Canım Babama Şiiri - Yüksel Acar

Yüksel Acar
35

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Canım Babama

Bu sabah seninle güne merhaba dedim canım babam
Tuttun Yüksel’inin elinden geçmişe götürdün
Oniki yaşında köyden kopup İstanbul’a gelmiştin
Çalışkanlığınla, olgunluğunla hemen göz doldurmuştun
Zaman ne de çabuk geçmişti
Canım annemle evlilik ve Rabbimin dört emaneti
Ama ilkini çabuk almıştı yaratan
Hani Rabbim yüce Kur’an’ında der ya
-biz hiç kimseye kaldıramayacağı yükü vermeyiz...- diye
Adeta sizinle bunu bize öğütledi Rabbim
İmanı, sabrı, merhameti, sevgiyi, saygıyı,
Onur ve haysiyeti, vatana bağlılığı, milletimizi sevmeyi
Sizlerde gördük, yaşadık, özümsedik
Bir gün, evet tek bir gün çekilen çilelerle eğilmediniz
N’olurdu tek bir kez -offf bu nasıl bir hayat? - dediğinizi duysaydı bu kulaklarım
Ama duymadı
N’olurdu tek bir kez yüzünüzün asıldığını görseydi bu gözlerim
Ama görmedi
Canım babam!
Hani bir gün senin yaptığın pirinç malzemeden kumbarayı çocukluk haliyle sana atmış
Burnunu yaralamıştım ya, halen izi dururdu
Annem dayanamamış bana kızmaya kalkışmıştı
Ama sen -dur! Çocuğuma kızma- demiş
O acıdan bile hoşnut olunabileceğini göstermiştin
Çocukluk hali, hastalığımıza rağmen rahat durmazdık,
Sizde hiç bir oyunumuza engel koymadınız
Koymadınız! çocukluğumuzu doya doya yaşayalım diye
Ve biliyordunuz ki bunun sonunda rahatsızlanma var ve hastanede olunacak
Bilmem ki kaç kilometreydi evimiz ile Erzurum SSK hastanesinin arası
Sırtında götürür getirirdin
N’olurdu tek bir kez -offf yoruldum- deseydin
Ama demedin
Yemek yemeye nazlanırdık
N’olurdu tek bir kez -yemeseniz yemeyin- demedin
Bir elinde ikibuçuk lira, bir elinde yemek kaşığı
-hadi yavrum bu kaşığı ye, bu para senin-
Hani bir gün bir tren yolculuğumuz vardı ya
Yemek vagonundaydık
Sen -oğlum şundan yer misin, ya bundan yer misin? - diye sormaya başlamıştın
Ve ben de hepsine –yerim baba- derdim ama hiç kaşık sürmezdim
Nihayetinde masa tabak tabak yemek dolmuştu
Garson bile dayanamamış; -bırak beyefendi, bir çocuğun nazıyla da bu kadar uğraşılmaz ki, yemiyorsa yemesin- demişti kızgınlıkla
Ama sen onu da tatlı bir tebessümle karşılamıştın, ve tüm hesabı ödemiştin
Bir gün öğretmenim sınıfa geldi ve -hayatımda çocuklarına bu kadar düşkün bir baba görmedim; Yükselcim baban buradaydı yine- dediğinde nasıl da mutlu olmuştum, nasıl da gururlanmıştım
Unutmak ne mümkün; emeklilik sonrası çalışmak için Suudi Arabistan’a gitmiştin de üç ay geçmeden dönmüştün, yapılan tüm teklifleri iterek -ben çocuklarımı özledim- diyerek dönmüştün
Kol saatim yoktu, arkadaşlarım sorduklarında; -zamanı gelince en iyisini takacağım- derdim, ama sen bilmezdin bunu
Lakin kalbden kalbe bir yol vardı ve bende onu bilmiyordum
Dönüşte getirdiğin ve çok aradığını söylediğin altın kaplamalı SEIKO 5 saati koluma takarken nasılda mutluydun
Canım babam…
Ağaçlara ne kadar da düşkündün
-bir ağaç bir insan- derdin hep
Hiç unutmuyorum, bir gün Hasankale’ye ezen gillere gitmiştik
Ama sabah gün doğmadan telaşla bizleri kaldırdın
-çabuk kalkın dönüyoruz, ağaçlarım, ağaçlarımı kırdılar, çabuk olun- dediğinde
Bunun bir vesvese olduğunu düşünmüş ve telaşına anlam verememiştik
Erzurum’daki evimize döndüğümüzde yerle bir olmuş o canım güllerini, iğdelerini ve diğer ağaçlarını gördüğümüzde yaşadığım şoku unutmak ne mümkün
Sevgi bağı, sevginin gücü bu olsa gerek,
Fizik ötesi iletişim bu olsa gerek…
Ahhh canım babam ahhh…
Dışarıda arkadaşlarınla yediğin içtiğin de sana adeta yük olurdu
Mutlaka bir paket de yaptırır eve getirirdin,
Ailenle paylaşırken, ne kadar mutlu olduğun yüzünden hiç eksik olmayan tebessümünden okunuyordu
Sahip olduklarınızla fevkalâde rahat bir hayat yaşayabilecekken
Tamamı çocuklarınıza adanmış bir hayat
İktisadı, tedbirli olmayı sizden öğrendik
Helal kazanıp, helal paylaşmayı da sizden öğrendik
Ahhh geceler, o uykusuz geçen geceler
Kâh Yüksel’in hasta, kâh Yücel’in
Bazen sabahlara kadar sırtınızda, bazen de bir battaniye arasında sallandırılırdık ki ağrılarımız hafiflesin, hafiflerdi de!
O ne metanet
O ne sevgi
O ne merhamet
O ne sabır
Dedim ya Rabbim kimseye çekemeyeceği hiç bir yükü vermemiş diye
Zaman nede çabuk akıyordu
Emekli olmuştun ama hayat devam ediyordu
Ve biz üniversitedeydik artık
Bizi okutmalıydın, bu sizin hayallerinizi süslerdi biliyorum
Habibler’de ki o mütevazi torna atölyende sabahlardın
Bana hep derdin ki –oğlum, bu para cüzdanının bir köşesinde dursun ve bunu unut; banka hesabında ki de şu kadar oldu mu bana hemen telefon et, sakın darda kalma-
Canım babam yüce Rabbimin inayetiyle bizi hiç mi hiç darda bırakmadınız
Çok hayat dersi verdiniz bana çoook...
İnsanlara yardımcı olmanın öğün yemeğinden önce geldiğini, çalışkanlığı, merhameti...
Hayat defterinin sayfalar ne de çabuk açılıp kapanıyordu
En büyük hayalinizdi her ebeveyn gibi çocuklarınızın mürüvvetini görebilmek
Sahi! bilmem ki hayallerinize Rabbim kavuşturmuş muydu sizleri?
Yoksa, evet yoksa hayal kırıklıklarına, bu da kader deyip sineye mi çekmiştiniz
Ama biliyoruz ki yaşam bazen çok renkli, bazen siyah-beyaz, ama çoğu zaman da hep gridir
Canım babam, bel ki yaşam sizler için çoğu zaman griydi, ama yüce Rabbimden dileğim odur ki ahiretiniz Cennet-i â’lâ renkleriyle renklendirilsin
Canım babam…
Hayat sizleri çok yordu biliyorum
Lâkin kalbin çok yorgundu ve sen bunu bile bize hissettirmemeye özen gösteriyordun
-Baba nasılsın? - diye her soruşumda yüzünü kaplayan o tatlı tebessümünle -çok iyiyim, hiç bir şeyim yok, turp gibiyim elhamdülillah- derdin
İçimize su serpmeyi bile görev edinmiştin sen güzel insan
Rabbinden yatak ömrü hiç istememiştin, o durumda bile hep bizleri düşündün
-Evlatlarıma yük olmayayım- derdin
Acın vardı hissediyordum
Ama sen -kardeşim Osman’ım, ne olacak? - derdin
Acın vardı hissediyordum
Ama sen -Cemil’im ne olacak? Ya Cemal’ın durumu…- derdin
Acın vardı hissediyordum
Ama sen -şu Remzi dayımın hali...-
Evet acın vardı hissediyordum
Ama sen hep başkalarının derdini dert edinmiştin
-Aynur’um- dedin, -Ayşenur’um- dedin, -Emine’m- dedin
-Bacım, yeğenim, ezem, arkadaşım ya şu hocanın durumu…- dedin
-Köylüm, komşum, gardaşlığım- dedin, -gardaşım- dedin
Ahhh, ahhh!
Ya torunların, adeta canını isteselerdi
Hemen, evet hemen oracıkta vermeye hazırdın
Bu ne sevgidir ya Rabbim…
Hep insan üstü olduğunu düşünürdüm
Çünkü insan nasıl bu kadar sabırlı olabilirdi!
Çünkü insan nasıl bu kadar merhamet abidesi olabilirdi!
Rabbim dilerse neler olmazdı ki!
Evet!
Yüce Allah (cc) dualarını kabul etmişti
Mübarek bir Cuma günü Cuma ezanları okunurken
Alınlar Rableri için secdeye varıyorken
Canım babam sen de Rabbine varıyordun
Sedyede -Yüksel göğsüm çok ağrıyor- derken bile kelime-i şahadet dilinden hiç düşmüyordu
Acı içinde ruhunu Rabbine teslim etmiştin ammaaa
Hey hat, hey hat...
Bir gün sonra, cenaze namazının öncesi
Mübarek yüzünü son bir kez gördüğümde
Yüzünü kaplamış nur ile
Yine bana, evet yine bana tebessüm ediyordun
Acı içinde ruhunu teslim ederken insan nasıl sımsıcak tebessüm edebilirdi ki!
Rabbim dilerse neden olmasın…
Canım babam hiç şüphesiz ki, inanıyorum ki sevgi ve merhametinle imtihanı başarmıştın
Rabbine kavuşmuştun
Mekanın cennet olsun
Hz. Muhammed (sav) efendimize komşu olasın
Yüce Rabbimin her türlü iltifatına mazhar olasın
Allah'a emanetsin canım babam
Oğlun Yüksel... (canım babam Sefer ACAR için)
Haziran 2013/İstanbul

Yüksel Acar
Kayıt Tarihi : 25.11.2014 16:02:00
Hikayesi:


Canım babam. Tüm ömrünü evlatlarına ve insanlığa adamıştı ve adeta bir merhamet timsaliydi. Bir öğleden sonraydı, iş yerinde anlık olarak aklıma düştü ve ruhumun derinliklerinden kopup gelen kelimeler ardı sıra dizelere döküldü ve bu gönül dizelerim hayat buldu. Canım babam Mekanın cennet olsun Hz. Muhammed (sav) efendimize komşu olasın Yüce Rabbimin her türlü iltifatına mazhar olasın Allah'a emanetsin canım babam

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Yüksel Acar