Çok şey gördüm öldüğümden beri
Aynada kendimi aradım
Başkalarında buldum yüzümü
İnsan kendi gözlerini aramayı bilmeli
Sevinçlerden yama yaptım çilelere
Yanmayı ve sönmeyi öğrendim
bir çift mavi gözde yüzmeyi unuttum
bir deniz yazdım sonra o gözlere
ölümüm olurdu artık denizler
ölümüm olurdu hırçın sular
bilmem dalgaların dilini
oysa hep suya gider ayaklarım
Hortum gibi yükseliyor baraj gibi taşıyor içimden
Bedenim sığ duvar içimdeki dev duygulara
Cenkin orasında çamurdaki taşkın kan
Fırtına ortasında gemiye firar eden su
İki küçük avuca sığamadan saçılan misketler halinde
Çağlayarak taşan duygular sığamıyor bedenime
Dizeler boyu kelam efendisi aşkını söylemiş
Bilmese de gözleri ağrılı kirpikleri dökülü imiş
Sevdalanmanın acı tadını göklere sor
Çünkü gönül dilini ancak onlar bilirmiş
özgürlüğün penceresi açılan
içimden koca gökyüzüne
perdeyi aralamış seyre dalmışım ürkek gözlerle
öyle dalmışım ki çekilmiş üzerimden gök
büyüdükçe büyümüş ucu bucağı hürlüğün
seyrediyorum sadece, çocuk gibi gözlerim yerde
aşk ve dehşet arasında parçalanmış
temkinli oynayamadım hiçbir zaman
bıraktım etimi ve kemiklerimi esir alsın
aşıkların mayasında vardır bu , onlar;
adım adım çizerken koca bir yaşamın haritasını
iki uğrak arasını atlar geçerdim hep
halbuki çizgilerini görmek lazımdı hayatın
ölümün ve doğumun ortasını
istisnasıyım düşleri seyreden gecenin
Yazgı alnımızın ortasında gümüş görünmez bir ip gibi
İnce ince düğümlerinde içimize dokunan her şey asılı
Bu yedi nefeslik geceye gümüş iplerle asılmışım
Pusulam esaret.
Ödlek adamlar yalnız kayıpken seçilir
Esaretimi bir çarşaf gibi üstüme serip saklanmışım.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!