......Sevgili Nasrettin Hocam,
.......Bütün gelmiş Türk büyüklerinin içinde en çok seni sevdim. En çok sana imrendim. Derler ki Nasrettin Hoca Doğu kültüründen ta Hindistan'dan gel miş.Akşehirliler sahip çıkmış,reklam yapmış ola...
........İster korkan,baskı altına giren bilinçaltını,gülmeceyle delmeye çalışsın, adını Nasrettin Hoca fıkrası koysunlar,ister gerçekten yaşamış bir Nasrettin Hocam olsun.İkisi de beyinlerin özlediği, sevgiliye işlenen mendildir.
........Hocam Türkçemiz açısından kimse Yunus Emre ve senin hakkını yiye mez. Ne Farsça'ya ne Arapça'ya ne de başka bir dile kaçmışsınız. İkinizi de
Türkçe açısından tabrik ederim. Yunus'a belki bir gün değinirim,Hocam bu gün sende misafirim. Mayaladığın gölün ayranını içmeye geldim Hocam!
.........Hocam sizinle karşılıklı konuşacak da siz susacaksınız,nerde görülmüş?
Daha fazla uzatmadan sözü size bırakayım ama ne olur bana da küçük za
man birimlerinden koklatır mısın? Kaşığına yoğurt olayım be Hocam!
Nasrettin Hocam.
ALLAHIN RAHMETİ
Yağmurlu bir günde Nasrettin Hoca pencereden dışarı bakarken komşusunun koşa koşa yağmurdan kaçtığını görür pencereyi açar:
-Hey Ahmet Efendi, birde hacı olacaksın rahmetten kaçılır mı? , der.
Zavallı adam eli mahkum sırılsıklam olur. Ertesi gün hocanın komşusu hocayı yağmurdan kaçarken görür ve hocaya bir ders vermek ister:
-Hoca Hoca dün bana diyordun bugün sen neden rahmetten kaçıyorsun, der.
Hoca hiç durmadan yoluna devam eder ve komşusuna şöyle der:
-Ben rahmetten kaçmıyorum sadece Allah'ın rahmetine basmamak için çabalıyorum
Hayranınız:
.........Hocam burada diyorsunuz ki inanç akılla olur.Eğer sen inancını tam da kaynağından almazsan seni bir kurumuş sonbahar yaprağı gibi oradan ora ya savururlar. İnanç,önce bağlı olduğun dinin net olarak aklınla anlaşılması. Sonra da bir 'Senlik' in olması.Din değişmez.İlahilik değişmez.Ama her in sanın içinde tanrı ve din fenomeni farklıdır. Başkalarının anlayışı senin olma sın. Her insan özgündür.Parmak izi gibidir.Her insanın içinde yaşadığı dini duygu ve inanç da parmak izi gibi olmalıdır. İnancında,gönlünde ve zikr anında sencillik yaşa...
Nasrettin Hocam:
BU NASIL NAMAZ
Nasreddin Hoca abdest alırken, bir ayağına su yetmemiş.Namaz kılarken de bir ayağını yukarı kaldırarak namaz kılmış.Bunu gören cami cemaati:
-Hocam bu nasıl namaz? diye sormuş.
Nasreddin Hoca:
-Bir ayağı abdestsiz namaz, diye cevap vermiş.
Hayranınız:
İbadetinizde şekilci olmayın.Aklınız ve kalbinizle(duygunuzla) iletişim kurmak
en önemlisidir.Şekilden uzak durun.Eğer şekle önem verirseniz inancınızn duygusunu kaybedersiniz. Kaybettiğinizde de işte böyle tek ayaklı namaz görüntüsünde gülünç olursunuz.
Nasrettin Hocam:
SIKARKEN
Nasrettin hoca bir gün yolun kenarında kedisini yıkıyomuş.Yoldan geçen arkadaşı hocaya:
-Hocam kediyi yıkama ölür,demiş.
Hoca aldırış etmemiş ve yıkamış.Arkadaşı dönüşte hocayı tekrar yolun kenarında görmüş.Kedi ölmüştü. adam:
-Hocam ben size kediyi yıkamayın ölür demedim mi? demiş.Hoca:
-Ben kediyi yıkarken ölmedi ki sıkarken öldü,demiş.
Hayranınız:
Olayların sonucunu tek nedene bağlama.Her olayı gözünle görmeden söylentili şekliyle sonuçlandıracağına biraz da derinine in. Tek nedenle olmaz. Her olayın kendine özgü koşulları vardır. Sığ düşünmemeli. Nedenleri,niçinleri araştır,gözlemle; adeta bir laborant gibi hareket et gerçeği bul sonra karar ver.
Nasrettin Hocam:
Baklava
Hoca aksamleyin eve doğru yürürken, baklava seven bir köylüyle karşılaşır.
-Hoca, kısa bir süre once bir adam büyük bir tepsi baklava götürüyordu...
-Bana ne! ?
-Fakat adam tepsiyi sizin eve götürüyordu.
-O zaman sana ne! ?
Hayranınız:
Hocam diyor ki: her insanın, ailenin mahremleri, konuşulmayacak, karışılmayacak yanları vardır. Her şey senin sorumluluğunda öyle basite alınacak durumlar değildir.Kendinizi bilin.Yerini ve ağırlığını bil. İnsanların çevrelerine çizilmiş özel alanlarını belirten çemberden içeri kimsenin girme hakkı yoktur. Girerseniz huzur bozan olursunuz.Ne mutlu edersiniz,ne mutlu olursunuz.
Nasrettin Hocam:
KAVUK
Bir gün bir adam, elinde mektup
Der ki, Hoca'yı tutup:
'Hocam, zahmet ya sana,
Şu mektubu bana bir okusana.'
Mektup baştan sona kadar Arapça
Şöyle bir iki evirir çevirir:
Sökemez; çaresiz, geri verir.
Der ki: 'Başkasına okut bunu sen.'
Adam şaşırır: 'Niçin? '
'Türkçe değil bu mektup okuyamam.'
Yine anlayamaz adam.
Hocanın okuması yok zanneder:
'Ayıp Hoca, ayıp! 'der.
'Benden utanmıyorsan şundan utan!
Şu başındaki koca kavuğundan.'
Hoca kavuğu çıkartıp uzatır.
Sonra: '-Mademki'der, 'iş kavuktadır;
Haydi giy de şunu,
Kendin oku bakalım mektubunu.
Hayranınız:
İnsanlar hangi dalda eğitim görürlerse görsünler yine de her şeyi bilemezler.
Bazı insanlar varlıklıdır ya da bir işte mevki sahibi olurlar. Onların görünümü
ne bakarak hiç büyütme.Her insanın belki sonsuz yeteneği vardır. Toplumun
insan severliğine ve insana verdiği değerle her insan potansiyelini, özgün lüğünü ortaya koyar. Özgünlük özdür.Yeteri kadar yetiştirilmemiş insanlar
varlık,mevki,sosyal ve dini görev üstlenmişler diye saygın olacakları,üretime açık olacakları,erdemi taşıyacakları sanısına kapılma.Boş ver mevkiyi,varlığı;
insanı insan olduğu,has olduğu özgün olduğu için sev ve değer ver.
Nasrettin Hocam:
Bir gün Nasrettin Hoca pazara giderken çocuklar etrafını almışlar. Hepsi birer düdük ısmarlamış, ama para veren olmamış.
Hoca çocukların tümüne olumlu cevap vermiş:
- Peki, olur...
Çocuklardan yalnız biri, elinde para olduğu halde, Hoca'ya şunları söylemiş:
- Şu parayla bana bir düdük getirir misin?
Hoca akşama doğru pazardan dönmüş. Yolunu bekleyen çocuklar hemen
Hoca'nın etrafını sararak düdüklerini istemişler.
Nasrettin Hoca, cebinden bir düdük çıkarıp kendisine para veren çocuğa uzatmış.
Ötekileri bağırmaya başlamışlar:
- Ya bizim düdükler nerede?
Hoca'nın cevabı kısa ve anlamlı olmuş:
- Parayı veren düdüğü çalar.
Hayranınız:
Besbelli Hocam tembel ve miskin bir toplumdaymışsınız. Bunu farkeden siz olmuşsunuz. En güzel yanınız da 'farkındalığı' yaşamınızda barındırmanızdır.Ki
şilere diyorsunuz ki:
Her nimetin bir külfeti,bedeli vardır.Bedel ödemeden elde etmeye çalışma yın. Başkasının parasıyla elde edilen mutluluk ve haz senin içini de rahat bırakmaz. Çünkü insanın vücudu tıpkı bir bilgisayar gibi doğrularla kodlan mıştır,şifrelenmiştir.Tek bir nokta eksiğiyle nasıl ki istediğiniz bir sayfayı açamazsanız, insan vücudu da yanlışlığın mutluluğunu yaşayamaz. Vücut mutluluğunun beyindeki odasının kapısı ancak haketmelerle açılır.Yoksa
senin olmayan şeylerle beyhude mutluluk peşinde olma,elde edemezsin.
Nasrettin Hocam
SEN DE HAKLISIN
Bir gün Nasrettin Hoca`nın evine iki kişi gelmiş.
'Aramızda bir anlaşmazlık çıktı'demişler.
Biri derdini anlatmış, Nasrettin Hoca haklısın demiş.
Diğeride derdini anlatmış. Nasrettin Hoca onada haklısın, demiş.
O sırada çayları vermekte olan Karısı atlamış,
'Bu nebiçim şey Hoca! ikisine de haklısın dedin? '
Hoca bi an düşünmüş ve karısına dönüp:
'neyapalım hanım sen de haklısın' demiş.
Hayranınız:
.......Her olayın yanlışlarının,handikabının olacağı gibi yararlı,doğru yanı oldu ğunu da kabul etmek gerekir. Her olayın artılarını ve eksilerini görmek için
beynini biraz yor.Göreceksin bazen yüzeyde doğru gibi gözükenler yanlış,
yüzeyde yanlış gibi görünenler de doğrudur. Unutma olayların haksız yanları
olduğu gibi haklı yanları da vardır.
Nasrettin Hocam:
AĞAÇTAN ÖTEYE BELKİ YOL VARDIR
Mahallenin çocukları,hoca yı ağaca çıkartıp,
ayakkabılarını saklamak ve kızdırmak için aralarında konuşmuşlar.ağaca kim çıkabilir,diye bağırmışlar.
Hoca:
-Oraya çıkmak bişeymi? ben çıkarım,demiş.
Çocuklar,hocayı kızdırmak için,lafla olmaz,çık bakalım demişler. hoca, çocukların kurnazlığını anlamış.hemen eteklerini beline, ayakkabılarını da
eline alarak ağaca çıkmaya başlayınca!
Çocuklar sormuşlar:
-Hocam ayakkabılarını neden aşağıda bırakmıyorsun? '
Hoca:
-Evlatlar,belkiağaçtan öteye yol vardır.
Hayranınız:
.....Feylesof Hocam,
.....Dediğiniz oldu.Ağaçtan öteye yol du.Roketle İnsanoğlu Ay'a gitti. Tabi mecburen örtük söylediğin için onlar anlayamamışlar.
.....Yaşadığın dönemde Hem yönetim baskısı, hem de Kur'an' ın esas verdik lerinden uzaklaştıran Arapça ve Farsça dilleri her şeyi (Türklere) örtük leştiriyordu. Bu örtüklük içinde sadece cennet yatırımı ve Allah'a yağcılık dönemi vardı. O dönemde insan sevgisi(Kuru sevgi -seviyormuş gibi) diye bahsederlerken dergâhlarından çıkmayan şeyhler vardı.
.......... İçeride loş ışıklarda size ulaşmaya çalışan; Allah'ın tek tek verdiği hüc releri(Aydınlanmaya gelen insanları) , doğadan yalıtarak arada bir insanlarla görüşerek insanların getirdiklerini az ya da çok; yiyerek,giyirek bir yaşam sürdürüyorlardı. İçeri kapan ve Allah' a varma çalışmaları yap!
(Allah.
-İçeri kapan,beni an,diyor mu?
Kur'an'ı Kerim'in neresinde yazıyorsa,birisi açıklasın.Desin ki çalışmadan, etmeden makamına,ayağına çöllerden insan getireceksin,onlarla karanlıklar da Allah'ı anacaksın. Peki dergâhınıza gelen hangi insana alnınızın teriyle ka zandığınız ekmeği yedirdiniz.Allah'ın sana verdiği hücreleri mutlu edeceksin sonra senin dışındakilerin hücrelerine de hizmet edeceksin. Hücreler en ev vel besin ister. Hücrelerin besin almasına sebep olmak en kutsalı.İçerde otu rarak hangi hücreye hizmet ettin.)
.....İşte Sevgili Hocam öyle bir dönemde çocuklara AKLINIZI KULLANIRSA NIZ AY'A BİLE GİDERSİNİZ demeye çalışmışsınız.Öyle bir dönemde ancak bilimin önemini örtük olarak anlatabilirdin,Hocam. Çünkü her an için 'Kelle, tepsinin içinde katli vaciplilikle) sunuluyordu. Zaten sonunda öldürtülmüş olduğun söylenir Hocam!
......Sevgili Hocam.İnsanlara sen de bir beyin var o beyni çalıştırırsan önce roketi sen bulursun,uzaya sen gidersin.Teknoloji senin elinde olur,dedin. Budizm dinini yaşayan Japonlara bakın bir nasıl da doğayı ihmale gitme mişler. Doğanın kanunlarını keşfetmişler.Yaratıcının koyduğu kanunları Yaratıcıya inanmadan bulmuşlar.
.......Bizde 624 yıl dilimizden uzak kalışlıka,birilerinin çalışmadan yemesi uğruna İlahi inacın verdiği mesajı alamadık. Asıl nimet akıldır,demişsin Hocam. Senin sayende bugün bilime açığız Hocam!
.......Sevgili Hocam belki derler ki yani teknoloji ve gelişmişlik olsa ne olur, sonu ölüm değil mi? Sonu ölüm ama insanlarımız horlanmaktan,ezilmekten Avrupa nın karşısında aşağılık kompleksi yaşamaktan 'Avrupa böyle,Avrupa ve Amerika şöyle ' gibi gıpta ile bakmaktan yoruldu. Dünya ülkelerini sömüren bu erdemsiz,onursuz ülkelere öykünülmez; ama günlük yaşamda iğneden ipliğe gece gündüz laboratuvarlarda çalışarak,(Onlar çalışırken acaba biz ne yapı yorduk?) ürettiklerine adım başı muhtacız.
......Söz gelimi bu bilgisayarı bu klavyeyi ben bulmadım.Onlar buldu. Onların bulduğuyla onları eleştirmek! Dokunuyor Hocam dokunuyor Mustafa Kemal zamanında kalkınma devam etseydi Yurta Barış dünya da barışla şiarıyla onurlu önder ülke biz olacaktık. Onurluyuz ama önder değiliz.
Ben en çok senden razıyım Hocam.
Allah rahmet eylesin,Hocam!
Dostlarıma Sevgilerle
Delta S X
16.01.2007
Kayıt Tarihi : 16.1.2008 01:40:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

inanılmaz bir keyifle okudum..
o güzel yüreğinize sağlık sevgili hocam....
TÜM YORUMLAR (1)