Ben aşkın öznesi olarak büyüyorken cümlelerde sen bari devrik yüklem olarak kalmalıydın.
Yalnızlığıma, ıssızlığıma, sensizliğime tamlamalar oluşturmuştum. Eksiz ve aşksız tamlamalarımda sana benzeyen güzellerin gözlerinden sıfatlar kuruyordum. Sahip çıkmıştım onca yalnızlık arasında üç noktalı korkulardan.Sen yokluğun idelerinde ipotekli bir hazın baharında çiğdemdin.Baharlarımı sevdiğimi biliyordun.Bense sahralarda ruh yanılması yaşadığım benli bensiz,aşklı aşksız sadece öpücüklerle süslediğimiz adı ve tadı kalan kalıntılı ve alıntılı bir aşkın parafını açıp çok büyük metinleri içinde zipleyen perilerin de beyazlığını kattığı katıksız bir aşkın müneccimiydim.Korkularımdan korkmamayı öğreniyordum yavaş yavaş...
Hayallere hazır aşklar fortmatlıyordum…Sensizliğime karşı antivirüslerini gönderen güzellerin sitelerinde önce besmele sonra heveslerimi artırarak katlanıyordum.Küçücük mutluluklara, hayata dair geçici heveslere sarılıp gülümseyebiliyordum...
Alışılmamış ali bir sevdanın üşümüş parmak uçlarında yarına ve yara dair inandığım sözlerim var.Sözlerimden arta kalan her nefesin unutuşunda adım çıktığı kadarlara kadri oluyor.Her harfe bir aşk sığdırmanın gayretinde olmak yolu da açılmış.Oysa ben ilk harfi geçebilsem aşk içre aşklara hecelenmiş yaşanmış aşk olacaktım
İçimde aşk ışıkları sönmüş binlerce tutku tutusi var. Eksikliği bilinen ama tamamlanması bensizlikten derleyen binlerce hikâyenin sonu hep aynı değilleri tümlüyor.
Binlerce gidiş ve belki de vaat edemediğim gelişlerin yarınlara rağmen inanmanı bekliyor.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim