Çamlıbel Destanı Şiiri - Zinnur Aldaş

Zinnur Aldaş
193

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Çamlıbel Destanı

Rabbim Esma’ül Hüsnası’nın en güzel imzasını sana atmış,
Toprağını yaratırken hamuruna cennetin mayasından katmış,
Sanki seni şu dünyada cennetten bir köşe diye yaratmış.

Cennetin en mahrem güzellikleri saklıdır sende,
Daha bu dünyadayken cenneti de gördük sayende.

Handa inince selvi boylu ağaçlar saygıyla selamlar sizi,
Gölgelerinde bir nabız gibi atar eskilerin ayak izi,
İncecik gövdeleriyse oksijen tüplerinin en temizi.

Köyün içine uzanan yollar kıvrım kıvrım bükülü,
Yarin saçı gibi salkım saçaktır mısırının püskülü.

Sakal tutanda yağız delikanlılar dizlerinde tırpan biler,
Güneyden esen tatlı bir rüzgar terli alınları siler,
Çocuklar yemek taşırken çayır biçer abiler.

Suları yaz sıcağında ruhları serinleten tuzlu ayrandır,
Cenneti kıskandıran yemyeşil bağlarına melekler bile hayrandır.

Mezarlığından geçerken uyanır nefsim gaflet uykusundan,
Ruhum o an sıyrılır tul-i emel duygusundan,
Benzim bir yaprak gibi sararıpta solar ölüm korkusundan.

Bir Fatiha okumak için atlayınca kabristanın duvarından,
Şırıl şırıl bir Kur’an sesi gelir kulağıma babannemin mezarından.

Gökkubbesi günde beş vakit okunan ezan sesiyle inler,
Bastonlarına dayanmış ihtiyarlar huşuyla bu sesi dinler,
Günahlarla yanan ruhlar abdest suyuyla serinler.

Havasından bir tutam nefes çeken imana gelir,
Minaresinden göklere dalga dalga tevhid yükselir.

Mığekle,Karabayır iki kadim dosttur ta ezelden,
Gönlüm asla vazgeçmez selvi boylu bu iki güzelden,
Yaz oldu mu bekletmem giderim tez elden,

Bir mıh gibi saplı durursun seni sevenlerin akıllarında,
Ayak izlerim hâlâ saklıdır o sarı dağın çakıllarında.

Eski köye girince tatlı pungarın sesi çalınır kulaklarımıza,
İçimizi bayıltır suyu,değince kavrulan dudaklarımıza,
Gezeriz dağlarında kara sular inene kadar ayaklarımıza.

Unutamam asla ne horozgözünün ne de joğunun tadını,
Şehirliler pek bilmez bunların bir çoğunun adını.

Kiraz yemek için Haziranı sabırsızlıkla bekleriz,
Dutların yemiş verme zamanınıysa iple çekeriz,
Ağustostaysa közde patlayan mısırlardan yeriz.

Bobiğinin yeşilini elimize kına diye yakarız,
Yaz akşamları çil taşın üstünde mehtaba bakarız.

Gavalderde odun ederken gamaz batar elimize,
Koza toplamak için kuşak bağlarız belimize,
Islık çalan bir rüzgar vurur gönül telimize.

Buzmerinin sesi gelir ta dağların içine kadar,
İçerim suyundan kana kana kendimden geçene kadar.


Atların sırtına semer vuran gençler erkenden yola koyulur,
Bokutun dereden her sabah balta sesleri duyulur,
Balta tutan eller kabuk kabuk soyulur.

Gelirken tay çeken tarafa bir taş koyarlar,
Odunla beslenen sobalar kışın sıcağa doyarlar.

Kamp yapmak için kurulmuştur Zoğini yaylada bir çadır,
Odun kırmak için bilevlenmiştir heybede ki satır,
Diğerlerini bilmem amma köyümün yaylaları bambaşkadır.

İhtiyar dedeler lasları döndersinler diye gönderir torunlarını,
Köyiçinde horom eden Yusufun değirmende öğütür sorunlarını.

Her yaz emmoğluyla Kepçeçukurda ot biçerdik,
Sallanan otların hışırtısıyla kendimizden geçerdik,
Yorulunca eğilip suyundan kana kana içerdik.

Sanki cennetten akan kevserdi Kepçeçukurun suyu,
Ararım hâlâ yığınların altında daldığım o tatlı uykuyu.

İnekler doğurunca ocakların üstüne ağuzlar atılır,
Mısır haşılının üstüne bir miktar süt katılır,
Kuymağınsa sarısına köy ekmeği batılır.

İçinde sallanan süte bir ninni söyler yayığın sesi,
Gözümde buram buram tüter babannemin yaptığı gavut herlesi.


Birde Ahmet hocamız vardı ki unutamam asla ellerini,
Kur’an kursunun bahçesinde büyüttü en nadide güllerini,
O yetiştirdi köyümüzde ki bütün Kur’an bülbüllerini.

Ahmet hocanın hafızı olmaktır en büyük forsumuz,
O gidince büsbütün yetim kaldı Kur’an kursumuz.

Kış gelince genç-ihtiyar dizilir kahvede ki sıralara,
Vurulan aralık etinin kokusu gelir ta buralara,
Bir tikesi dermandır gönülde ki bütün yaralara.

Bir cağ yiyen o ocağın üstünde ki kebabın etinden,
Bir ömür bahseder her yerde doyumsuz lezzetinden.


Toprağın verimli, suların çağlayanlar kadar cömerttir,
Gençlerinin bilekleri ambar taşları kadar serttir,
Hasret, her akşam yüreğimde buz tutan bir derttir.

Patatlara vurup tandırlarda eritirim hasretinin buzunu,
Özledim motorların ardından savrulan yollarının tozunu.


Kışın kar yağınca toprağın bembeyaz bir renge boyanır,
Günler yavaş yavaş geçerde Mart kapıya dayanır,
Ayılar daldıkları kış uykusundan esneyerek uyanır.

Her bahar tilkiler tavşanları kovalar labirentli ormanlarında,
Bir taraftan da düğünler yapılır daracık harmanlarında.


Taze bir gelin danteline tel tel hasret işler,
Her akşam ufka bakıp hasretle dudaklarını dişler,
“Ne zaman bitecek” der bu gurbete gidişler.

Yuvalarından uçan kuşlar tez zamanda dönsün artık,
Yürek mangalında yanan hasret ateşi sönsün artık.

Güz gelince ağaçların yaprak yaprak dökülür,
Toprak altında pişen kartollar batman batman sökülür,
Acıkan karınları doyurmak için bir tumbun başına çökülür.

Löbiyesinin şivi zülüfte ki tel kadar hoştur,
Çileği baldan daha tatlı, elmasıysa mayhoştur.

Her sülalenin bir lakabı vardır böyledir adet,
Hepsini tek tek sayamam bilmem ki kaç adet?
Kimisinin ki Hayta, kimisinin ki Fezi, kimisinin ki Medet.

Yahisi, Mamosu, Kolosu, Şirini, Cızanıda vardır,
Bu lakaplara öfkelenip bazen kızanıda vardır.

Sen birde küsgilerle mısırlar dövülürken gel Ardosa,
Dirgenlerle saplar atılır aç gözlü patosa,
Buğdaylar eleklerden geçerde geriye kalır posa.

Uçan tozu tutmak için naylonlar bağlanır direklere,
Altın sarısı samanlar yabalarla atılır mereklere.

Köprüde oturmaktır gençlerin en büyük neşesi,
Atılan kahkalara eşlik eder altta ki çayın sesi,
Orda bir an bulunanda kalmaz dünya endişesi.

Her akşam köprünün başında toplanır gençler,
Muhabbet çaydanlığında fıkır fıkır kaynar sevinçler.

Benim köyüm sivri deresinde tektir tek,
Orda yerine gelir arzulanan her istek,
Arılar huzuru örer kovanlara petek petek.

En güzel kaymaktan daha tatlı şekersiz balları vardır,
Arıların baş başa verip toz çektiği çiçekli dalları vardır.

Aklıma gelirsin sensiz sofraya oturduğum her öğünde,
Gündüzün masmavi rengi koyu laciverde döndüğünde,
Ruhlar uykuya dalıp, şehrin ışıkları bir bir söndüğünde;

Maziyi gözümde tutuşturan isli bir çırasın ÇAMLIBEL,
Gönül albümümde saklayacağım en güzel hatırasın

Zinnur Aldaş
Kayıt Tarihi : 24.3.2023 13:55:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Çamlıbel genelde Köroğluyla anılan bir beldedir. Ancak bu şiirde bahsi geçen Çamlıbel kendi köyüm olan Erzurum'un Oltu ilçesine bağlı olan köydür. Ancak her Çamlıbel'in bir Köroğlusu var demek ki ve Çamlıbeller ozan ve şair yetiştirmekte münbit topraklar belli ki.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Zinnur Aldaş