Sarmış Çanakkale önünü görülmemiş armada,
Varacakmış hafta dolmadan Payitaht’a!
O kadar emin ki, seyircileri dahi yanında
Şenliklere başlamış daha girmeden Boğaz’a…
Düşman eli değmemiş mahcup sularda,
Yüz üç dev gemi yürüyor ardı ardına.
Aman! Gözleri fırlar, görse resmi bir fukara.
Canlı, cansız sorar: Kim karşı koyar bunca küffara?
Nasıl durdurulur, kural bilmez farfara? ..
Kahraman virane bir gemi, bir aslan, ay ışığında,
Bırakıyor mayınları vatanperver suya,
Düşünce, peşi sıra vahşet taşıyanlar, bu kutlu pusuya
O ihtişam nerde, acı dumanları kavuşuyor semaya,
Payını alan gömülüyor sonsuz mezarına…
Bir vücut omuzlaşıp sırtlanıyor yüzlerce okka,
Mermisi yırtarken boşluğu dönüşüyor Zülfikar’a.
Saplanarak en böbürlüsüne, açıyor tamirsiz yara.
Kalanlar kaçışıyorlar, gözden ırak ufuklara…
Ders kime idi, unutmuş mu gafil? Tekrar ufukta,
Elinde her mandadan türlü türlü etten kukla,
Ne tek din ne tek renk, tamamında ayrı yafta,
Bilmezler ne ararlar, tanımadıkları bu yurtta…
Kötü haber bir lahzada ovada, dağda, en ücrada;
“Düşmanın uzaklığı İstanbul’a adımla.”
Vatan aşkı yüklü yiğitler, daha ilk çağında,
Veda busesi bile atmadan analarına, yarlarına
Ve yetim kalacak üç aylık balalarına,
Akıyorlar dört yandan bu müdafaa safına…
Sıkışıyor yüz binlerce nefer bir dilim toprağa.
Anadolu’nun bütün varı burada;
İkiye bir kırık mavzer, üç ayak bir yırtık postala,
İstihkak yamalı bir çul, doymak nerde küflenmiş tahılla.
Ama bir çift mavi gözü var onların, kardeş umuda
Ve iman yüklü yürekleri, taşıyan zamandan zamana…
Hangi aklı başında uyku dayanır bu kasvetli kabusa;
Siperler birbirini görmüyor, o kadar ki; yan yana
Kurşun silahından çıkmadan çarpıyor kurşuna,
Tam altı bin barut bir tek murabbada.
Gök yağmur değil bomba boşaltıyor başa,
Bir beden dağılıyor bin yere bin bir parça.
Yarab! Bu ne hal toprak gitmiş her yan cesetten kara…
_Bir Mehmedim daha gururla gülerken bahtına,
Ruhu yücelerek oturuyor şehadet tahtına.
Geride gövde sızdırarak kanı, buluşurken vatanla
Hareketsiz gözler kilitlenmiş yarin verdiği ilk yazmaya.
Asil kan yatak bulup akarak en sıkı yumruğa,
Al bayrağı çiziyor sevdalı ak yazmaya.
Artık kim cesaret eder silip başka şekil yapmaya_
Bir nesil vardı o gün her türlü ilim beyinlerinde,
Hayalleri, sevdaları, bir gelecekleri vardı önlerinde,
Tenleri taptazeydi, varmamışlardı daha gün dönümlerine,
Ama biran için bile duraksamadılar, yürüdüler ölümlerine…
Cüret edebildi ta kapıma dayanmaya emperyalistler,
Biliyorlardı elimde ne modern silahlar vardı ne de gemiler!
Durdurdum onları, diz çöktü önümde en şaşaalı metaller
Bedelimse bir nesil oldu, gencecik babayiğitler…
Evlat; al, elinden düşürme, bu senin şanlı tarihin,
İlk sen bil, ilk sen bul ancak böyle değişir talihin
Gerekirse canınla ama önce bilginle yaz tarihi,
Bilgi ile değişir bu milletin makus talihi…
Kayıt Tarihi : 23.3.2007 10:05:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)