Korkularım, sevmenin korkusuzluğu idi sende yaşadıklarım. Çocuksu düşlerimle sarmaladığım evcilik oyunumdun. Sevgi ile sardığım sol yanımın bahçesiydi seninle oynadığım oyunlar. Muhtaçlığımın göstergesiydi yaslandığım sinen, omzunda ağlamalarım.
Karanlık gecelerin kâbusunda kan ter içinde uyanışlarımın sık nefeslerindeydin, korkusuzca sana sarılmalarım bundandı.
Bedeli belli olmayan, cezası verilmemiş suçlunun gözaltı zamanlarıydı yaşadıklarım. Dünlerin sevda türküleri kulaklarımda son volüm çalarken, yarınların hayalini bile kurmaya cesaret edemiyordum. Sen ise ‘’hayat bizim için kısa’’ deyip beni çağırıyorsun.
Senin sus zamanların benim yok oluşlarım oluyor. Karanlıkta şakıması susan kuşlar gibi oluyorum. Sözcükler boğazımda takılıp nefes almamı zorlaştırıyor. Senin nefesine, senin sesine, bir bahçenin gereksinim duyduğu su gibi ihtiyacım var. Sar beni sözcüklerinle nefesinle hayat bulayım.
Yüreğim nefes almayı unuttu. Karanlıkta debelenen körden farksızım. İçimden bir şeyler parçalanıp yırtılıyor. İçimdeki kıvılcımları ateşleyenin sen olduğunun farkına varıyorum. Yüreğimin rehberliğinde çıktığım yolda, şüpheleri ortadan kaldırdığımda araya hiçbir şeyin giremeyeceğini öğreniyorum.
Sessizlik tarafından yutulan hayallerimin yorgunluğu var üzerimde. Dokunduğum ateşler beni yakıyor. Gerçekleşmeyecek düşlerin avuntusunda kayboluyorum. Açan her çiçek senin yüzün, doğan gün sen iken, yeni gün doğumlarına bir kırıklık, bir eksiklikle uyanıyorum dünleri aynı olan günlere. Oysa şafaklar hep yeni umut, yeni başlangıçlardır. Benim şafaklarım içimdeki yıkıntılarla suskulu zamanlardır.
Yaşamın en keskin dönemecinde yerdeki fren izlerine aldırmadan son sürat dönüyorum. Zamanın çarkları arasında ezilmeyi göze alarak. Parçalanmış duyguların gece yarısı yakarışlarına karışıyor ağıtlarım. Düşlerim artık benim değil. Kapanan gözlerimle çalınmış düşlerimin peşinden gidecek kadar cesaretim yok. Oysa göllerden öğrenmiştim denizleri. Uyanan küçük duygularımın birikip ummana dönüşünü seyretmiştim. Bilemezdim o ummanın beni içine alıp boğacağını. Her sözcüğün büyüyerek boğazıma tıkanacağını bilemezdim, bilemedim.
Dumanların altında gizli ateşin içten içe yanarken yakan koru göremedim. Yüreğimin her köşesini yakıp kavuruyordun dokunmadığın tek yer seni hapsettiğim köşendi. Kor olan alev ne ile yanardı ki?
Savrulan ömrüme sen külleri karışırdı ve ben senin küllerinden yeniden hayat bulurdum. Sevmelerin kentinde.
Gidişinle küsmelerim başladı hayata, aylara, zamana, ayrılıklarında ayak bastığın şehirlere küstüm. Baktığın gözlere, dokunduğun tenlere kızdım. Henüz nefesim nefesini hissetmemişken, tutmamışken ellerini. Sensizliğin demirine verilen su ile çelikleşirken duygularım, solgun masal kitaplarında ki hayal kahramanlarına dönüştüm. Baharda canlanmayı bekleyen tohumların uykusuna yatıp, göçmen sevdaların dönüşünü bekledim. Ruhumun terkisine yükleyip seni aşk ve ihtiras diyarlarına yolculuğa çıkarken.
Şafağın gün ile buluştuğu, bülbülün son namelerini sunduğu çiy yapraklı gülün ağıtlarına karıştı yaşlarım. Avuçlarımda titreyen yüreğim, duman duman olmuş gözlerinde ısınmaya durdu. Dizeler ninnilerimiz oldu, ağırlaşan göz kapaklarım gözlerinin hapsinde mahkûmiyetinin çilesini doldurdu.
Hüzzamdır ayrılık, hüzündür gece, beklenenin gelmeyeceği bilinen özlemdir AŞK. Ufak bir esintiyle harlanıp ortaya çıkmayı bekleyen dumanların altında kalmış ateş gibidir. İnkâr sularıyla söndürmeye çalışsam da ıslak alevler içinde göz kırpmalarıma engel olamadım.
Yorgun günlerin sonunda ulaştığım dinlenme saatlerimde unutulmuş düşlerin, hıçkırıklarla boğulmuş gecelerin, yastık kılıfında oluşan sevda hareleri arasında buldum kendimi. Gözlerimin sahanlığında biriken yağmur göletlerinde ipekten, dikensiz güller yetiştirmeye çalıştım. Dokundukça canını yakmasın diye. Açılan yaraların kanamalarını durduracak özlem sargıları yok artık. Yorgun köprü ayaklarındaki bataklıkta gecenin ayazına gömüyorum duygularımı.
Asi tayların koşturmalarına benzeyen sevdalar, yılkı atlarının salıverilmesine benzedi. Sarı yaprakların dalda durmasını imkânsızlaştıran esinti gibi hüzün zamanının rüzgârlarına kapıldı duygular.
Kaybolduğum suçlar içinde muhtaçlığımın kendi bedelim olduğunu gördüm.
Fatma AVCI
24.12.2012
Kayıt Tarihi : 24.12.2012 22:01:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

beğeniyle okudum yazarım
dürüst sade paylaşımlar
her zaman saglam yürekten
inci gibi dizilir
ellerine saglık diyorum kutlarım
Yüreğim nefes almayı unuttu. Karanlıkta debelenen körden farksızım. İçimden bir şeyler parçalanıp yırtılıyor. İçimdeki kıvılcımları ateşleyenin sen olduğunun farkına varıyorum. Yüreğimin rehberliğinde çıktığım yolda, şüpheleri ortadan kaldırdığımda araya hiçbir şeyin giremeyeceğini öğreniyorum.
Sessizlik tarafından yutulan hayallerimin yorgunluğu var üzerimde. Dokunduğum ateşler beni yakıyor. Gerçekleşmeyecek düşlerin avuntusunda kayboluyorum. Açan her çiçek senin yüzün, doğan gün sen iken, yeni gün doğumlarına bir kırıklık, bir eksiklikle uyanıyorum dünleri aynı olan günlere. Oysa şafaklar hep yeni umut, yeni başlangıçlardır. Benim şafaklarım içimdeki yıkıntılarla suskulu zamanlardır.
sevgili dost,
Bu güzel ve anlamlı çalışmanızı ve sizi yürekten kutlarım.
Emeğinize,yüreğinize sağlık.
Güzeldi......Başarınız daim olsun.
Saygım emeğinize ve sizedir......
duygdolu devgi yüklü gönlünüzün bu coşkusu hiç bitmesin 10puanla ve antolojim
TÜM YORUMLAR (10)