Yeryüzünde gökyüzünde, mihrapta minberde, duada ayinde, derinde sığda, sırda açıkta, varlıkta yoklukta “adına yemin olsun ki büründüğüm kefeni “sen anlarsın”“bir tek sen anlarsın” ahmaklığına kanıp karşında soymayacağım bir daha..
Can yorgunluğunu taşımaktan bitap düşmüş benliğimle, kendini sana anlatmayı kendine ihanet sayan dilimle, konuşsam dilimi kanatacak sözlerimle, irfanını ilkelliğine peşkeş çeken ilmimle, baktığını taşa çeviren gözlerimle şanına yemin olsun ki haysiyetimi feda etmeyeceğim bir daha münasebetsiz ilhamlarına..
Perseus gibisin, lanetlemişsin Gorgonları, Medusa’nın kesik başını almışsın eline, ilham ararsın gücüne kudretine.. kalemin kan arar, can arar, kurban arar, en kötüsü de bahane arar kendine, gövdem taşırken bunca yükü kafamı kesmenin anlamı ne?
Çekip gidiyorsun canavarmışım hatta “var” bile değilmişim gibi, ne onur, ne haysiyet, ne izzet, ne şeref bırakıyorsun insanda, saatler sonra dönüp heybende sakladığın başımı önüme atmanın manası ne?
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta