirdiğin üç beş parça eşyanı koyduğun valizin kapının eşiğindeydi. “Bana bir şey sorma! ” diye tekrarlıyordun. Söyleyecek söz bulamadım. Boynuma ilk geldiğin günkü sarılışından farklı bir duygu ile sarılmıştın. Sondu bu sanki, seni son görüşümdü. Bir ayrılık kokusu vardı havada. Kokmuyordu evim sen, giderken valizine onu da almıştın. Bir son tur atıp geride hiç bir iz bırakmamak için bakındın. Bir parçan kalsın istememiştin bende. Sonra kapım gıcırdayarak açıldı, çıkıverdin kapıdan arkana bakmadan. El dahi sallayamamıştım. Asılı kalmıştı sözcüklerim havada. Susmuş söyleyememiştim onca söylenecek sözüm olduğu halde. “Dur gitme diye haykıramamıştım” gidişinden sonra üstüme çöken yalnızlık bir ağır gelmişti yüreğime. Nikotin komasına girmek istercesine peşi peşine sigara yaktım. Yatağım hala dağınıktı ve hala da dağınık. Senin gittiğinden beri ne yatabildim ne de toplayabildim. Odanın önünden geçerken içeri bakıp iç çekişlerim oldu gecelerce. Ve hıçkırıklarım…
Acıydı bu gidişin, acıydı bu ayrılışın… Başarmışlardı beni senden koparmayı, beni senden söküp atmayı. Beni sevdiğini bilsem de sonu geldi bu aşkında… Tozlu raflarda yerini almak üzere son kez avuçlarımın arasına alıp seviyor, seyrediyorum. Vedaları sevmediğimi biliyordun böyle gidişin belki de bu yüzdendi. Bu aşk, korku, kaygı ve diğerlerinin baskıları ile yıprandı, yaralandı. Her geçen gün ile bir parçamızı kurban ettik geçmişimize… Bu sevgi için kurban edildik… Biz bu aşkı kurban ettik korkulara…
Alperen KARADAĞ
..