mezopotomya bereketliliğinden
nasıl çöl kuraklığına düştük
bizi kimler attı
çözümsüzlüğe
sahte çiçeklerle yeşertilen balkonların
gözlerine toprağın tozu kaçmış
ve
yüzümüz dönmüş karanlığın yediveren kaoslarına
kudretli beyinlerimizin izi kalmış ezelde
toprak testilerde ve üzüm bağlarında
artık
hayat ne kırmızı şarap tadında ne de kadeh saydamlığında
boz bulanık nehirler gözlerimizden akan
ve ölü tabiatın alıngan hıçkırıkları
gamzelerimizde çoğalan
her gün her akşam buradan geçiyorum
bataklık göletinden
kurumuş sazlıklar da olmasa bu ürkek çekirge
batağa batmış çamurlu kurbağa
ne yapardı
bekliyorum her geçişimde
azimle inatla avuçlarımı açarak
ne çekirge zıplayıp konuyor avuçlarıma
ne kurbağa vıraklıyor kulağıma
ah! Tanrım bu inatçı sessizlik
bu yok oluş çıldırtıyor beni bu çılgın rüzgârlar
hâlâ neden tırmanıyor
saçlarıma yüzüme
neden
neden
toprak mı ölü ben mi yoksa yol mu
ayaklarımın altından kayan zemin mi
zihnimin örümcek ağlarında dolanıp duran
ah! zavallı ruhum
söylesene
ne zaman akl-ı selîm insanların
huzuruna erişeceğim
bende
17062024
16:58
Ayşe Uçar
Kayıt Tarihi : 17.6.2024 17:08:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Tebriklerimi sunuyorum şaire...
çok tatlı hayvanlar ne mutlu bir can kurtarmışsınız bende profilimde ki minik kaplumbayı ana caddeden kurtardım...bir de hatıra resmi çektim ondan geriye kalan
teşekkürler yoruma..mutlu bayramlar
TÜM YORUMLAR (2)