Söyle Arkadaşım' dedi Anadolulu Mehmet
yanı başındaki Anzak erine
'nereden kopup gelmişsin,
neden çökmüş bu mahzunluk üzerine? '
'DÜNYANIN ÖBÜR UCUNDAN' dedi gencecik Anzak
'Öyle yazmışlar mezar taşıma.
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiiri sevmedim. Bu kadar empati fazla.
Tekrardan Saygıyla ve Minnetle Anıyorum Bülent Başkanımızı.
Söyle Arkadaşım' dedi Anadolulu Mehmet
yanı başındaki Anzak erine
'nereden kopup gelmişsin,
neden çökmüş bu mahzunluk üzerine? '
Ruhun şad olsun Karaoğlan...
Allah rahmet eylesin. Nasıl da dökülmüş kaleme inceden inceye... Değer yitimlerimiz tazelensin; bambaşka 'umut dolu yarınlar' filizlensin her gençte.
Mehmetcik'ten bahsetmiyor daha ziyade yabancılardan dostluktan dem vuruyor.Dost oldukları içinmi benim 250 000 askerimi şehit ettiler ne işleri vardı çanakkale'de?Bırakın bu hümanist ağızları,safları kandırın.Benim şehit olmuş 16 yaşındaki amcamın düşmanını bana dost diye yutturamazsınız.Benim destanım bu;
ŞEHİT OSMAN
O yıllar,Ankara’nın her yanı bağlar,
“Şehit Osman Sokak” bağlara bakar.
Bir akmaz çeşme var bazan akmaz,bazan akar,
Yollar toprak çamur,insan bir batar bir çıkar.
Harp çıkmış dediler Çanakkale’de,
Yurduma göz dikmişti yedi düvel de,
İnsanlar endişeli,gelecek belli değil.
Osman,babadan öksüz kalmıştı,
Anakadın’ın oğlu Osman on altısındaydı.
Bağda oynarken komutanlar çağırmıştı.
Osman genç irisiydi ona “asker oldun” dediler.
Osman gidecekti,vatanı için hazırdı canını vermeye,
Vatan bizimdi ölsek de vermezdik kimseye.
Osman,hayatının baharındaydı ama gitmeliydi.
Vatan,hizmet bekliyordu,vatanını müdafaa etmeliydi.
Kara trenlere,katar katar asker yüklemişlerdi.
O günlerde gidenler,bir daha geri gelmezdi.
Anasının içine ateş düşmüştü bir kere,
Kınalı elleriyle Osman’ına sıkıca sarıldı.
Oğluna son bir defa baktı,ümitsizce el salladı.
Osman çocuktu ama harbe gitmişti Çanakkale’ye,
Ne istiyorlardı bu gavurlar,niye gelmişlerdi yurduma?
Vatan’ın toprağına,namusuna sahip çıkma zamanıydı.
Bu vatan’ın hazırdı evlatları vatan için ölmeye.
Osman’a kısa bir talim yaptırdılar,
Düşmana karşı nasıl harp edilir anlattılar.
Gencecik askerimin eline tüfek verdiler,
Onu cepheye gönderdiler.
Ayağında anasının eliyle ördüğü çorap,
Sırtında içlik, örgü yün hırkası.
Kursağında asker tayını,buğday çorbası,
Belinde,küçük su matarası.
Osman,koşar adım gitti cepheye,
Önce,onlara siper kazdırdılar.
Yattı sipere,nişan aldı,
Başladı ateş etmeye,
Kaç düşman askeri öldürmüştü bilemezdi
Komutan “ölmeyi emretmişti” emir baş üstüneydi.
Mermiler havada bir birini dövüyordu,
Cehennem kurulmuştu sanki Çanakkale’ye,
O gün kara gündü,Osman şehit olmuştu.
Anzak’lar bile getirilip,üzerimize salınmıştı,
Allah’a sığınılıp son topta düşmana yollanılmıştı.
Çanakkale yarılmış,haine mezar hazırlanılmıştı.
Haçlıların hevesi kursaklarında kalmıştı,
Zafer bizimdi,düşman yenilmişti.
Çanakkale mübarekti,geçilir/miydi
Biz azdık onlar çoktu,biz göğsü imanlı neferlerdik.
Vatanın iki yüz elli bin evladını orada şehit verdik.
Biz de öyle yürek vardı ki,düşmanımızı bile sevdik,
Çanakkale kanla sulandı da bu güne öyle geldik.
Askerler,Osman’ın künyesini getirdiler,
Anasının boş kalan eline verdiler.
Evde feryat figan ettiler ama genede
Sadece “ Vatan sağ olsun “ dediler.
Günlerce ne yemek yenildi,ne su içildi.
Sokağın çeşmesi akmaz olmuştu artık,
Sokağa “Şehit Osman Sokağı” adı verildi.
Buna “Şehit Osman’ın hikayesi” denildi.
Bunu bilenler anlatırken Osman’ı,
Gözlerden iki damla yaş gelir,hüzünlenirler.
Osman,fedakarlıkların en büyüğünü yapmıştı.
Not: Şehit Osman benim amcamdır.
11.07.2015 Abidinpaş-ANKARA
USTA KALEM SAVAŞIN KÖTÜ OLDUĞUNU ANLATMIŞ.
İYİ AMA, BİZ SAVAŞMAZSAK, BİZE ONLAR SAVAŞ AÇIYORLAR.
BUNA NE DEMELİ.
Sende HUZUR Icinde uyu Sn. ECEVIT.
Arada bir seslen Turkiye' ye.Senin gibilere ihtiyac var, Barisa, Baris Icin Savasa.......... ihtiyac Var.!
İsteyen kendi ütopyasını Mars'ın bir vahasında, Vega'nın bilmem kaçıncı gezegeninde arayabilir. Sormuşsun, söyleyeyim, niye ölmeleri emredildi o gençlere biliyor musun, sen yaşayıp da günün birinde böyle komik sorular sorabilesin diye...
Ve aslında, yazılanları okudukça zaman zaman hak vermiyor da değilim sizin gibilere. Gerçekten, niye öldüler ki onlar? Sizler ekmeğinizi İngiliz valinin kuponuyla da alsanız ne fark ederdi ki sizin için?
Sizi aşağılıyorum öyle mi? Size hain mi diyorum? Ama siz üstünde yaşadığınız yeri silahlarından mermi kusarak öldüre öldüre alıp yönetmek için gelenlere bu kadar müşfikken...
Ben size silah mı çektim de onlara saygı duruşunda bulunuyor, ben ve benim gibi konuşanlara sinirleniyorsunuz? Biz sadece konuşuyoruz, onlar mermi kustular. Hadi gösterin hümanistliğinizi: Beni de onlar kadar insan bulmayı başaramıyor musunuz?
Yazık hümanizminize o zaman.
Siz düşünmeyi bile bilmiyorsunuz, kıyaslamayı bile!
Evet,
Bülent Ecevit vatanına ,milletine düşkün bir humanist,bir devlet adamıydı , herşeyden öte iyi bir insandı ve saygımız sonsuzdur kendisine.
Ama malesef ,şiirde konunun işlenişi güzel olmasına rağmen gereksiz bir şekilde uzatılmıştır bence.
Tüm şiir sevenlere saygılar.
Fikret Şahin
Şimdi Çanakkale Destanına dair bir kaç cümle kurmak istesem linç edilirim;
hainim, tanınabilirim.
Ama ama neden onca genç güç yitirildi, neden 'ölmemiz emredildi?' diyemeden de uyuyamayacağım..!!
Allah rahmet eylesin...
Bu şiir ile ilgili 60 tane yorum bulunmakta