Çaresiz ‘Okuyucular’ Ve Bernhard Schlink ...

A. Esra Yalazan
198

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Yan masanın üstünde mavi duman halkalarıyla birlikte ‘kızgın ve kırık’ kadın sesleri yükseliyordu. Daha tecrübeli gibi göründüğü halde ‘sert fırtınalarından’ pek etkilenmemiş olduğu ısrarcı ve hoyrat tutumundan anlaşılan kadın, arkadaşına “onu sevme, olmayan bir adamı sevmemelisin, o doğru adam değil” gibi hayatta pek de karşılığı olmayan ‘saf’ cümleleri peş peşe sıralayarak kıymetli bir nasihat verdiğini sanıyordu muhtemelen. Karşısındaki genç kadın, tiz sesli arkadaşını şefkatle dinledikten sonra, ‘anlamıyorsun’ demeye bile tenezzül etmeden, alaycı bir üslupla “olur, sen çok anlıyorsun galiba bu ‘doğru adam’ işlerinden. Getir bir tane, seveyim bari” dedi. Ve tahmin edebileceğiniz gibi sohbet o anda bitti!

Birkaç gün önce bir kahvede kitap okurken istemeden tanık olduğum bu konuşma hoşuma gitti. “İşte bu kadar basit” dedim, o trajikomik sohbete gülerken. Benim için insanlar o klişe tabirle ironik bir biçimde ikiye ayrılıyordu çünkü. Aşkları için yaşayan ve bu mevzuda konuşmaktan pek hoşlanmayan, o kutsal hissi, bakışı içselleştirebilmiş ‘hakiki âşıklar’ ve nedense onlara acıyarak mutlu olan kibirli anlayışsızlar.

Konuşmaları dinlerken, yıllar sonra bu yazı vesilesiyle tekrar okuduğum kitabın sararmış ilk sayfasına bakıyordum. Her zamanki gibi üç çarpı atıp altına mor bir kalemle ‘Ağustos 97’ yazmışım. O romanı okurken ne yapıyordum, neredeydim, sıcak bir ağustos muydu, mutlu muydum pek hatırlayamıyorum. Ama çok etkilendiğimi ve öyle güçlü hikâyeler okumaktan hoşlanan dostlarıma kitabı heyecanla tavsiye ettiğimi hatırlıyorum. Bir de tıpkı romandaki Micheal gibi bir arkadaşımın bana telefonda ilk romanını okuduğunu.

Anayasa Mahkemesi yargıcı ve hukuk profesörü olan Bernhard Schlink, suçluluk duygusunun ve adalet bilincinin hayattaki karşılığını zekice kurgulanmış hikâyelerle anlatmayı seviyor. Sonuncusu hariç bütün kitaplarını okuduğum bu tuhaf yazarın edebiyatla kurduğu ilişkide kullandığı dile çok bayılmadığım halde neden anlattığı hikâyeleri sevdiğimi düşündüm. Galiba cevabı, vicdanlı bir yazar olmasında ve izlediği hayatı kamera dilinin kesinliğiyle de yazabilen ayrıntıcı titizliğinde gizli. 12 yıl evvel Okuyucu’nun son sayfasını kapattığımda aklıma gelen ilk soru, romanın filmini kimin yapacağıydı. Neyse ki, sevdiğim bir ekip gerçekleştirdi bu işi. Saatler romanını sinemaya uyarlayan yönetmen Stephan Daldry, senaristi oyun yazarı David Hare ve ne yazık ki filmi göremeden ölen yapımcıları Anthony Minghella, Sydney Pollack.

Tamamını Oku

Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta