On sekiz Mart’tan bir hafta önceydi. Geziye katılmak isteyen lise öğrencileriyle bir otobüsü doldurmuştuk. Otobüs saat on bir gibi okulun önünden hareket etti. Az sonra uykuya dalan öğrenciler, uyandıklarında kendilerini Çanakkale de buldular. Otobüs onları Ankara’dan Çanakkale’ye götüren sihirli bir kutuydu sanki.
Arabalı vapurla Çanakkale boğazının karşısına geçtik. Otobüsü bir yere park ettikten sonra daha önceden ayarladığımız bir lokanta da kahvaltı yaptık. O civarda türbesi olan bir iki evliyayı ziyaretten sonra bize savaşın cereyan ettiği Gelibolu yarım adasını gezdirecek olan rehberimizle buluştuk. Rehberimiz de Çanakkaleliydi ve oraları çok iyi biliyordu.
Önce çadır hastanelerinden başlayalım dedi. Otobüse doluşup çadır hastanelerinin olduğu yere gittik. Rehberimiz yıllar önce orada olan olayları anlatıyor ve bu adam işte burada yatıyor diye bize oradaki toprakları gösteriyordu. O anlatırken bizde maziye gidiyorduk ve tüylerimiz diken diken oluyordu.
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta