Çallı Çırpı Pazarlar

Ünal Serhat Yorgancı
94

ŞİİR


15

TAKİPÇİ

Çallı Çırpı Pazarlar

I

İzmir'in körfezlerinde, çakıl taşlarının
Ağır ağır ıslanarak parladığı yerde,
İçinde sonbahar bulutlarının yandığı suda,
Bir kısrak yüzü gördüm.
Ölmek öyle bir şeydir ki
Bütün işlerini yarına bırakmışsındır
Üstüne bir örtü örtmüşsündür
Kolların bağlıdır gerisin geriye
Hiçbir şey seni ağlatmaz
Gözlerin açıktır
Herkes işine bakar
Ve seni defnedeceklerdir
Akşamın bir saati
Sana kimse gelmez
İşte o saatte kahrolur insan
İşte o saatte insan ölür
Kimsesizlik bu olmalı.

Şu kadim, ulu akşamların içinde,
Beni çağırmayı unutmuşlar,
Evim yavaş yavaş beni terk ederken,
Ben o yavaşlığa büründüğümü unutmuşum,
Kundakta sarılan cenaze elleri nasıl içindeyse,
Naftalin kokularıda öyle içinde olur.

İki ağaç, üç mezar taşı ve bir de atlıkarınca.
Yüzünü kahreden yalnızlıktan içeri
Sıvışan yabancılardan beterdir.
Ne bileyim ben, ne olayım;
Ağaç mı, bahar mı, kış mı, ne var, ne yok ki?
Bir anın düşünce uzantısına gelmişim, bana dokunan birşey oldu.
Anın uzantısı yani geçmiş ve gelecek arasında bir köprü.
Neden insanların geçmişiyle bağlantı kuran olayları vardır?
Belki de, insanlar aynı anı yaşarlar, aynı andan geçerler diye.
Bütün bildiğim; başka yüzlerle başka kollarda, bir yalnızlık yürüdüğümdür.
Yalnız bir devri boğmak kolay mı?
Ya da içimizden geçerken gemiler
Yüzer miydi?
Bütün bunlar geceleri olurdu tabii
Öyleyse sabah niçin yavaş yavaş aydınlanır
Ve niçin çan sesleri, sürüler sürüler, gelir gider?
Bütün bunlar neden gündüz olurdu?
Köpeğin gözlerine bakarak geçti önünden,
Görüşmezdik yıllardır, dönmedi geriye,
İstesem bile hatırlayamam adını.
Ama benimdi o; hatırlamasa da bendi.
Zaten öyle bir aşk yağmalanır ki
O meyus ellerin sımsıkı tuttuğu
Bir yelken açar ki yüreğimiz
Yarın denizlerine yaslanır, rahatlar
Ve kanımızın sıcak suları olur.

II

Bir rüzgar düşledi demin,
Çiğ damlası bir pazartesiye.
Gökyüzünde yankılanan bir melodi gibi,
Yitik bir anıyı düşündüm oturduğum yerde.
Ağaç kütükleri, yıllara meydan okuyan,
Belki de içlerinde bir giz taşıyan.
Zamanın izlerini kazıyan ellerimle
Kurumuş bir nehir yatağında oturdum.
Kim bilir, ağacın oyuklarında saklanan,
Duyulmayan iniltiyi anlamak için.
Ve ansızın her şey değişti,
Kahverengi bir çarşambadan
Rengarenk bir cumartesiye.
Rüzgarın getirdiği anılar,
Uzun yolları seven, kaçan anılar.
(Girilir mi anıların derinliklerine?
1 - Bir gülüşün anısına içilen bir damla su gibi,
2 - Sevgiyle emilen bir bakıştan,
Tüm renklerin ve kokuların hızlı bir tanıdığı gibi,
3 - Hatıraları kazıyan alanlar: dünyanın derin çekişi.)
(Anıları hatırlamak mı unutmak mı?
Şimdi mi, yoksa sonra mı?
Tren yolculuğunda her yerde,
Her şeyin ya hiç veya tamamen dayanılmaz oluşunu
Bir hafta tatilini, bir öğle vaktini, belki bir pazartesiyi
Saatler iyi,
Adamlar gülüyorlarsa iyi, gülmüyorlarsa yine iyi.
Ve bütün yolcular düşünceli,
Anlamadan bir şeyler koparan ellerini
Görünüşte kararsız,
Görünüşte üzgün, endişeli.
Görmeli mi, görmemeli mi?
Açık ve kapalı gözler arasında ara sıra,
Tek bir nefeste bir görünüme sahip olma,
Yalan, içine çekilmeye direnenlerin
Bir tilki gibi hızlı, aceleyle
Yolculuğa bir gizemcilik ekleyerek
Görmeli mi, yoksa görmemeli mi?
Durduğunda tren bir istasyonda,
Dudakları çatlamış, ateşli, hasta bir istasyonda.
Dünyanın tüm elma satıcılarına bakma,
Bakma ve her şeyi ilk kez tanıyormuş gibi.
Pencerelerden sarkan uzun gerdanlarla,
Parmaklarıyla tutma taklit bir kolyeyi.
Görmeli mi, yoksa görmemeli mi?
Bir treni ve dünyada tren olan her şeyi.
Anmalı mı, anmamalı mı acaba?
Şimdi mi, yoksa daha sonra mı?
Bir kadının odasında, yalnız doğurduğu,
Dışa vurmak istemediği veya gereksinmediği,
İniltiyi anımsatan,
Duyulmayan her şeyi saklamışım gibi.
Ve ansızın her şey dönüştü,
Kahverengi bir çarşambadan
Sapsarı bir cumartesiye.

Bir rüzgar geldi demin,
Çölde yanıt arayan bir rüzgar gibi.
Acıtıyor yüzümü, gözkapaklarımı yakıyor,
Getiriyor anılarımı uzun yolları sevmeyen.

III

Duyguların hızla değiştiği bir günü düşündüm,
Gözlerim eski bir perdenin ardından bakıyordu.
Görünmeyen bir rüzgarla hatıralar geldi ansızın,
Uzun yollar boyunca seyahat etmeyen anıları hatırladım.
Belki de bir ağacın gölgesinde oturmuşum,
Yıllarca zamanın oyuklarına gömülmüş.
Kazılmış, oymuş bir yerlerden geçen hayatı,
Ağaç kabuğu mu, yoksa içi dolu bir kutu mu,
Anlamak için mi yoklamışlar bilemem.

Ama sessizlikten başka ne bulmuşlar?
Bir avcı gibi gözleri avına benzeyen,
Önemsiz anılar mı, yoksa derin sırlar mı?
Gizemli bir şekilde sakladığım, paylaşmak istemediğim
Belki de duyulmamış inilti gibi şeyleri.
Görmesek mi acaba,
Durakladığında tren bir istasyonda?
Gizemli anılar, açıp kapalı gözlerde,
Bir yudumda içilen elma suyu gibi belirgin.
Kaçınmak ister miydik, yoksa görüverir miydik,
Sıyrılmış acılardan ansızın sevimli, durgun, sade bir yüzü?
Yalnızca bir kadehten ibaret
Tutuyor, korkutuyor içtiğim
Kan kırmızı olsa bile kadeh.
Evren büyük bir kum saati
Tüm renkler kıyılarında
Her an donan saatimizin kumlarını
Görüyorum, içiyorum denizlerden.
Kapısını çalsam açmaz mıydı
Çırılçıplak kimsesizliğim
Şu köhne gece yarısında
Öyle bir kuş gibi çığlıklı mıydı
Ağrıyan içimdeki mavilik
ekmek getirilmişti uzaklardan.
İçi ateş, dışı dolunaydı.
Sonra bir adam geldi:
'Hanginiz, hanginiz ölmek istiyor?' dedi.
Birimiz kendini uzattı.
Ötekisi iğnesini.

Havva'nın elini bıraktığı gün,
Kaldırımlar, sanki yağmur üstüne yağmur,
Evler, yıldırımlarla delik deşik,
Ateş kuşağında bir çember,
Ev, uzaktır evin penceresi, uzaktır
Küçük, bir kasaba sabahları.
Üzgün bulutlar bir yerde toplandı,
Bir yerde çocuklar gülüşüyor.
Yürüyorsun ya, işte her şey orda:
Yemyeşil çocuk parklarında,
Köpeklerin yattığı paspaslarda.
İşte orda, işte orda...

IV

Bu şehrin pazarlarında,
Korkarım yalnızlığımdan,
Gülümsedim.
Sonra bir nar tanesi,
Şeftali suyu,
Anılar gitti geldi,
Bir serinlik çöktü güneşe,
Ağaçlar büyüdü,
İnsanlar azaldı,
Ve birden hepsi,
Durdu.
İnanılmaz bir sessizlik geldi,
Dağlar durdu,
Başka akşamüstüne saklayarak,
Yalnızlık saati,
Ama bitti.
Hepsinin sonu geldi,
Akşam köpekler kuyruklarını kısıp,
Güneş battı.
Bir kavak, bir zaman.
Bu ölümü kimler sıfatlandırıyordu?
Bir parmak, bir söz, bir iğne ucu.
Kimi uğurluyorlardı ölümü ile?
Kim bir kapıyı açıyordu bana?
Bir yol var, bu yol niçin ağlamak?
Yolcunun biriydim, yolculuğumuz başlıyor.
Gemi demir alıyordu, içimden
Söylemek gelmiyordu.
Bir yolcunun içini kim bilir?

Sakızın tadı ağzımda,
Kamçıyla dövülen güzelim atlar,
Kan ter içindeyim.
Güneş ağacı, hırka ağacı, mavi yemeni,
Gül dalı, kızıl horoz, ak saçlı teyze,
Benim adımı koydular kara taşa.
Gözüm kamaştı, güneş, bulut, deniz birden.
Vuruldum bir daha kalkamam yere,
Kara gözlüm, yüksek alnım, ince belli.
Yine de oğlum, insanlar işlerine güçlerine bakıyorlar.
Bir şeyler yiyip içiyorlar.
Gülmüyorlar değil, fakat, birbirlerine gülüyorlar.
Her şey, bir şey gibi, öylece sürüp gidiyor işte.

Birbirimizi öldürelim diyecek değilim,
Bu, bir akşamüstü toplantısından kalmıştır,
Toprağı eşeleyerek geçiyorum,
Herkesi seviyorum ama,
Bir kere üzüldüm mü bozuluyorum,
Seyrüseferdir. bağlamalıdır demiri.
Yavaşlamalı. kara, dönmeli; geriye dönemiyor.
Çocukluk filan kalmadı.
Kavakları, kirazları.
Herkes ağzını sildi.
Bir tülbent değil,
Tek nefeste duruyoruz.
Uzun bir yolculuğa çıkacağız.
Çantaları, yollukları toplayın,
Dudakları bir kenara bırakın.
Sarı iplik büküyorlar acaba hangi canı,
Hangi ruhu düşünürler bir ipi sararken?
Bunu düşünmek kolay iş değil midir, sevgili,
Hiç bilinmez bir yere götürülen yolcu gibi.

Sular maviydi. maviydi kuşlar.
Söz verilmiş kuşlarla döndü akşamlar.
Çayır söğütleri, çınarlar, ıhlamurlar.
Tuzlu şaraplar içtik.
Kahkaha ile ağlamak arasında bir yerdeyim.
Söylemek ile susmak arasında bir yerdeyim.

V

Çocukluğumuzda, ıssız çiçekleri severdik,
onları ağlatarak canlandırırdık.
Kendimi bildim bileli ben bir kavgadayım.
İki kişiyi doğurtmuşlar bana, biri annem, biri babam.
Ben annemi severim, babamı sevemem.
Ölüm, eli kesik bir manavın,
Soğanla sarımsak satarak,
Güne başlaması gibi.

Ünal Serhat Yorgancı
Kayıt Tarihi : 14.3.2024 01:48:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ünal Serhat Yorgancı