Çaresizliği yaratılıyordu insanın.
Çaresiz bırakılıyordu insanlar.
Sevmek yasaklanıyordu.
Sen benim emrettiklerimi seveceksin deniliyordu.
Düşmanlığı öğreniyordu.
Sevgi çaresizlikti.
Düşmanlık çareydi.
İnsanın çaresizliğine oynuyorlardı.
Yoksulluğuna.
Açlığına.
Düşmanlığına.
Suskunluğuna.
Saflığına.
Kanmışlığına.
Cahilliğine.
Ölüme.
Hastalığa.
Ayrılığa.
Çaresizliğe mahkûm ediliyordu anneler.
Bakıma muhtaç çocukların anneleri Allah’ım çocuğumun canını benden önce al diyorlardı.
Babalarda böyle.
Benden sonra çocuğuma bakmazlar diyorlardı.
Çocuğumun cesedi sokaklarda çürür diyorlardı.
Onuru ayaklar altına alınır diyorlardı.
Örneklerini yaşıyorlardı.
Çaresizliğe itilen insanlar Allah’a olmadık dualar ediyorlardı.
Kabul görür müydü dualar Arş’ı Alada ama çaresizler çaresiz dualar ediyorlardı.
Beri yanda da devletin büyükleri sosyal devletten söz ediyorlardı.
Seçimden seçime çaresiz insanların çaresi olacaklarından söz ediyorlardı.
Çaresiz insanlar kendilerine sunulan sistemde çıkış yolu arıyor, bulamayınca da sınıf atlama psikozuna giriyor, sınıf atlayınca çaresizliğini gidereceğini zannediyordu.
Hastalıklarını yeneceklerdi.
Korkularıyla savaşacaklardı.
Açlıklarını tıka basa doyuracaklar, bu kez de aşırı toklukla mücadele etmek için doktor, estetisysen, diyetisyen dolaşacaklardı.
Yaşamının bir anlamı olacaktı.
Dün yüzüne bakmayanlar kemerine, çantasına, kıyafetine, cüzdanına, duruşuna bakıp değer vereceklerdi.
Çıkış yoktu.
Yollar tıkalıydı.
O çaresizdi ya.
Milyarlarca çaresiz vardı.
O zaman kendi çaresizliğine, diğer çaresizler derman olacaktı.
Ah diyordu piyangodan bir para çıksa.
Bütün çaresizliklerimi satın alırım diyordu.
Acıma duygusu yok ediliyordu.
Bana acımayanlara ben niye acıyayım diyordu.
Ne öğretilirse, öğretilsin samimi bulmuyor.
Hepsini reddediyordu.
Bir gerçek vardı.
Çaresizlikten kurtulmaktı.
Bunun için her şey mubahtı.
Önüne fırsat, şans doğmamıştı belki de.
Bunun için sistemler şans oyunlarını düzenliyor, yediden yetmişe, dişisinden erkeğine, engellisinden, sağlamına, iyisinden kötüsüne her kes şansını sistematik kumarlarda zorluyordu.
Kaderini deniyordu.
Kaderini değiştirmek için usulsüzlüklere başvuruyor.
Akşam yatağına yattığında tövbe ediyordu.
Tövbelerle, bozmalarla çaresiz zamanı tüketiyordu.
Her şans oyununda aklını yitiriyordu.
Hayallerini diğer çaresizleri nasıl kullanacağı dolduruyordu.
Bir çıksın hele, ayaklarımı sütte bile yıkatırım diyordu.
İnsanlık dışı örnekler veriyordu basın.
Çaresiz insanlar bencilliğin en derin saplantılarına mahkûm ediliyordu.
Çaresiz insanlar için, onların duygularını düşüncelerini yansıtan şarkılar türküler söyleyenler sınıf atlıyorlardı.
Onların sınıf atlamaları, artık her şeye sahip olmaları toplumun modern masalları olarak sunuluyordu.
Her akşam bu masalları dinleyerek yatan çaresizler, her sabah çaresizliklerinin yanı başlarında durduğunu gördükçe öfke nöbetlerine giriyordu.
Artık hiçbir şey beğenilmiyordu.
Hiçbir şey onun ruhsal dünyasında değildi.
O tamamen masallarındaydı.
Her şeye yabancılaşıyordu.
Her şey, herkes sunulanlar gibi olmalıydı.
Ama değildi.
Günlük yaşamda insanlar farklıydı.
Çareleri öğrenmesi yok edilen insanlık kendi çaresizliğinde yeni çaresizlikler yaratıyordu.
İlhami ŞenolKayıt Tarihi : 9.3.2011 01:13:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Eskiden masalları ne çok severdik. Aslında şimdi de seviyorum. Çünkü ben o masallarda hiç çaresiz kalmıyorum..
En güzeli dileyerek dokunduğunuz konuyu anlatımdaki başarınızı kutluyorum. Çarelerintükenmediği bir dünyada yaşamak umuduyla diyorum..
TÜM YORUMLAR (1)