Bu sabah, Urla- İskele gezegeninde Su Ürünleri Fakültesi’nin karşısındaki, limana çıkan dar sokağın hemen girişinde bir çalıkuşunun (Berber Kemal’in dediğince ormancık kuşunun) avucuma konacağını nerden bilebilirdim!
Oldu işte. Hem de ne olma! Ayaklarımın uzak simit kokulu bir güzergahtaki mümkün olduğunca usul seyrinin, çalıkuşunun kalender seyirliğince kesilmesi ne denli rastlantıysa da uçma taklidi yapan sevimli küçüğün, araba camlarında anca 50-60 santim rakımlı slalom denemesinin hiç de öyle bir havası yoktu doğrusu.Bu; hesaplı, sinüs ve kosinüsüne dek özenle hazırlanmış bir, camdan avuca ters taklaydı sanki! Başarısı, tekniğinin özgünlüğündendi tabii ki.
Avucunuza çakılıveren o “güçlü pençelere” yenilmeyecek simit yolu, börek- poğaça kolu olabilir miydi! Hangi savunma bu çalıma stoper gönderebilir, hangi racon bu façayı bozabilirdi! Hepi topu 8-9 santimlik, ben diyeyim 50, siz deyin 60 gramlık bir devasa! düşüşten Tanrı sizi korusundu! Belki bir santim’in bile acıcık uçlarından aldıran o sipsivri ve kunduz karası gaga da yok mu! Hele hele bir tükenmez kalemin boş vakitlerinde öylemesine dokunup döşediği, o, pehlivan boyunlu! kafanın her iki yanına yapıştırıverdiği iki karamuk göz, hançeri keskin nazar mı takardı.
N’olmuştu, hangi dağda yabanlık ölmüştü de oracıkta şıppadanak bu tanışlık peydahlanmıştı. Konuk, öyle de kurulmuştu ki konağına ne pey, ne avans, ne teminat, ne kira …Keyfekeder bir kuyruk selamı, bir- iki kanat eskizi peyderpey… Ne el, ne de avuç sahibi bu keyfi bozabilir miydi! Hadi bakalım İskele Taksi’nin bütün şoförleri gelsindi, bakalım bizimkinin asırlık pozunu bir milim oynatabilir miydi!
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta