Amerikalı ünlü bir şairdir. Walt Whitman gibi serbest vezinle şiir yazmış, eserlerinde daha çok gerçekçiliğe önem vermiştir. Şiirlerinin ilhamını gürültülü fabrikalardan, şehir sokaklarından, Amerika’nın orta tabakasının yaşayışından almıştır.
Carl Sandburg, yalnız şiirleriyle değil, çeşitli biyografik eserleriyle de ün kazanmıştır. Bu arada, Amerika Başkanlarından Lincoln’ün hayat hikayesini anlatan 6 ciltlik bir eseri vardır. Bu eser ona 1940’ta Pulitzer Tarih Armağanı’nı kazandırdı. Şairin 1927’de yayınladığı "The Song Bag" (Şarkı Dağarcığı) adındaki kitabı da Amerika’nın çeşitli yerlerinden topladığı halk şarkılarından meydana gelmiş bir eserdir.
Carl Sandburg, sık sık yurt içinde seyahatlere çıkar, edebiyatla ilgili konular üzerinde konferanslar verir. Yaşlı şair konferanslarını da, çoğunlukla, yanından hiç ayırmadığı kitarı ile halk şarkıları çalıp söyliyerek tamamlar.
Eserleri
Chicago Poems (Şikago Şiirleri; 1916)
Cornhuskers (Mısır Ayıklayıcıları; 1918)
Smoke and Steel (Duman ve Çelik; 1920)
Slabs of the Sunburnt West (Sunburnt West'in Keresteleri; 1922)
Good morning, America (Günaydın Amerika; 1928)
The People, Yes (Halk, Evet; 1936)
Complete Poems (Toplu Şiirler; 1950)
Honey and Salt (Bal ve Tuz; 1963)
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!