Kahverengiye taşınmıştı bahtın. Kahverengi özlemlerimin rengi olmuştun. Ayrılığın haritasında acılarımın dağlarıydı kahverengi.
-Adım adım uğrunda yürüdüğüm yolların rengiydi kahverengi.
*Kahve gözlerinden alınmış kırk yıl değil, kırk bin yıllık bekleyiş bakışımın sen rengi oldu.
-Hiçlik ile hoşluğun gökkuşağını oluşturdun.Renk renk dağıldım uzak kaldığın her güne.
*Ek pişmanlığım var.Ekilmemiş; ama yeşermesi gereken söylediklerim var. Bunca cümle yakan Hülagü’ yüm.Külünden aşk akıyır.
Sen Dicle olarak mürekkep okunuyorsun. Ben Fırat’ım Sırat’ım senin elinde.
Kim bilir, Mezopotamya başka aşk acısını toplamak için öykülerini yakıyor. Kim bilir hangi masalın perisi olmak için bir varmış ile bir yokmuşu geçmişsin.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.