Her kadeh bir öncekine hükmedecek,
Her kalem mürekkebi bittiğinde kırılacak,
Her ateş söndüğünde küllenecek,
Ben işte o zaman gideceğim.
Her göz üzüldüğünde ağlayacak,
Kurumuş dudaklarımın arasında süzülen yağmur damlalarını alıp götürüyor bir deli fırtına.
Ve ısınıyorum deli fırtına nefesinde.
Enkaz altında kalmış kaç utanış çıkıyor gün yüzüne.
Firari gözlerini arıyorum kör bir dilencinin parmak uçlarında.
En güzel acıydı iliklerimde hissettiğim.
Celladına aşık bir mahkumun son isteğini durmak ölümden beter.
Kimsesizce çekip gidiyorum.
Sessizce...
Gözümde cam yeşili gözyaşlarım.
Sokak lambaları deli sarı patlıyor.
Akşam sokaklar kirli sarı linyit kokusu.
Kilitli defterlerde kurutulmuş sardunyalar.
Elli kuruşluk günlerde,
Kara bulutlarımın üzerinde durup tek baktığım yer yıldızlarımdı.
Gökyüzünde olup sonsuzluğa bakmak,
Yıldızlar,
Aydede,
Bulutlarım,
Yağmur içtim serinledim
Altın dişli bir kahkaha attım
Sükunetleriyle ölümü kıskandıran gece kuşları süzülüyor oradan oraya
Islak avuçlarımla yüzüme dokunuyorum
Sevgiliye yazılmış ucu yanık mektupları saklıyorum sütyenimin kopçası altında
Rüzgardaki kokular, dudaklarımda tuz
Düz yollarda savrulan karanlık gecenin ıssızlığında yürüyor ateşim
Ejderha gözlerinin savruk alevinde yanıyorum..
Ay rengi saçlarının bıraktığı ıslak küller, yağmur duası gibi..
Adanmış adakların gözlerindeki korku mor dudaklarım..
Ya kalbinin derinliklerinde vurgun yiyerek öleceğim
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!