Atıldık düşman üstüne, dört bir elden.
Kimimiz kafadan vuruldu kimimiz belden.
Esen rüzgârlarla beraber, estik bizde bir yelden.
Nice tüysüz yiğitler döndüler ölümden.
Ufukta güneş batarken, batmazdı Çanakkale’de.
Şimşek gibi çakışırdı kurşunlar havada.
İnsandık hepimiz, düşmanımız olsa bile.
Kimimiz Laz, kimimiz Manav, kimimiz Kürt.
Yağmur gibi yağıyordu kurşunlar üzerimize.
Kafamızı kaldırdığımız an ölüyorduk.
Ölmekte değildi açıkçası, şehittik sadece.
Ölüm pahasına olursa olsun vuruşuyorduk yine.
Yer yer elimizde kardeşimiz ölüyordu.
Vuruluyordu o pak alnından, yatıyordu.
Sanki biz mutluyuz der gibiydi,
Gözleri parlıyordu, ışıldıyordu dişleri.
Azdı silahımız, cephanemiz yok denecek kadar az.
Ama imanımız vardı, bizim Allah’a olan imanımız.
Doğan güneş doğmaz olmuştu, batan güneş batmaz.
Adeta bir destan yazmıştık biz, yani Türkler.
On beşliler geçerken önümüzden.
Selam verirlerdi bize, gülümserdik.
Vatan tehlikedeydi, onlar kurtaracaktı bilgileriyle.
Ellerinde silah değil de, kalem tutmaları gerekiyordu.
Bastığımız yerin her karış toprağı, şehit kanıydı.
Islanmıştı bir kere, artık tek olunamazdı.
Vatan, namus, din uğruna savaşmıştık.
Geride bıraktığımız çocuklarımız burnumuzda tüterek.
Doğmayan güneş ilk kez 17 Mart 1918 gecesi doğdu.
Sabah’sı sanki kurtuluş var gibiydi, geri çekilmeye başladılar.
Boğaza döktük hepsini, sağ kalmadı hiçbiri,
İşte doğmayan güneş o sabah 18 Mart 1918 sabahı doğdu…
Kayıt Tarihi : 20.2.2011 12:56:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!