Çakıl Taşları -Şiir Kitabım-

Necati Ocakcı
283

ŞİİR


8

TAKİPÇİ

Çakıl Taşları -Şiir Kitabım-

Kitabımı; Türk milletinin bekası için canını, kanını feda eden bütün şehitlere, vatanıma ve onun üstünde yaşayan yüce Türk milletine adıyorum.
Necati OCAKCI

1


2


İÇİNDEKİLER:

İÇİNDEKİLER……………………………..3
NECETİ OCAKCI KİMDİR…………….....6
SUNUM…………………………………… 7
ŞAİR DOSTUMA…………………………. 8
ÖNSÖZ…………………………………......9
ANTALYA LİSESİ MARŞI………………..10
GELECEKSEN, GEL ARTIK! ......................11
ÇAPRAŞIK DUYGULAR………………….13
ARABAMI ÇALANA………………………14
KÖYDEN ŞEHİRE………………………….16
BU VAKİTTEN SONRA……………………18
MEMURUM…………………………………19
ÜSTÜN YÜZBAŞIM………………………..21
UMUDUMUZ ÇOCUKLAR………………..22
BEŞ VER HOCAM………………………….23
İLK AŞKIM………………………………….25
YAKTIN BENİ! ...............................................26
MUTLULUK SEVİNCİ……………………...27
OKULUM…………………………………….29
BIRAKALIM KAVGAYI……………………30
BERABERCE………………………………..31
ÂGÂH’IM……………………………………33
NEDEN, NİÇİN YAPMAYALIM? .................34 3
SEVGİ DEĞİLDİR DE NEDİR? ...................35
ESNAFIN HÂLİ…………………………….37
DAĞLAR……………………………………39
MAAŞIM……………………………………40
SEN………………………………………….42
HEY YUNUS’UM! .........................................44
ANTALYA LİSESİ………………………….47
HASRET……………………………………..48
KÖYDE DÜĞÜN……………………………49
ÖĞRENCİ DESTANI……………………….51
İLAHİYATIN KIZLARI…………………….53
DÜŞÜNDÜN MÜ……………………………55
BARIŞALIM ARKADAŞLAR………………58
ŞU DÜNYANIN HÂLİNE BAK! ....................60
SENİ SEVİYOM DİYOR…………………….61
ZANNEDER………………………………….62
EŞEĞİM………………………………………64
BOŞADIN BENİ……………………………..66
SENSİN ALLAH’IM! ......................................67
VATANIMA………………………………….68
BAYRAĞIM………………………………….70
SEN ÖLMESEYDİN ATAM…………………72
ANAM………………………………………...74
BABAM……………………………………….76
KARDEŞLERİM ……………………………..78
AFFET ALLAH IM……………………………79
CAN DOSTUM………………………………..80
HERKES SUSTU BEN SUSAMADIM……….81
VAR……………………………………………82
AYRILIK DERDİ……………………………..83
OLMAZ MI……………………………………85
ONDÖRT ŞUBAT…………………………….87 4
SADECE BEN MİYİM…………………..88
YAŞIMI SORMAYIN……………………89
HOŞ GELDİN KUTSAL YOLCU……….90
DÜNYAYI TERK EDERKEN…………..92
BÜSTÜ DİKİLİR…………………………94
ÇOBAN…………………………………..95
KÖYÜM ÇALTILAR…………………….97
CENNET ANTALYA’M…………………98
KUTSAL DUYGU……………………….100
ÖLÜMLERDEN ÖLÜM DEĞİLDİ ……..102
GELME ÜSTÜME……………………….106
RESMİNİ GÖRSE SEVİNİR…………….107
DİZİLER………………………………….108
ISLAK KIZ……………………………….109
ÖĞRETMENDEN ÖĞRENCİYE………..116
NAMAZDA………………………………117
KANAYAN YARA………………………118
ÇAKIL TAŞLARI………………………..119
ŞİŞEDEKİ ŞEYTAN……………………..120
VARMIŞ KADERDE…………………….121
YAKAR GEÇERİM………………………122
AKILLI DELİ……………………………..123
ÖZÜR DİLERİM………………………….124
GİT! ..............................................................126


5

NECATİ OCAKCI KİMDİR

1953 yılında Muğla ili, Fethiye ilçesi, Seki nahiyesinin Çaltılar köyünde doğdu. Dedesinin asıl adı Ramazan olmasına rağmen ona İzmirli Murat Çavuş derler. Murat Çavuş, Birinci Cihan Harbi ve İstiklal Savaşı gazisidir. İstiklal Savaşı’nda Çiğiltepe’de şehit düşen 57. Kafkas Tümen Komutanı Albay Reşat’ın yakın askeri olup Atatürk’ü de bizzat yakından gören ender şahsiyetlerden biridir. Ninesi de köyün hatibinin kızı Zühre Hanımdır.
Şairin babası Durmuşali. Nükteden şakacı, tabir-i caizse ölüyü güldüren adam. 63 yaşında trafik kazasına kurban gitti. Annesi Emine, Gökben Köyü’nden Hacı oğlu Ali’nin kızıdır.
Necati Ocakcı küçük yaşta ailesi ile beraber Antalya’ya göçtü. İlk ve orta öğrenimini bitirdikten sonra Antalya Lisesi’nden mezun oldu. Gazi Eğitim Enstitüsü’nün Matematik Bölümü’nden ayrılarak Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni, bilahare de Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’nu bitirdi. İlk görevine Antalya Kumluca İmam Hatip Lisesi’nde meslek dersleri öğretmeni olarak başladı. Burada beş yıl idarecilik yaptı. Sonra Antalya merkezde çalıştı. Son olarak 93-94 öğretim yılında Antalya Lisesi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliğine atandı. Başarılı bir öğretmenlik hayatı oldu. Bu konuda Bakanlıktan çeşitli ödüller aldı. Halen Antalya Lisesi’nde uzman öğretmen olarak görevine devam etmektedir. Evli, dört çocuk babası olup 25 senelik öğretmenlik hayatında elinde okul çantasıyla kitaplarından başka bir mal varlığı ve birikimi olmadığını söylemekle övünür.
Şairin birinci kitabı “ÇAKIL TAŞLARI” ndan sonra serbest vezinle yazdığı şiirlerini kapsayan ikinci kitabı basıma girecektir. Atatürk hakkında bir konferans hazırlığı vardır.
Kendisine yayın hayatında başarılar…
6

SUNUM

Sevgili öğrencilerim, öğretmen arkadaşlarım, okurlarım! 1972 yılından bu yana parça bölük yazdığım şiirlerimin bir kitapta toplanarak sizlere ulaşmasının kıvancını yaşıyorum. Geç kaldığım düşüncesinde olmama rağmen her başlangıç bir doğuş, her doğuş bir yeniliktir. Bu doğuşa ve yeniliğe manevi katkılarınızdan dolayı sizlere binlerce teşekkür.
Siz de takdir edersiniz ki; şiirler genelde maddi aşkla başlar. Sonra bu gelişir, sevgi olur, sevgi de muhabbet duygularına dönüşür. Ben aşkla başlayan, sevgiyle orta yolu bulan, muhabbetle de artık herkesi ve her şeyi seven birisi olarak çıktım karşınıza. Felsefem Yaradan’ın hatırı için yaratılanı sevmek, fikri ne olursa olsun insanlara değer vermek. Allah’ımı, vatanımı, bayrağımı, milletimi, başta Atatürk olmak üzere atalarımı, anne, baba ve kardeşlerimi çok seviyorum. Öyle seviyorum ki; inandığım mukaddes değerler uğruna hiç çekinmeden bin başım olsa da, hepsini feda edecek kadar.
Öğrencilerim benim damarımdaki kan kadar kıymetli varlıklarım. Onların hepsini bu yumruk kadar kalbe sığdırmaya çalıştım. Öğretmen arkadaşlarım bu kanı pompalayan bir dinamo. Okuluma gelince orası benim gerçek evim.Mezunu olduğum Antalya Lisesi’nin aşığıyım. Her zaman bu okulu bitirmenin onurunu gururunun yaşadım, yaşıyorum ve bana ders veren öğretmenlerimi hiç unutmadım.
Bu kitabımın yayımlanmasında manevi desteklerini esirgemeyen, aynı zamanda editörlük görevini üstlenen, arkadaşım Edebiyat Öğretmeni Cafer UZLAR ile yine editörüm, şair Onur BİLGE Hanımefendiye,ayrıca İl Kültür Turizm Müdür Yardımcısı Halil KARACAN’ a, büyük sabır örneği gösteren eşim ve çocuklarıma, anama, kardeşlerime de teşekkürlerimi sunarım.
Necati OCAKCI 7

ŞAİR DOSTUMA

Necati OCAKCI ile yarım asra yakın bir arkadaşlığımız var, söylemesi kolay ama yaşaması zor tam kırk yıl. Acılar,sevinçler, ideallerle paylaşılan bir yaşam. Gözden uzak olmak gönülden uzak edemedi bizi. Şiirlerimizle, toplantılarda, köşelerde, internet sayfalarında, hatta televizyon proğramlarında buluştuk birbirimizle. Sonra da bu kitapta, bu sayfada.
Necati OCAKCI, önce bir eğitimci, sonra bir şair, yorumcu, Türk halk müziği hayranı. Türkülerin kökünü araştırıyor, yazarken de bir besteci gibi mırıldanıyor. Şiirlerinde insan,doğa,vatan,bayrak sevgisiyle bu milletin ortak değerlerini konu almış. Sade bir dille yazdığı serbest şiirlerinin yanında hece veznini de başarıyla kullanmış ayrıca, milli hassasiyeti ön planda tutmuştur.
Okuyucuya mesajlarını net olarak yansıtmış, bu yönüyle toplumun eli, kolu, kulağı olmuştur.Daha açık bir deyişle o şiiri sanat için değil; iç içe yaşadığı toplumla birleşmek, dertleşmek için, halk için yazmıştır.
Necati OCAKCI, bu şiir kitabıyla şiir dünyasına damgasını vuracak, gelecek yıllara, kültür ve sanat adına ışık tutacaktır. Ben şahsen onun milli kültürümüzün ve Türk Halk Edebiyatının kalıcı bir ismi olacağına inanıyorum.
Değerli dostum, can arkadaşım Necati OCAKCI ‘ya bundan sonraki yayın hayatında başarılar dilerken sevgi ve saygılarımı sunarım.

Halil KARACAN
Antalya İl Kültür ve Turizm Md.Yd

8
ÖNSÖZ
“Çakıl Taşları”, Necati OCAKCI’ nın sekiz’li, on birli hece vezniyle ve serbest biçimde yazdığı şiirlerinden oluşan ilk kitabıdır. Sekizli hece vezniyle yazdığı şiirleri daha acı ve dokunaklıdır, on birli hece vezniyle yazdığı şiirlerinde ise güçlü esintiler yansıtmıştır.
Kuşkusuz şiirde ilham, kültür ve dil zenginliği, sözü yerine koymak, beceri ve ustalık ister. İki fakülte mezunu olan öğrencim Necati OCAKCI yeterli kültürle kendini donatmıştır. Bunu şiirlerinden anlamak mümkündür. Bazı şiirlerinde ufak tefek kafiye uyumsuzluğu olmasına ve hatta sertimsi ifadelere yer vermesine karşılık, coşkulu ve yetenekli olduğunu gördüm. Onun yeterli beceri ve ustalığa zaman içinde ulaşacağına inanıyorum.
Necati OCAKCI’ nın bazı şiirleri dikkat çekicidir. Özellikle “Antalya Lisesi Marşı” nda şair ulusal duygularla doludur. “Geleceksen Gel Gayrı”, tatlı ve akıcıdır. Yeni biçimde yazdığı “Çapraşık Duygular” derin duyguları içerir. “Üstün Yüzbaşım” hem vefa örneği hem de ulusal duygu örneğidir. Yeni tarzda yazdığı “Islak Kız” şiiri şairin sevgi ve merhamet dolu oluşunu gösterir. “Ayrılık Derdi” özlem, “Dağlar” doğa, “Öğretmenden Öğrenciye” barış ve sevgi duygularını yansıtır. “ Neden Niçin Yapmayalım” ulusal heyecanla dolu bir şiirdir.
Sonuç olarak, Necati OCAKCI’ nın başkalarının görmediği, duymadığı konulara karşı hassas olduğunu ve bu duygularını rahatlıkla topluma aktardığını gördüm. Zaten şairin tanımı da bu cümlede yatar. Bu manada şair, başarılı şiir örnekleri vermiş olup yurtseverlik, sevgi ve barışçıl duygularını cesaretle dile getirmiştir. Aynı zamanda kendi divanını yazan bir hocası olarak, öğrencimle gurur duyuyorum. Onun şiir çalışmaları kültürümüze bir katkı olacaktır. Bu duygular içinde onu kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.
Prof. Dr. İbrahim Agâh Çubukçu
31.03.2006
9

ANTALYA LİSESİ MARŞI

Asırlık bir çınarsın, Türkiye’mde adın var
Adım adım yükseldi, adam oldu çocuklar
Eserindir başkanlar, valiler ve bakanlar…

Yurdumun güneşisin, Akdeniz’in neşesi
Antalya’mın gür sesi, ey Antalya Lisesi!

Tarih, deniz, güneşi ellerinle tutarsın
İlim, irfan yolunda meşaleyi yakarsın
Karanlığa dur deyip, aydınlığa koşarsın.

Yurdumun güneşisin, Akdeniz’in neşesi
Antalya’mın gür sesi, ey Antalya Lisesi!

Atatürk’ün yolundan söz verdik, biz dönmeyiz
Ay yıldızlı bayrağın sevdalısı gençleriz
Uygarlığın bekçisi, önderiyiz, rehberiz.

Yurdumun güneşisin, Akdeniz’in neşesi
Antalya’mın gür sesi, ey Antalya Lisesi!

10

GELECEKSEN, GEL ARTIK!

Beklettiğin yeter gayrı
Geleceksen gel artık, gel!
İster sağlam, ister sayrı
Geleceksen gel artık, gel!

Bekle, bekle; sabrım taştı
Hasretlik, dağları aştı
Ne fırsatlar geldi geçti!
Geleceksen gel artık, gel!

Gözüme baktıkça gözün
Çarpar yürek, artar hüzün
Böyle miydi senin sözün?
Geleceksen gel artık, gel!

Kin ıslaktı, ben kuruttum
Kavgamız neydi, unuttum
Gül Baba’da dilek tuttum
Geleceksen gel artık, gel!

Kemiklerim kaval oldu
Betim benzim attı, soldu
Dertli aşık saçın yoldu
Geleceksen gel artık, gel! 11

Yetmez oldu kalem, kâğıt
Ağlayarak yaktım ağıt
Gam kederi sen de dağıt
Geleceksen gel artık, gel!

Bahar geldi, açtı çiçek
Yavruladı kurt, kuş, böcek
Daha ekin biçilecek
Geleceksen gel artık, gel!

Sen de benim gibi kulsun
Söz verdikse, yerin bulsun
Nişan, düğün sonra olsun
Geleceksen gel artık, gel!

Necati’yim, sözüm keskin
Yata yata oldum miskin
Hiçbir ilâç etmez teskin
Geleceksen gel artık, gel!

12
ÇAPRAŞIK DUYGULAR

Kanunun sınırlamadığı
Düşüncemin sığmadığı
Kimsenin kırmadığı
Duygular, duygular…

Davulun: “Dum dum! ” dediği
Yumruğun: “Bum,bum! ” dediği
Yüreğin: “Güm, güm! ” dediği
Vurgular, vurgular…

Hasretliğin bittiği
Özlemlerin gittiği
İnsanların çektiği
Acılar, kaygılar…

Al kalemi eline!
Dostların özeline
Sevginin güzeline
Saygılar, saygılar…


13
ARABAMI ÇALAN’A

Ulan, hırsız denen yolsuz!
Beni mi buldun, çarpacak?
İnşallah olursun, çulsuz!
Ömür boyu, köşe bucak!

Yeni bitti daha borcu
Ödüyorum, pulu harcı
Cehennem’de yaksın narcı
Görmeyesin sıcak kucak!

Düşman mısın, hırsız mısın?
Be şerefsiz, arsız mısın?
Evin yok mu,yârsız mısın?
Tütmesin hanende ocak!

“Param pulum yok” deseydin
Verirdim, bana gelseydin
İşin görüp, getirseydin
Kessin seni bıçak, nacak!


14

Yok mu senin alın terin?
Tutmaz olsun, her bir yerin
Uyuz olsun tenin, derin
Sürünesin, salkım saçak!

Oğlun kızın, yedi haram
Zıkkım olsun, sana param
Namazını ben kıldıram
Suyun olsun, kaynar sıcak!

Allah’tan belâ bulasın
İnşallah, felçler olasın
Odun gibi kuruyasın
Bulamayasın kap kacak!

Necati der, bu iş bitsin
Trafikte ölsün gitsin
Allah ne ederse etsin
Ahım yerde kalmayacak!


15
KÖYDEN ŞEHİRE

İki üç hasırla bir alaca çul
Yükleyip eşeğe, yollara düştük …
Fakirlik, kapıda ayrılmayan zûl
Kurtulmak için biz, şehire göçtük.

Çadırdan kurtulmaktı bizim gayemiz
Borçlardan arınmak için say’emiz
Üç oda bir mutfak, banyo, evimiz
Olsun diye biz de şehire göçtük.

Çamurlu parkeli yollara inat
Betonlu olsundu, ya da tam asfalt
Mahallemiz güzel, sakin bir sokak
Bulmak için biz de şehire göçtük.

Ayakta çarığa meydan okumak
Çakşırdan, abadan artık kurtulmak
Kavalı bırakıp, klarnet çalmak…
Örfümüzü attık, şehire göçtük.

16

Toprak damda yoktu, bir gramofon
Kasetli teyple radyo, televizyon
“Alo! ” demek için bir de telefon
Arzuladık, biz de şehire göçtük.

Gaz lamba yerine nur gibi ışık
Tahtalardan değil, demirden kaşık
Kaşkolun yerine, kravat takıp
“Medeniyet! ” deyip, şehire göçtük.

Okullarda okuyup, adam oluruz
Cehaleti yenip, ilmi buluruz
Cevapsız kalmasın diye, sorumuz
Bir merak peşinde, şehire göçtük.

Resmî dairede çalışmak için
Aybaşında almak parayı, peşin
Çulakî yerine, ceketi meşin
Giymek için biz de şehire göçtük.

Necati’yim, keşke göçmez olaydım!
Köyüme şehiri seçmez olaydım!
Böyle bir batağa düşmez olaydım!
Pişman olduk ama bir kere göçtük.

17
BU VAKİTTEN SONRA

Devri kötülemek bana mı düştü?
Her gün karalayıp, yazsam da olmaz.
Yaralandık da iş cana mı düştü?
Bu vakitten sonra, kızsam da olmaz.
Bir felaket kuşu kondu, dalıma
Zarar verdi, oğul ile balıma
Kırk beşinden sonra, geldik çalıma
Sızlasam derinden, mızsam da olmaz.
Bir işe başladım, bin bir hevesle
Karşılaştım her dem, bir çok abesle
Yemyeşil ağaçtım, oldum kereste
Balta ile yontsam, düzsem de olmaz.
Kirkit nedir bilmez, kilim dokuyor
Ne taraftan baksan, çirkef kokuyor
Kitabı ters tutmuş, roman okuyor
Ârif meclisinde bozsam da olmaz.
Gece gündüz, aklı bardadır, beyin
Gönlü; orda burda, şurdadır, beyin
Toprağı verimsiz, kırdadır, beyin
Çapa kürek ile kazsam da olmaz.
Necati, kimseyi kırmak istemez
Gözünden gönlünden ırmak istemez
Bam teli kopunca, durmak istemez
Bülbül gibi öten sazsam da olmaz
Bu vakitten sonra, kızsam da olmaz.

18

MEMURUM

Herkes bir kazancın peşinde gider
Ay başın dört gözle izler memurum.
Paralar her ayın beşinde biter
Kalan yir’m beş günde sızlar, memurum.

Gelecek kaygısı yoktur, dilemez
Olsa bile yarın n’olur, bilemez
İçten bir kahkaha atıp, gülemez
Yanmış kömür gibi közler, memurum.

Üç beş lira zamla avunur, durur
Yine de düzeni savunur durur
Başı taşa vurur dövünür durur
Geleceğe kaldı yazlar, memurum.

Gururu yaralı kandan kan gider
Hayat pusu kurmuş candan can gider
Alem onu Anka Kuşu zanneder
Yolunacak tavuk, kazlar, memurum.

19

Zevk başkalarının, ona ne düşer
Evrak getir götür, ayaklar pişer
Aklı fikri durur, kafası şişer
Ömür boyu tatil gözler, memurum.

Çok güzel çalışır emekle kan, ter
İşinde canavar, sanırsın panter
Bir küçük hatada olursun, mantar
Başında çalar tef, sazlar memurum.

Umutlar azalır zamanla, artık
Elbiseler eski, gönlüyse yırtık
Yıllar onu yaptı; dikenli çörtük
Geçti bahar, geldi güzler, memurum.

Yok ki evi barkı, kira yetmiyor
Beden yorgun bitkin, ayak gitmiyor
Torun torba, çoluk çocuk bekliyor
Emekli gününü özler, memurum
Ay başın dört gözle,gözler memurum.
20

ÜSTÜN YÜZBAŞIM

Muzaffer Tekin’e…

“Vatan borcu! ” dedim, başladım burda
Canım, başım feda olsun bu yurda!
Gece gündüz gezdik dağda, bayırda
Bize nurlu ufku açtın, yüzbaşım.
Eskır’ın şifresin çözdük, beraber
Yolları kat ettik hep birer birer
Gelse memleketten acı bir haber
Gönlümüze neşe saçtın, yüzbaşım.
Bir babayla hayat, mutlu olaydır
Gerçek asker için, şartlar kolaydır
Yemin ettik; bize büyük olaydır
O gün içimize düştün, yüzbaşım.
Onur, gurur nedir, anlattın bize
Her şeyi öğrettin, çekmedin naza
Gün olup eğlendik, uyduk hep saza
Bazen sevip, bazen küstün, yüzbaşım.
Ne güzeldi sizi “Kızgınca sevmek”
“Yüzbaşım! ” diyerek, gururla övmek
Her yerde, her zaman bizimle görmek
Dalında hilafsız, üstün yüzbaşım.
Necati’yim, cayır cayır yanarım
Kimseden korkmayan bir Canavar’ım!
Terhis olsam bile, seni anarım
Dikilse yeridir; büstün, yüzbaşım. 21

UMUDUMUZ ÇOCUKLAR

Çocuklar, gözümüz bizim
Yurdumun tek geleceği…
Gözleri var, üzüm üzüm
Sevgi, yalnız bileceği…
“Ağaç, yaş iken eğilir.”
Demiş, güzel atalarım
Çocuklar kalpten sevilir
Hep sevilsin, çocuklarım.
Sevgi sofrasın kuralım
Önce onlar otursunlar
“Yavrum! ” diye çağıralım
Sevinsin,tüm yavrucaklar.
Sümükleri gümüş gümüş
Aksın varsın, biz silelim
Ak elleri yumuş yumuş
Çocukları çok sevelim!
Allah, vatan, bayrak, millet…
Öğretelim, bıkmayalım
Olmasın vatana illet
Canımızı sıkmayalım.
Okşa, sev sen, büyüt onu
Çocukluğun anlasınlar
Müjdeleyen kutlu yolu
Göster, sakın kanmasınlar.
Ey analar, hem babalar!
Çocuk, sizin hediyeniz
Gitmesin boşa çabalar
Bugün ırmak, yarın deniz. 22


BEŞ VER HOCAM

Gece parkta çalışırım
Amacıma ulaşırım
Bir beş için uğraşırım
Beş ver hocam, kalıyorum.

Ortalaması dört eder
Çok istemem, bir beş yeter
Beni evden kovar peder
Beş ver hocam, kalıyorum.

Mektup yazdım, cevap gelmez
Ceplerim hiç para görmez
Bu dünya sana da kalmaz
Beş ver hocam, kalıyorum.

Size bağlı mezun olmam
Kibir yapıp, gururlanmam
Bu yükün altında kalmam
Beş ver hocam, kalıyorum.


23

Suçlu benim, biliyorum
Sizden özür diliyorum
Cayır cayır gidiyorum
Beş ver hocam, kalıyorum.

Notlarımı hesapladım
Tutmuyor, tutturamadım
İnan pek çok çabaladım
Beş ver hocam, kalıyorum.

Hâlim nedir bilemezsin
Dertlerimi dinlemezsin
Ben ağlarken gülemezsin
Beş ver hocam, kalıyorum.

Kazara geçersem eğer
Muavinlik beni bekler
Bensiz kamyon tek tek tekler
Beş ver hocam, kalıyorum.

Necati’yim, burda kesem
Ayıp m’oldu, istediysem?
Bir beşin değerin bilsen! ..
Beş ver hocam, kalıyorum.


24

iLK AŞKIM

Sessizlik, sensizlik buhranında
Antalya’nın Kara’loğlu Parkı’nda
Mermer heykelin tam karşısında
Seni düşünüyorum…

Bir ateş deniziyim şimdi ben
Acaba neden şüpheleniyorum senden?
Denizden gelen motor seslerinden
Seni düşünüyorum…

Vefasız yar, acaba beni bildi mi?
Kafasından şüpheleri sildi mi?
Değil dilimi, kesseler kalbimi
Yine seni düşünüyorum…

25

YAKTIN BENİ!

“Beni sevmiyorsun! ” diye
Kâğıt gibi yırttın, beni.
“Her gün gelmiyorsun! ” diye
Kör kantarda tarttın, beni!
Ağaç gibi sarsaladın
Ayran gibi çarpaladın
Örseledin, parçaladın
Bir çöp gibi attın, beni!
Dik yamaçtım, çıkılmazdım
Kolay kolay sıkılmazdım
Köküm derin, yıkılmazdım
Çınar gibi yıktın beni!
Eski, yırtık çul muyum ben?
Bir değersiz kul muyum ben?
Dilekçesiz pul muyum ben?
Beş kuruşa sattın, beni!
Amelenin teri gibi
Öksüz, yetim biri gibi
Tabakçıda deri gibi
Ordan ora çarptın, beni!
Necati’yim, saraydım ben
Geçer akçe, paraydım ben
Keşke öyle kalaydım ben
Cayır cayır yaktın beni,
Beş kuruşa sattın beni!

26


MUTLULUK SEVİNCİ

Ayrı bir sevinç var, bugün içimde
Nedendir, niçindir; bilemiyorum.
Canlı cansız, sanki aynı biçimde
Artık değişsinler istemiyorum.

Uzandım geçmişe, şöyle bir baktım
Geçmişim kendimden ben, uçacaktım
Aklımı kaybedip, kaçıracaktım
Heyecanlara da gelemiyorum.

Yüce Allah, bana neler gösterdi!
Nimetleri, toptan önüme serdi
Sağlık, sıhhat, huzur, afiyet verdi
O’ndan, başka bir şey dilemiyorum.

Batırdım, kimseye borcum da yoktur
Gözüm tok, gönlüm tok, karnım da toktur
Hüznümle derdim az, kıvancım çoktur
İpi, kopar diye geremiyorum.

27

Öfke, nefret, kini çoktandır attım
Muhabbete aşkı, sevdayı kattım
İyi kötü ne var; kefede tarttım
Daradan, fireden geçemiyorum.

Mutluluk ne demek; nedir tarifi?
Gerçek insan, tercih eder ârifi
Takvimi belirsiz; yılı, tarihi
Önünü sonunu seçemiyorum.

Yunus’layın sevmek, yaradılanı
Tanrı’dan Âlem’e bırakılanı
Kurbağadan tut; akrep, yılanı
İçten sevmeyeni sevemiyorum.

Hayat, ölüm, acı; zevk verir bana
Hamd-ü sena olsun, tek Yaradan’a!
Bir söz yeter artar, adam olana
Kötüye, don gömlek biçemiyorum.

Necati de güler oldu, neşeden
İçmesem de; bade dolu şişeden
Çakır diken biten bozuk bahçeden
Gülden başka çiçek deremiyorum
İçten sevmeyeni sevemiyorum.

28

OKULUM

Anamsın, babamsın, ikinci yuvam
Sende doğar, yaşar, sende pişerim
Sende yüceleşir, yükselir, davam
Sabahın köründe yola düşerim.
Yer etti içimde vatan sevgisi
Duymadım sayende cahil kaygısı
Doldurdun öğretmen, hoca saygısı
İyi, güzel, doğru sende yaşarım.
İnsanlara karşı iyi olmayı
Kötülük yerine doğru bulmayı
Kaynakta su gibi bilgi dolmayı
Seni yaşar, duyar, sana koşarım.
Cahillik; düşmanlık, büyük felâket
Okumamaksa en büyük ihanet
Geri kalmışlıkta sebep; cehalet
Sana taş atana hepten şaşarım.
Ku’ran bile: “Oku! ” demiş, insana
Okuyarak lisan kattım, lisana
Sürseler de beni bin kez Fizan’a
Sana kavuşmaya dağlar aşarım.
Ekmeğim aşımsın, geçimim sensin
Erdem ve şerefte tek elbisemsin
Bana sorulursa, sen çok güzelsin
Seni yaşar, sever, sende coşarım.

29

BIRAKALIM KAVGAYI

Bırakalım, kavga ile dalaşı
Türkiye’m yanıyor, uyanın beyler!
Bölücü emeller açtı savaşı
Sırtı sırta verin, dayanın beyler!
Eski siyaseti tümden terk edin
Yeter artık, tehlikeyi fark edin
Emek verin, madde, mânâ sarf edin
Yurtsever ruhuyla boyanın beyler!
Duvaktır bayrakta akla kırmızı
Düştü ha düşecek, ayın yıldızı!
Birleşmek şart oldu; oğulu, kızı
Son sistem cihazla donanın beyler!
Uyumazmış düşman, uyur da sular
Geçer boynumuza, tasmayla yular
Gece gündüz haram olur, uykular
Gün be gün sınırda dolanın beyler!
Gittiler de: “Yine geliriz! ” diye
İstiyorlar yurdu bizden, hediye
Verirsek, İngiliz ve Ermeni’ye
Tüm İzmir’le Ege Yunan’ın, beyler!
Sanmayın şakadır, alman alaya
Yakındır, çıkarlar arş- ı âlâ’ya
Büyürse; başımız girer, belâya
Ezelim başını yılanın, beyler!
Necati der: “Korkma! Söyle sözünü!
Ayırma düşmandan iki gözünü
Vatanına bağla candan, özünü
Yuh olsun, sözünden cayanın, beyler! 30


BERABERCE
Eşime…

Huzur dolu geleceği
Doruktaki en yüceyi
Bilinmeyen bilmeceyi
Çözeceğiz, beraberce.

Davul sırtta, tokmak elde
Yazılmış kader, ezelde
Bilemeyiz; niçin, nerde
Göçeceğiz, beraberce.

Seni kırmanın suçunu
Günahlardan bir kaçını
Tel tel olmuş ak saçını
Öreceğiz, beraberce.

Senin derdin, benim derdim
Sana yıllarımı verdim
Tarih kadar eski sevgim
Güleceğiz, beraberce.

31

Mazideki geçen günler
Geleceği özletirler
Yaş akıtır, kanlı gözler
Sileceğiz, beraberce.

Gül, dikensiz koklanılmaz
Konulmuş yurt yoklanılmaz
Sevenlerse; hiç darılmaz
Seveceğiz, beraberce.

Sütte bile olur, hile
Ömür geçti; belâ, çile
Her ne ise sebebiyle
Bileceğiz, beraberce.

Yeter artık, barışalım
Biz de ele karışalım
Mutlu sonda buluşalım
Gezeceğiz, beraberce.

Gönlüm yorgun, kalbim yorgun
Akan sular, oldu durgun
Necati’yim, yedim vurgun
Öleceğiz beraberce.

32

AGÂH’IM

Prof. Dr. Âgah Çubukçu’ya…

Yıllar yılı emek verdin,
“Sevin oğlum, sevin! ” derdin
Bir kuş olup, kanat gerdin
Hasret, bende kor, Agâh’ım.
Aşık gibi, Yunus gibi
Cennetteki Tavus gibi
Sevginin dibinin dibi
İnan, sende var, Agâh’ım.
Sende coşmak, deli dolu
Yolun, Veliyullah Yolu
Hak Çalab’ın Hallaç Kulu
Olmak, tende zor Agâh’ım.
Aşk, sevgi, muhabbet aktın
Bu coşkuyu nasıl tattın?
Varmaksa Mahbub’a kastın
Vur, Hallac’a vur, Agâh’ım!
Makam, mevki geçmez puldur
Sende diken, elde güldür
Nefret etmek, bize zuldür
Sevgide kin, por Agâh’ım.
Necati der, özlem için
Sevgi doldum, biçim biçim
Ben bir urgan, sen bir sicim
Yaz cevabın, sor Agâh’ım.
33

NEDEN, NİÇİN YAPMAYALIM?

Güçlü devlet ilkesini
Türk’ün yükselen sesini
Faziletin perdesini
Yeter artık, yırtmayalım!
Dört yanımız düşman dolu
Bırakalım sağı solu
Acımıyor, elin oğlu
Doğru yoldan çıkmayalım!
Baskın yapıp, pusu kurmak
Mertlik değil, asker vurmak
Düşmanlara karşı durmak
Amacımız, kaçmayalım!
Şarkıcımız, ozanımız
Kadınımız, kızanımız
Birlik olsak, kazanırız
Neden, niçin yapmayalım?
Çabuk düşer leşe, kuzgun
Düşmanların hepsi azgın
Olmayalım; zayıf, bezgin
Aşa, biber katmayalım!
Sevgi dolu muhabbeti
Bütün yurtta adaleti
Devlet, elbet müebbeti
Kaldıralım, yatmayalım.
Necati der, hainleri
Akılsız, kuş beyinleri
Sözde aydın “sayın”ları
Alkışlara tutmayalım!
34


SEVGİ DEĞİLDİR DE NEDİR?

Ferhat’a dağlar aşıran
Sevgi değildir de nedir?
Mecnun’u çöle düşüren
Sevgi değildir de nedir?

Mansur ki: “Enel Hak! ” dedi
Yunus, Hak’la dile geldi
Coştukça coşan bir seldi
Sevgi değildir de nedir?

Yakup’a yaşlar döktüren
Eyyub’a sabır çektiren
Taştan taşa hep sektiren
Sevgi değildir de nedir?

Kerem, yolunda tutuştu
Aslı’m diye koştu, koştu
Bazen acı, bazen hoştu…
Sevgi değildir de nedir?


35


Aşığın sazın dinletir
İnim inim iniletir
Kuşlara derdin söyletir
Sevgi değildir de nedir?

Gece uykular yok olur
Ömür, onunla yorulur
Kalpler sevgiyle durulur
Sevgi değildir de nedir?

Ayırmış bizi, hayvandan
Böyle emretmiş, Yaradan
İnsan, Adem’le Havva’dan…
Sevgi değildir de nedir?

Necati’yim ben, yanarım
Âşığım, durmaz, yazarım
Aşk gölündeyim, yüzerim
Sevgi değildir de nedir?

36


ESNAFIN HÂLİ

Yıllar önce geldim, şu büyük şehre
Esnafın derdinden haber vereyim.
Çırak, kalfa, usta derken yoruldum
Esnafın derdinden haber vereyim.

Esnaflık derdini, çile edindim
Çoluk çocuk rızkı için didindim
Aza, kanaati vurdum, geçindim
Esnafın derdinden haber vereyim.

Kaderin cilvesi hep beni buldu
Evvel tatlı aşım pek zehir oldu
Senetler kasada üst üste doldu
Esnafın derdinden haber vereyim.

Mesleğim yolunda saçım döküldü
Zamlar geldi, ezdi, belim büküldü
Aşa, taş karıştı, dişim söküldü
Esnafın derdinden haber vereyim.

Adaletsiz vergi, bizi mahvetti
Çilenin böylesi bizi kahretti
Cezalı makbuzlar, bizi lâl etti
Esnafın derdinden haber vereyim.

37

Marangoz keseri artık işlemez
Elektrik pensesi, teli dişlemez
Tüccar, geleceği iyi düşlemez
Esnafın derdinden haber vereyim.

Zamlar kuyruklaştı, asılsan kopmaz
Malzeme fiyatı birbirin tutmaz
Usta, yatağında rahatça yatmaz
Esnafın derdinden haber vereyim.

Kalfa, çırak derdi yedi, başımı
Çalışmadan gözler, hafta başını
Ufak bir azarda yıkar, kaşını
Esnafın derdinden haber vereyim.

Paran peşin ise kredin çoktur
Veresiye dersen, itibar yoktur
Böyle bir düzene, böylesi haktır
Esnafın derdinden haber vereyim.

Necati, esnafın yüzü hiç gülmez
İdare edenler, derdinden bilmez
Günlerce anlatsam, burda son bulmaz
Esnafın derdinden haber vereyim.

38

DAĞLAR
Yeryüzü, Mevla’nın sonsuz eseri
Dağlarsa, oluşumun şaheseri
Evrende vücut bulduğundan beri
Mevsimler boyunca kaynaşan dağlar.
Yüksektir, alçaktır,diktir, yücedir
Dillerde söylenen türkü, hecedir
Acep içi nasıl, nerde, nicedir
Türlü bitkilerle sarmaşan dağlar.
Hayvanlara yurtsun,asıl vatansın,
Her türlü yolcunun yattığı hansın
Aşıkların ellerinden tutansın
Kerem’le Aslı’yı yazışan dağlar.
Eteğinde kuzuların meleşir
Mor boynunda hayvanların güreşir
Yükseğinde ak karların eğleşir
Baharda iç çekip, ağlaşan dağlar.
Karlı sular,yarıp geçer vadini
Kimden, nerden aldın, kutlu adını?
Piknik yapar, çoluk çocuk, kadını
Üstünde kartallar uçuşan dağlar.
Nergis, sümbül, yabangülü kokarsın
Şehirlere, yükseklerden bakarsın
Bulutları öpüp, şimşek çakarsın
Bir uçtan bir uca bağdaşan dağlar.
Başın dimdik, leke yoktur alnında
Nice inler, kovuklar var karnında
Kim bilir kaç efe yatar bağrında
Eşkıya, koynunda vuruşan dağlar
Her türden,her şeyle, barışan dağlar.
39

MAAŞIM

Ben de anlamadım gitti, bu işi
Ne zaman bitti bu ayın maaşı
Geldiğinden hızlı oldu, gidişi
Bu dert beni içten vurur, yaralar
Aybaşı gelmeden gitti, paralar!

Bakkal, kasap, manav sırada bekler
Ayın ortasında motorum tekler
Çoğaldı bu yüzden saçımda aklar
Nöbetler sıklaştı, arttı saralar
Aybaşı gelmeden gitti, paralar!

Sanki ben bir han’ım, para da yolcu
Sanki ben sağcıyım, para da solcu
Billâhi çözemez baklacı, falcı
Bozuldu hanımla yine aralar
Aybaşı gelmeden gitti, paralar!

Ne erkeklik kaldı, ne de reislik
Durum ortada; ha çöplük, ha pislik
Devlette mi, yoksa bende mi terslik?
Bir türlü bitmiyor fire, daralar
Aybaşı gelmeden gitti, paralar!

40

İki yavrum ister, fakülte harcı
Evlenecek kızın bitmedi borcu
Kimseye de olmam asla inkârcı
Alamadım kendimi, attım naralar
Aybaşı gelmeden gitti, paralar!

Alacaklı eğdi; boynum, belimi
Nefesimi kesti, tuttu dilimi
Bitirdiler ceryan, akü, pilimi
Başıma bağlarım; al, mor, karalar
Aybaşı gelmeden gitti, paralar!

Necati der, Allah yardımcın olsun!
Şükretsene ulan, sen nasıl kulsun?
Vücut sağlığın var, değersiz pulsun
Bu dert beni lime lime paralar
Aybaşı gelmeden gitti, paralar!

41

SEN
Sensizliğin tadını tattım, ilk defa
Tonlarca yük gibi omuzlarımda…
Güneşin doğuşu
Bulutların kayboluşu
Tabiatın canlanması
Güldürmüyor beni
“İlle de sen! ” diyor içim.
Ağaçlar soruyor:
“Neden yoksulsun? ”
Kökümü kuruttular
Sevgi pınarımı kestiler
İçim bir oluk gibi
Boş mu boş
Ciğerlerim susuz
Dudaklarım soluk
Ellerim cansız
Dilim sükût gidiyor hep.
Suratımdan bin bir parça kopuyor
Soğuk duvarlar gibi
İçim haykırıyor
İlle de birisini istiyor
O da sen! ..
Senden ayrı olmak
Özlemlerin en tatlısı geliyor bana
Fakat dayanamıyorum.
Çünkü
İçimde sen
Yolumda sen
Kafamda sen…
42

Yer almışsın her tarafımda
Kalbimse
Senin tapulu arazin…
İçinde bir kuyu var
Hasret, sevgi, aşk suyu çıkar oradan.
Ve kuyunun en dibinde birisi
Bana doğru geliyor
Hislerime candan karşılık veriyor
Şimdi uzakta da olsa, gülüyor.
İşte o kim, biliyor musun?
İllâ ki sen,
Aah sen! ..

Ve sen bir sevgi doktoru olsan
İçimi yarsan
Anlayamazsın ki! ..
Bir hastalık bu, ondurmuyor
Adına sevgi demişler
Kısaca ben söyleyeyim
İlle de sen!
Vallahi sen!
Aah! .
Sen bu sevgiyi
Bir anlayabilsen!

43

HEY YUNUS’UM
Bin buğdayı
Bir hikmete yeğledik
Kapı kapı dolaşırız, Yunus’um.
Kâr peşinde koşa koşa yorulduk
Kendimizi eğledik
Ağlaşırız, Yunus’um.

Deli gönül
Kanlı oldu âlemde
Din kardeşi, kardeşini kırıyor
Savaşırız Yunus’um.

Garibin ölümü
Değil üç günde
Her dem duyuluyor, Yunus’um
Teknik cihaz susmadan minarede
“Iskat, devir…” diye diye
Soyuluyor Yunus’um.
Kırk yılda çektiğin doğru odunlar
Tornalarda oyuluyor, Yunus’um.
Miskin Adem oğlanları
Miskinleşti, hey Yunus’um!
“Madde, madde çarpan yürek
Yağ bağladı
Şişkinleşti, hey Yunus’um!
Miskin Adem oğlanları
Miskinleşti, hey Yunus’um!
Madde, madde çarpan yürek
Yağ bağladı 44
Şişkinleşti, hey Yunus’um!

Taptuk Emre kapıları
Çatlatmıyor, kafaları
Bir hoş oldu esnaf, tüccar
Doğru tartan tartıları
Şaşkınlaştı, hey Yunus’um!

Gönül kapıları
Kapalı Hakk’a
Yaşlar sahte, gözler donuk
Yargıçsa hepimiz
Suçluya, suçlular tanık.

Yaradan’ın hatırına
Yaradılanı hoş görüp
Kıymetini bilemedik
Kul için öldü insanlar
Hak yolunda ölemedik.

Hak yolcusu Pir Sultan’la
Eşitleyip, bir eyledik
“Sevelim, sevilelim! ” dedin
Rejimlere yar eyledik.
Sahte sevgi, muhabbetle
Gönülleri dâr eyledik
Cennet dolu baharını
Yağmur, dolu, kar eyledik.

Kuru iken yaş olmayı
Sevgide baş olmayı
Sabırda taş olmayı 45
Bilemedik, hey Yunus’um!
Kalplerden kini
Gönüllerden pası
Gözlerden yaşı
Silemedik, hey Yunus’um!

Dört kitabın mânâsını
İnsanlara açamadık, hey Yunus’um!
Şeklen doğup, büyüdük
Mânâları aşamadık hey Yunus’um!

Artık sır tutmaz oldu, testiler
Ufak dünya çıkarına insanlar
Birbirine küstüler
Yaş iken, eğilmesi gerekirken ağaçlar
Temelinden kestiler.

Senden yana, dinden yana
İnananlar pek azaldı,
Senle yaşanılan hayat
Elbet, mutlak çok güzeldi.

Ne anlatsam boş, Yunus’um
Gel, bu güne koş, Yunus’um!
Engelleri aş Yunus’um!
İnsanlar ve insanlık
Sensizliğe aç Yunus’um.

Gel Yunus’um!
Hey Yunus’um!
Koca Türkmen Bey, Yunus’um!
46

ANTALYA LİSESİ

Asırlık tarihinle, okul değil, ekolsün
Yüreklere cesareti, sevgiyi doldurdun.
Bilgiye kucak açtın, cehaleti soldurdun.
Antalya’mın incisi, birincisi okulum!
Mezunların onurun, ileriye gidersin
Geçmişinde liderdin, şimdi yine lidersin
Akdeniz’in gururu, hem umudu, öndersin
Antalya’mın incisi, birincisi okulum!
Öğretmene yuvasın, öğrenciye babasın
Uğraşın alın teri, bir asırlık çabasın
Ekinlerde başaksın, harmanımda yabasın
Antalya’mın incisi, birincisi okulum!
Çocukların bayrağı, gönderlerde taşıyor
Seninle hayat bulup, hep seninle yaşıyor
Subaşı’lar, Kumbul’lar hizmetlere koşuyor
Antalya’mın incisi, birincisi okulum!
Mezunların binadır, sen de onun harcısın
İlim, irfan yolunda sonsuza dek yolcusun
Uygarlık meşalesi kalelerin burcusun
Antalya’mın incisi, birincisi okulum!
Okulların ilki, Antalya Lisesi adın
İkiz konaklarınla, öz tarihi yaşadın
Ana ve yeni bina, pansiyonla başardın
Antalya’mın incisi, birincisi okulum!
Senden mezun olmanın gururunu yaşarım
Senin aşkın, sevdanla ömür boyu coşarım
İnancınla güç bulup, zaferlere koşarım
Antalya’mın incisi, birincisi okulum! 47

HASRET

Asker ocağından eşime…

Üç çocukla asker yolun
Bekliyorsun, ne demeli?
Kırılmış kanadın, kolun
Gelip, bir gün eklemeli.

Mücadelen kutlu olsun
Ayrılıklar bir son bulsun
Yuvamız şen, huzur dolsun
Olur bir gün, beklemeli.

Aklımda hep yavrularım
Hasret yaramı dağlarım
Akar gözyaşım, ağlarım
Yeter artık, çekmemeli.

Ömrüm geçti orda, burda
Asker oldum en sonunda
‘Yüz dokuz’da ‘bir’ taburda
Son duraktır, Kırklareli..

Necati’yim, kaldım naçar
. Vatan borcum gelir geçer
. Ay sayarım; üçer, beşer
Günler geri dönmemeli
Son duraktır, Kırklareli
48

KÖYDE DÜĞÜN

Ekinler biçildi, harman dövüldü
Değirmende keşkek, buğday öğündü
Hazırlıkların bir ucu göründü
Köyde, düğünde buluşalım, dostlar!
Okular dağıldı, davet edildi
Köyün her evine tek tek gidildi
Akrabaya havlu, gömlek verildi
Yarenler yerinde coşalım dostlar!
Harman sonu geldi, herkese huzur
Çünkü bütün köylü, düğüne hazır
Yardımcımız olsun, İlyas’la Hızır
Pusatımızı kuşanalım, dostlar!
Gelin kuaförde, damat berberde
Eğlence başlıyor sevinç var her yerde
Mutluluk okunur, bütün gözlerde
Gönülden gönüle taşalım, dostlar!
Davul, zurna, sazla düğün tutulur
Adettir, her gece silâh atılır
İkinci gün, al kınalar yakılır
Gelin, beraber ağlaşalım, dostlar!

Kız evi yas eder, gelin almada
Oğlan evi, sevinci yaşamada
Mutluluk dilenir, gelin, damada
Bu güzelliği paylaşalım, dostlar!

49

At, taşıdığı yükün farkındadır
Duvaklı gelin, artık sırtındadır
O da sanki feleğin çarkındadır
Dörtnala gitmesin, tutalım, dostlar!
Attan inmeden un, şeker atarlar
Çoluk çocuk, tavuk gibi kaparlar
Hısım akraba, vaatler yaparlar
Çorbaya, biz de tuz atalım, dostlar!
Ünlenir: “Ahali! Dinleyin, duyun!
Buzağılı inek veriyor dayın
Kaynanadan da bir kuzulu koyun! .”
Kaynata bağında yatalım, dostlar!
Âmin! ” der, seslenir, köyün imamı
Kutlu duadadır, köyün tamamı
Artık onlar evin yeni sultanı
Sultanlarla sultanlaşalım, dostlar!
Gelin attan iner, eşikten atlar
Oğlu olsun diye, çocuk kucaklar
Geleceğin yuvasın kuracaklar
Yuvanın içinde pişelim, dostlar!
Gerdeğe girmeden, namaz kılınır
Hakk’a şükürle secdeye varılır
Sonrasında karı koca olunur
Darısı bize, konuşalım, dostlar!
Necati der, bunu yaşayamadım
At üstünde gelin taşıyamadım
Devir çok değişti anlayamadım
Köyde düğünü yaşayalım dostlar!
Töremize sahip çıkalım dostlar!
50

ÖĞRENCİ DESTANI

Siz, sevgili öğrenciler
Dersinize çalışınız!
Vatan sizden hizmet bekler
Dersinize çalışınız!
Okul, size mutlu yuva
Allah, akıl vermiş kula
Tanrı’mıza edin dua
Dersinize çalışınız!
Hürmette kusur etmeyin
Kötü yola hiç gitmeyin
Hep sevgiyi benimseyin
Dersinize çalışınız!
Bu yurt bize emanettir
Çalışmamak, hıyanettir
“Oku! ” Kuran’da ayettir
Dersinize çalışınız!
Düşseniz de büyük dara
“İlim, Çin’de olsa, ara! ”
Koşun, nurlu ufuklara!
Dersinize çalışınız!
Çalışmayı edinin huy
Atatürk’ün sözünü duy!
“Övün, çalış, güven! ” e uy!
Dersinize çalışınız!
İçki, tütün, sigara?
Ne kahveye, ne kumara
Ne de şeş beş, ne dubara 51
Dersinize çalışınız.

“Neden? Niçin? ” diye sorun
Kafanızı çokça yorun
Mutlaka sonuca varın
Dersinize çalışınız!
Türk Milleti çalışkandır
Kendini buna inandır
Durulmayacak zamandır
Dersinize çalışınız!
Çalışmalı, çalışmalı
Din, ilimle yarışmalı
Hep küskünler barışmalı
Dersinize çalışınız!
Yunus olup, hikmet alın
Mevlana’ca: “Gelin! ” deyin
Kusurları affeyleyin
Dersinize çalışınız!
“Yerli malı, Türk’ün malı!
Herkes onu kullanmalı”
Elden geri kalmamalı!
Dersinize çalışınız!
Öğrencilik, hoş nimettir
Not, sizlere bir ziynettir
Çalışmaksa ibadettir!
Dersinize çalışınız!
Necati’yim, öğretmenim
Öğüdümü tutun benim!
Talebemin, emrindeyim
Dersinize çalışınız! !
52

İLÂHİYATIN KIZLARI

Yüzlerinden nurlar akar
İlâhiyatın kızları.
Erkekleri bayar, yakar
İlâhiyatın kızları

Boyları var, selvi selvi
Eşarpları, çelgi çelgi
Her yönleri birer sevgi
İlâhiyatın kızları.

Flört nedir, hiç bilmezler
Vara yoğa pek gülmezler
Sokak sokak çok gezmezler
İlâhiyatın kızları.

Hayalıdır, arlıdırlar
Dünya ahret kârlıdırlar
Bazıları şallıdırlar
İlâhiyatın kızları.

53

Berberlerde kırıtmazlar
Her erkeğe sırıtmazlar
Boşa vakit çürütmezler
İlâhiyatın kızları.

Akıllıdır, zekidirler
Her bir sözde zikrederler
Kibar kibar yemek yerler
İlâhiyatın kızları.

Dokunamaz kötü eller
Ulaşamaz, pis emeller
Melek’tirler,Huri’dirler
İlâhiyatın kızları.

Ellerinde Kur’anları
Gönüllerde yaranları
Dilde yoktur, yalanları
İlâhiyatın kızları.

Nene Hatun soyudurlar
Hayat, neşe doludurlar
Bazen yağmur, doludurlar
İlâhiyatın kızları

.
54


DÜŞÜNDÜN MÜ?

Dünya, bir düzene uymuş
Sebebini düşündün mü?
Her şeyi sıraya koymuş
Sebebini düşündün mü?

Sonbahar, kış, ilkbahar, yaz
Geceleri olur, ayaz
Deniz mavi, suyu beyaz
Sebebini düşündün mü?

Kuşlar, her mevsim göç eder
Bulutlar, gökte seyreder
Kadın, erkeğe meyleder
Sebebini düşündün mü?

Çeşit çeşit böceklerin
Yüz binlerce çiçeklerin
Yeni doğan çocukların
Sebebini düşündün mü?

Petek yapan arıların
Yeşillerin, sarıların
Bütünlerin, yarıların
Sebebini düşündün mü?
55


Çiftçi arpa, buğday eker
Rızık için onu biçer
Susuz yerde ağaç biter
Sebebini düşündün mü?

Dağlarıyla,ovasının
Türlü kuşun yuvasının
Oksijeni, havasının
Sebebini düşündün mü?

Karıncanın midesinin
Çalışması hevesinin
Her canlının tek sesinin
Sebebini düşündün mü?

Gündüzlerin, gecelerin
Alçakların, yücelerin
Dilimizde hecelerin
Sebebini düşündün mü?

Suya vermiş, ayrı tadı
Denizin de sudur, adı
Kimdir bu işin üstadı?
Sebebini düşündün mü?
56


Bir damlacık sudan olduk
Büyüdükçe hayat bulduk
Yaşlandıkça gayrı solduk
Sebebini düşündün mü?

Düşünmeye, akıl vermiş
Nimetleri yaymış, sermiş
Dokuz yere delik delmiş
Sebebini düşündün mü?

Her ağacın kökeninin
Güzel gülün dikeninin
Hem ağlayıp, hem gülenin
Sebebini düşündün mü?

Canlılarda ölüm vardır
Dünya geniş, kabir dardır
Sevenlerin adı yardır
Sebebini düşündün mü?

İnsanları Yaradan’ın
Tabiatı var edenin
Necati’yi halk edenin
Sebebini düşündün mü?
57

BARIŞALIM ARKADAŞLAR!

Öğretmenliğini yaptığım mahkûmlara…

Neden, niçin düştüyseniz
Bilmiyorum, arkadaşlar
Şimdiye dek küstüyseniz
Barışalım, arkadaşlar!

Dört duvarda esirlik zor
Geçer günler, hasretlik kor
Bitip ceza, olunca hür
Konuşalım, arkadaşlar!

Uyduk bir kere şeytana
Geldi geçti bir fırtına
Suçsuz günahsız topluma
Karışalım, arkadaşlar!

İftira, yalan, kin, haset
Tecrübenle artık yok et!
Dilerim; Huzur’da hak et!
Gülüşelim, arkadaşlar!

Burda sen ben yok, hepimiz
Sevgi dolsun hep, içimiz
Neden geldik, ne suçumuz
Soruşalım, arkadaşlar!

58

Bizler sizi seviyoruz
İyilikler diliyoruz
Onun için geliyoruz
Yarışalım, arkadaşlar!

İmtihandır dünya bize
Düşün kaşın, haklı söze
Sevgi aksın gözden göze
Sevişelim, arkadaşlar!

Yaradılanı hoş görüp
Yaradan’ımızı sevip
Kötülüğü kökten silip
Tanışalım, arkadaşlar!

Kanda biriz, dinde biriz
Aynı yurtta dirliğimiz
Hür mü, yoksa esir miyiz?
Tartışalım, arkadaşlar!

Necati der, hepinize
Bir ders olsun geçmiş, size
Burdan çıkıp işimize
Koşuşalım arkadaşlar.

59

ŞU DÜNYANIN HÂLİNE BAK!
Türkü
Şu dünyanın haline bak
Çark-ı Devran dönüyor.
Avaz avaz bağırsak
Acep insan ne diyor?
Ne diyor, ne diyor, ne diyor?
Dünya tersine dönüyor
Biraz dinlen, yat artık
Tersine tersine gidiyor.
Şu insanın haline bak!
Ölen, ölüp gidiyor.
Tekrar geri çağırsak
Diri, isyan ediyor.
Ediyor, ediyor, ediyor
Acep insan ne diyor?
Vasiyet nasihat dinlemez
Tersine tersine gidiyor.
Şu çömezin haline bak!
Usta gibi gidiyor
Hataların duyursak
Üstelik inkâr ediyor.
Ediyor, ediyor, ediyor
Biliyor, soruyor, yoruyor
Suçu kimse üstlenmez
“Benim suçum ne? ” diyor.
Necati der, ehline bak!
Usta, bir bir gidiyor
Acemiler dünyasında
Herkes birine biniyor
Bir’ini bin ediyor. 60

SENİ SEVİYOM DİYOR

Bakışların içimi
Ta ciğerden deliyor
Bütün hareketlerin
“Seni seviyom! ” diyor.
Göz atarak çakışın
Aralıksız bakışın
Ellerimi tutuşun
“Seni seviyom! ” diyor.
Ömre bedel gözlerin
Tatlı tatlı sözlerin
Cilvelerin, nazların
“Seni seviyom! ” diyor.
Salınarak gelişin
Arada bir gülüşün
Günde bin kez ölüşün
“Seni seviyom! ” diyor.
Âşık der Yaradan’a:
Bu sevgi yeter bana!
Ben de vurgunum sana…
“Seni seviyom! ” diyor.
Kiraz gibi dudağın
Al al olmuş yanağın
Şu işaret parmağın
“Seni seviyom! ” diyor.
Gamzen var, çukur çukur
Gözlerim seni okur
Kalbin, Allah’a şükür
“Seni seviyom! ” diyor. 61

ZANNEDER

Avcı, avda ördek vurmuş
Yolunacak kaz zanneder.
Yanlış yere tuzak kurmuş
Patikayı iz zanneder.

Sararan yaprağa bakmış
Fidan dikip, kazık çakmış
Renklere kafayı takmış
Her sarıyı güz zanneder.

Eşşeği vurmuş yokuşa
Dayanamamış kokuşa
Keklik değil ki, sekişe
Taşlı yolu düz zanneder.

Değişmiş, her şeyin adı
Zehir olmuş, aşın tadı
Üç gün önce bir kar yağdı
Her beyazı tuz zanneder. 62

Evlenecek yaşa gelmiş
Kader bu ya, başa gelmiş
İki seksen tuşa gelmiş
Her güzeli kız zanneder.

Eli kısa, gönlü cimri
Çalmak için almış emri
Tekne bulmuş, yamru yumru
Akort olmuş saz zanneder.

Giyindiği, talan baçtır
Sahte kostüm, sahte taçtır
Gözü, gönlü, karnı açtır
Çoğu görür, az zanneder.

Necati der, bu nasıl iş?
Mevsim, bahar değildir, kış
Her gün görür ayrı bir düş
Sonbaharı yaz zanneder.

63

EŞEĞİM

Doğuştan hamaldır, yükleri taşır
Omuzlar dünyayı, şeker eşeğim.
Kaderi kötüymüş, birbirin kaşır
Buğday, un, yağ, pekmez çeker, eşeğim.

Sırtına, ağaçtan semer vurulur
Dikine yamaçlar çıkar, yorulur
Semerinde çoluk çocuk kurulur
Fazla yük altında çöker, eşeğim.

Sopayı yiyince, biraz hızlanır
Anlamayız amma içten sızlanır
İşkence görünce, kaçar gizlenir
Gözlerinden yaşlar döker, eşeğim.

Sırtında samanlar, koca hararlar
Yokuşta inişte çokça yorarlar
Üstüne, fazladan artma koyarlar
Çekersin sen, çeker, joker eşeyim.

64


“Deh! ” derler yürürsün, anlarsın lâftan
“Çüş! ” derler durursun, öbür taraftan
En iyi yemeğin, arpa, yulaftan
Bıkıp usanmadan gider, eşeğim.

Sırtın semersizse, bayram yaparsın
Koşarsın kırlarda, çifte atarsın
Kızarsan; ısırır, beni tepersin
Sopalık olursun, sakar eşeğim.

Kitaplarda adın Karakaçan’dır
Yokuşlarda adın Koku Saçan’dır
Yitip bulunmazsan, Evden Kaçan’dır
Başı belâlara sokar, eşeğim.

Arpayı görünce keyiflenirsin
Dayağı yiyince hayıflanırsın
Üç gün yem yemezsen zayıflanırsın
Anırır, naralar atar, eşeğim.

Necati, üstüne bindim de gezdim
Bazen de, aşırı yük vurup, ezdim
Çamurlara çöktün, bıktırdın, bezdim
Hatıran içimde yatar, eşeğim
Hakkını ben nasıl ödeyeceğim? 65

BOŞADIN BENİ

El sözüne bakıp, beni boşadın
Terk edip, ayrıldın; yurdun, yuvandan
Kıytırık karıyla hayat yaşadın
Yoğurt olmaz senin sütün, mayandan.

El, ele ne yapsın; yapan kendinsin
Bir araba, üç evle, güya zenginsin
Dışarda bal, kaymak; evde gerginsin
Geçilmez içerde; forsun, foyandan.

‘Annem, babam…’ derken, arada kaldın
Daha başlamadan, hayattan yıldın
Sinir, stres yaptın; geçimsiz kıldın
Çok şeyler kaybettin; arın, hayandan.

Bu çocuklar n’olcak, kimler bakacak?
Bu ocak sönerse, kimler yakacak?
Bunlar senden fitil fitil çıkacak
Beterler olasın; akrep, çiyandan.

‘Toplantı var…’ diye, bizi uyuttun
Değirmen taşında nefret öğüttün
Gece gündüz içip içip, dağıttın
Bıçağım köreldi; törpün, eğenden.

Necati der: “Sözüm, geçim bozana.”
Dertler yumaklaştı; döndük, kazana
Uydun gittin sen de bozuk düzene
Ağaç meyve vermez; dağın,ovandan
Beterler olasın; akrep, çiyandan! 66

SENSİN ALLAH’IM

Seni düşünmeden edemiyorum
Her şeyi yaradan sensin Allah’ım!
Sen izin vermezsen, gidemiyorum
Ateşi hâr eden sensin, Allah’ım!
Yarattın kulunu, ölsünler diye
Yüce Mevlası’nı bilsinler diye
Doğru yoldan gidip gelsinler diye
Âlemi var eden sensin, Allah’ım!
Sevgi, aşk, muhabbet ne güzel duygu
Yapmışsın yiv-set, bazen de oygu
Yalnız kullarında hürmetle saygı
İnsanı yâr eden sensin, Allah’ım!
Dağlar verdin, yüksek; çıkılsın diye
Deprem verdin, ibret alınsın diye
Suları yarattın, içilsin diye
Bağ-bostan kır eden sensin, Allah’ım!
Sevaplarım için Cennet gösterdin
Günahlarım Cehennem verdin
Her cins yaratığa nimetler serdin
Namusu ar eden sensin, Allah’ım!
Hayat şekil verdin bütün düzene
Karada yürüyüp, suda yüzene
Varlığından şüphe duyup, yazana Tamu’yu kor eden sensin, Allah’ım!
Necati, zikreder seni özünde
Yakarım cismimi, senin közünde
Bütün güzellikler vardır, yüzünde
Zararı kâr eden sensin, Allah’ım! 67

VATANIMA

Adın Anadolu, Anavatan’sın
Bilmem yetecek mi sana sözlerim?
Her an yüreğimde, gürp gürp atansın
Feda olsun canım, bakar gözlerim!

Bağların İrem’dir, Cennet’ten parça
Sanki bir rüyasın, köşkte bir sırça
Çizemez ressamlar, boyayla fırça
Sende şekillenir neşe, hazlarım.

Nehirler, gerdanlık ovalarında
Arılar bal yapar, kovanlarında
Bambaşka kokun var, havalarında
Uçar üzerinde; ördek, kazlarım..

Bir ana, bir baba nasıl yaşarsa
Çocuklar bahçede oynar koşarsa
Bağrımda, duygular bir gün taşarsa
Bir tek sana geçer, benim nazlarım.

68


Hüzün,keder, neşe sende katlanır
Acı günler ağıt olur, ahlanır
Düğün bayram günü hepten şahlanır
Türküler söylenir, çalar sazlarım.

Sevgini bilemez, başlar vermeyen
Kendi bahçesinden güller dermeyen
Ne bilsin, düşmana göğüs germeyen?
Senden ayrı düşsem, seni özlerim.

Alparslan, Malazgirt; kutsal kapındır
Osman Gazi, Söğüt; temel yapındır
Çanakkale, İzmir; resmi tapundur
Sana bir şey olsa; içten sızlarım.

Necati der, bin baş feda, bu yurda
Can verdi cananlar yüce uğurda
Doyduk sayende biz; süte, yoğurda
Seni tutmaz asla; ölçü, bazlarım
Sende şekillenir; neşe, hazlarım.

69

BAYRAĞIM

Ekmek aş, su kadar ihtiyaç varken
Sana hor bakanlar kurusun, solsun!
Senle yatıp kalkıp, nimetler yerken
Sana canlar kanlar helâl hoş olsun!

Yokluğun öksüzlük, boyunlar büker
Ayrılığın hasret, burnumda tüter
Göklerde süzülmen, bizlere yeter
Öyle tatlısın ki, şerbetle balsın!

İstiklâl Marşı’yla ikiz kadeşsin
Ordumda sancakla yatan evdeşsin
Vatan’la evlisin, vefakâr eşsin
Ay-yıldızın beyaz, kırmızı, alsın!

Sen olmasan; Kitap, Sünnet olamaz
Mü’minler camide namaz kılamaz
Gölgende yatmayan, hayat bulamaz
Elle tutunacak yegâne dalsın!

70

Varlığın hürriyet, damarda kansın
Türk’ün tek gıdası, öz suyu, cansın
Çekildiğin yerde, özgür vatansın
Sana kıyan eller, emeller ölsün!

Seninle kurulur düğünler, toylar
Seninle övünür şehirler, köyler
Şairleri yazar, ozanlar söyler
Esir milletlere gidilen yolsun!

Genç Osman, seninle Bağdat’ı aştı
Ulubatlı Hasan seninle koştu
Son savaşta Ata’m, seninle coştu
Davul vursun, boru seninle çalsın!

Necati duacı: “İyi ki varsın!
Yüce tepelerde parlayan karsın
İçimde tutuşan kor ateş, harsın
Türk Yurdu, şanınla ebedi kalsın!
Sana kalkan eller, Allah’tan bulsun! ”

71


SEN ÖLMESEYDİN ATA’M

“Her yüzyıl, bir adam büyütür.” derler
Yüzyıllar olmazdı, sen olmasaydın.
Söz ola: “Dağları yürütür.” derler
Boğulurduk Ata’m, sen dalmasaydın.

‘Olmaz’ gerçekleşti, bu yurdu kurdu
Düşman yerleştikçe, vurdu ha vurdu!
Babamız, kim bilir kimler olurdu?
Şu fani dünyaya sen gelmeseydin.

Tarihler böyle mi; aksi yazardı
Düşman, içimize sızdı sızardı
Yedi düvel, bize mezar kazardı
Namazlarını sen, sen kılmasaydın.

Canlandı haçlılar, yine gürleşti
Gördük, menfaatler nasıl birleşti!
İngiliz: “İstanbul! ” dedi, yerleşti
Tapulamışlardı, sen almasaydın.

72

Aktı kanlar, çıktı canlar bedenden
Han kapısı olduk, gelen gidenden
Çok ders aldın, Selim, Fatih dedenden
Çözümü, çareyi sen bulmasaydın.

Bu kaçıncı zafer, kaçıncı sille?
Bu kaçıncı toptur, kaçıncı gülle?
Ar namus gitmişti; illâki, ille,
Tüylerini, tek tek sen yolmasaydın

Vatan son deminde aktı, zafere
Ordular çıktılar, kutsal sefere
Almıştı vatanı, yüz bin kefere
Köklerine kibrit, sen çalmasaydın.

Emanetin vatan, şimdi yastadır
Bölücü emeller girdi, hastadır
Sanki dilimlenip yenen pastadır
Keşke sararmasan, sen solmasaydın.

Üniter yapıya haleller geldi
Eli matkap tutan, deldikçe deldi!
Türkiye’m seninle çok çok güzeldi
Yaşasaydın Ata’m, sen ölmeseydin

73

ANAM

Seni anlatamam, birkaç satırla
Dokuz ay taşıdın, doğurdun, anam.
Şöyle geriye dön, beni hatırla
Hamur gibi kardın, yoğurdun anam.

Adettir; bedenim, tuzla balladın
Uykunu terk edip, beşik salladın
Her türlü kötüden, beni kolladın
Süt verdin, besledin, doyurdun, anam.

Ekmeği yakınca, yanından kovdun
‘Döndüreç, oklava…’ demedin, dövdün
Sonra da şefkatle okşayıp, sevdin
Çok suç işleyince bağırdın, anam.

Okula gitmeden, beni eğittin
Çoluk çocuk ev bark sahibi ettin
Fabrikaya, türlü işlere gittin
‘Dost, düşman…’ demeden, kayırdın, anam.

Bir ömür tükettin, yeni fark ettin
Döndün, döneledin, bazen çark ettin
Gece gündüz emek, çaba sarf ettin
Bilmem ki ne zaman uyurdun, anam?

74

Sabanla çift sürdün, tarlalar ektin
‘Dedem, ninem, amcam…’ çok çile çektin
Nerdeyse, evi de terk edecektin
Her şeyi duymazdın, sağırdın, anam.

Öğüdün tutmadım, bazen görmedin
Bilerek, kasıtla vurup, kırmadın
Bir an, bir saniye gözden ırmadın
Kirmanda yün gibi eğirdin, anam.

Sende gördüm, duydum; çok örnek aldım
Evlenince bile yanında kaldım
Çocuk bakamadım, yanına saldım
Onlara, doğruyu buyurdun, anam.

Necati: “Hakkını helâl et! ” derim
Ben sensiz, cennete nasıl giderim?
Hatalarım için özür dilerim
Sen, hoşgörüde de ağırdın, anam.

75

BABAM

Çok küçük yaşlarda seçtik, şehiri
Bizim için çok şey yaptın, be babam.
Hakların ödenmez, çektin kahırı
Emeği, emeğe kattın, be babam.

Bizleri okuttun, adam eyledin
Kötüyü nehyettin, iyi söyledin
‘Belâ…’ diye, köyden göçü yeğledin
Sülekler’de düzen tuttun, be babam.

Şakanla, nüktenle güldün, güldürdün
Haddini aşana, haddin bildirdin
Hayat çilesiyle, nefsi öldürdün
Ticaret ilminde battın, be babam.

Örnek bir babaydın, bizleri sevdin
Ne kötü söyledin ne vurup dövdün
Arada kızınca, anama sövdün
Yuvanda, kuş gibi öttün, be babam.

76

Zarar verdi, dostun tatlı sözleri
Saftın; anlamadın, kötü gözleri
Gelin ettin, nice fakir kızları
Düşkünün, elinden tuttun, be babam.

‘Köyüm, köyüm…’ dedin, her gün ağladın
‘Anam, anam…’ dedin, yürek dağladın
Rızk için yabana eller bağladın
Dünyayı, bir pula sattın, be babam.

Duacıyım, Allah razılar olsun!
Toprağınla kabrin nurlarla dolsun
İnancım o dur ki; cennetlik kulsun
Yükü üstümüze attın, be babam.

Oğlun Necati’yim, sevgiyi sarmış
Dünya geniş ise kabir de darmış
Kaderde, kazayla ölmek de varmış
Sonunda, kabire yattın, be babam.
Dünyayı bir pula sattın, be babam.

77

KARDEŞLERİM

Ana bir, baba bir, dört kardeşiz, biz
Elli yıldan beri birlik yaşarız
Kendimi bileli, hep sırdaşız, biz
Bayram günlerinde toptan coşarız.
‘Büyükten küçüğe sayalım’ dersen
İşe, Necati’yle başla, dilersen
Deli dolu insan görmek istersen
Onunla toprağı eşer, deşeriz.
Nam-ı diğer; Feti Hoca’dır, adın
Bir ömür boyunca temiz yaşadın
Yeniköy hattında çıktı, haşadın
Engeller vız gelir, birlik aşarız.
‘Üzeyir Hoca’ de, şöylece bir dur!
Bir olay olunca, içlenir durur
Önce dalgalanır, sonra durulur
Onun bu haline biz de şaşarız.
Kardeşim Hatice, ayrı bir âlem
Onu anlatamaz, defterle kalem
Allah’ın yolunda sarf eder, kelâm
Ona kalkan eli, kırar, geçeriz.
Dört kardeşin hepsi anlatır dini
Kimseye vermedik, öfkeyle kini
İslâm’la bir tuttuk, ilimle fenni
Bu uğurda yaşar, coşar, koşarız.
Sizleri anlatmak, ne zor bir olay!
Rabbim, işimizi eylesin, kolay
Asaletimizse; parlayan kalay
Kaynağın gözünden sular içeriz. 78

AFFET ALLAH’IM!
Rabbim, sana kendimi nasıl anlatayım?
Tüm günahlarım için, nasıl yalvarayım?
Utançlarım ile sana nasıl varayım?
Sen büyüksün, Sen Rahman’sın, affet Allah’ım!

Günah, dağlar kadar oldu, nasıl sileyim?
Tövbe kapıların nerde, nasıl gireyim?
Günahlarım affolursa, nerden bileyim?
Sen Rahman’sın, Sen Sultan’sın, affet Allah’ım!

Bilmem ki nasıl anlatsam, hangi birini…
Düremedim ki daha günah defterini
Ah, bir bilsem, senin hacet saatlerini!
Sen Gufran’sın, Sen Sultan’sın, affet Allah’ım!

Sırat sınavında, ne olur sıkma, beni!
Merhamet et, cehennemine sokma, beni!
Bu dünyada yak, Âhiret’te yakma, beni!
Sen Sultan’sın, Sen Rahman’sın, affet Allah’ım!

Gecenin yalnızlığı, bayramların için
Bayramda kestiğimiz kurbanların için
Evliya kervanında hayranların için
Sen büyüksün, Sen Rahman’sın, affet Allah’ım!

Bir gece Resulullah’ı gördüm, rüyamda
Ben hasta, o doktor; güller açtı, dünyamda
Kulun Necati’yim, samimiyim duamda
Resulün Habib aşkına affet, Allah’ım!
79

CAN DOSTUM
Arkadaşım Cafer UZLAR’a
Bir güzel insansın, özün sözün bir
Yanlışları siler, doğru eklersin
Nasılsan öylesin, bilmezsin kibir
Kalem elde, kılıç belde beklersin.
Yaratılan için kazayla kader
Bilen bilir, bilmezse ne fark eder?
Gülüşün tebessüm, ağlaman keder
Düşmanına bile bakar, gülersin.
Bazısı kabuktur, sen öz gıdasın
Takdire şayansın, parlak cilâsın
Teferruat değil, özde mânâsın
Hak bildiğin yolda durmaz, gidersin.
Öfkelenmek bile sana yakışmaz
Sevmeyenle yolun asla çakışmaz
Aklı olan kişi, senle takışmaz
Baştaki taçsa, sen başta miğfersin.
Muhabbetle sevgi, saygı, işimiz
Kin, öfke, şiddetle pişmez aşımız
Kemale ermişiz, dolmuş yaşımız
Ölçüde şaşmaz değer, mücevhersin.
Ehlisin, edeple edebiyatın
Bahçesisin, gururla hissiyatın
Gördüğüm gibiyse evveliyatın
Gönüllerde pası siler geçersin!
Dost, doğru söylerse, olur mu zarar?
Gerçek dost, dostu kötü günde arar
Sürecek bu dostluk, mezara kadar
Öğretmenlik savaşında zafersin
Güzel insan, arkadaşım Cafer’sin. 80

HERKES SUSTU, BEN SUSAMADIM

Sen, adına sevgi, aşk de istersen
Bunun tarifini ben yapamadım.
Son duygularının resmini çeksen
Bir türlü içinden ben çıkamadım.
Tatlısın, şirinsin, bende taht kurdun
Yaprak gibi ordan ora savurdun
Sen beni, onulmaz yerimden vurdun
Ne kadar istedim, ben sıkamadım!
Gönül ister; ben de sürem sefayı
Reva gördün, eza ile cefayı
Sudan sebeplere taktın kafayı
Sen bıktın da canım, ben bıkamadım.
Aylar, yıllar geçti, büküldü belim
Saçlarım döküldü, göründü kelim
Bollaştı elbisem, varmadı elim
Ölçtüm biçtim, kestim, ben kısamadım.
Bekleye bekleye asırlar oldu
Yattığım döşekler, hasırlar oldu
Sevabın kesesi, kusurlar doldu
Avda av oldum da ben pusamadım.
Kerem de tarlaya hep buğday ekti
Hâyâli; Aslı’yla, onu biçmekti
Sabır sabır diye çok tespih çekti
Herkes sustu, artık ben susamadım.
Dertli Necati der, sen de güzeldin
Güzel de ne demek; çok, çok özeldin
Bir gün oldu, kimya gibi çözeldin.
Sen kustun zehrini, ben kusamadım
Herkes sustu, artık ben susamadım. 81

VAR

Sen de beni çok üzersin
Mevsimlerim, aylarım var.
Arkam yok gibi ezersin
Benim, karlı dağlarım var.
Damar damar akar, kanım
Kolay kolay çıkmaz, canım
İnsanlardan bir insanım
Hastalarım, sağlarım var.
Baştan başa beni yakan
Misler gibi gülü kokan
Ortasından Kevser akan
Bahçe, bostan, bağlarım var.
Sanma, cahil biriyim ben
Sözün, sazın piriyim ben
Balık gibi diriyim ben
Yaşanacak çağlarım var.
Masmavi gök, havalarım
Basit değil davalarım
Çoban oldum, kovalarım
Küheylanım, taylarım var.
Yeter artık hor gördüğün
Yetmez mi çorap ördüğün?
Padişahım, kırk gün düğün
Kurulacak toylarım var.
Necati’yim, eyle niyet
Her yaşamda vardır diyet
Hadis sünnet, ayet ayet
Çalışmam var, say’larım var.
82


AYRILIK DERDİ

Ayrılığın ölüm veren derdini
Kimse benden iyi bilmez, arkadaş!
Gönülden uzakta duran yurdunu
Gözünden ırmaya gelmez, arkadaş!

Ayrıldım yuvamdan, ağlar dururum
Derdime dert ekler, bağlar dururum
Gönlümü, boş şeyle eğler dururum
Gözyaşım sel oldu; durmaz, arkadaş!

Boksör gibi komut verdin gardına
Kırk yıllık küs gibi döndün ardına
Köyümün taşına, kuşu, kurduna
Dünyaları versen, olmaz arkadaş!

Ayrılık türküsü düşmez dilimden
Ne etsem de çare gelmez elimden
Mutluluk olur mu, halı kilimden?
Gülmeyen başta gül gülmez, arkadaş!
83


Altın akça olsan, etmezsin para
Sen açtın bağrıma onulmaz yara
Gurbet elde insan düşünce, dara
Dostun bile halin sormaz, arkadaş!

Düş de gör, yeter ki kimler dost imiş!
Kimler çakal, ayı, kimler post imiş
Kimler ast, kimler üst, kimler büst imiş?
Gerçek dost, dostunu yolmaz, arkadaş!

Ayrılık, ölümden daha betermiş
Tartsan, elli gram fazla çekermiş
İnsan, kendisine kendi edermiş
Boş kap, doldurmadan dolmaz, arkadaş!

Necati’yim, ağlar, özlem çekerim
Benim de dünyada buymuş, kaderim
Keklik gibi taştan taşa sekerim
Kavuşsam, bir şeyim kalmaz, arkadaş!
84

OLMAZ MI?

“İlle de randevu! ” diye tutturdun
Habersiz, ansızın gelsem, olmaz mı?
Beni dellendirdin, aklım fırttırdın
Kapını her gece çalsam, olmaz mı?

Sitem, cilve, nazın zor gelir bana
İlintirik sevgi ar gelir bana
Şu koca dünyalar dar gelir bana
Sevdiğini ben de bilsem, olmaz mı?

Ayrılık ateşi bağrım delerken
Eriyorum, günden güne solarken
Eller kahkahalar atıp, gülerken
Ben de tebessümle gülsem, olmaz mı?

Bırak resmiyeti, kaldır aradan!
O gün ayırırsın akı, karadan
Seni bana yazmış, Yüce Yaradan
Bi güncük yanında kalsam, olmaz mı? 85


Düşünürken seni, eriyip bittim
Kaç sefer ölüme niyetler ettim
Geceler, uykular bölüp de gittim
Seninle beraber olsam, olmaz mı?

Parçalasam seni, bana eklesem
İç cebimde mendil gibi saklasam
Hissederek, doya doya koklasam
İçim dışım sen’le dolsam, olmaz mı?

Severim tarifsiz biçimde seni
Gizlerim kalbimde, içimde seni
Bembeyaz gelinlik içinde seni
Düğün dernek ile alsam, olmaz mı?

Necati der, aşkın kökü derindir
Benim yerim, artık senin yerindir
Sanki Kerem Aslı, Ferhat Şirin’dir
Dağları yıkarak delsem, olmaz mı?
Çölleri aşarak gelsem, olmaz mı? 86

ONDÖRT ŞUBAT
Sevgili eşime…

Seni On Dört Şubat için sevmedim
Mevsimin dördünde, ayda ararım.
Biçim, resim, heykel diye görmedim
Üç yüz altmış beş gün seni anarım.
Kök salmış içimde sevgi saçağın
Oynaşır kalbimde duygu köçeğin
Olurum yanında ateş böceğin
Pervaneler gibi pır pır dönerim.
Sevgiler daimdir, geçmez bir anda
Ömürlerse biter, erir zamanda
Muhabbetse sürer, iki cihanda
Sen varsan yaşar, yoksan sönerim.
Evimin süsüsün, bahçemin gülü
Gönlümün neşesi, aşkın sembolü
Yuvamın dumanı, ateşi, külü
Sende ısınırım, sende donarım.
Davul çalsa, sanki bana saz gelir
Baklava börekler bana az gelir
En tatlı şekerler bana tuz gelir
Peteğimsin benim, sana konarım.
Baharım, güneşim, serin gölgemsin
Malım, mülküm, tapum, yerim, ülkemsin
Karımsın, canımsın, bitmez ilkemsin
En büyük eserim, sensin hünerim.
Necati, şekilci değildir, asla
Sen benim sevgimi ben’le kıyasla
Sana bir şey olsa, ağlarım yasla
Sende kavrulurum, sende yanarım, 87

SADECE BEN MİYİM?
Ozanlar meclisinde atışma
Sadece ben miyim, kafadan hasta (!)
Sen de klinikte bakılmalısın.
Hastaymışım ben, çorbası tasta (!)
Asıl sen zincire takılmalısın!

Türlü düşünceler vardır, yazarda
Sergiler fikrini, satar pazarda
Sırık bulunmazsa, eğer hızarda
Kazık diye yere çakılmalısın!

Acıyıp bırakmam, tuttum yakayı
Görmedim sen gibi güdük sıpayı
Bir kere elime aldım, sopayı
Tekme tokat, sille; kakılmalısın!

Sabrımı denedim, bekledim seni
Her gün, el içinde akladım, seni
Ne olur ne olmaz, sakladım seni
Yanan kor ateşte yakılmalısın!

Necati’yim yeter, bakmam haline
Selân verilse de gelmem ölüne
Çözülmez kelepçe takıp eline
Tez elden, zindana sokulmalısın,
Tekme tokat sille kakılmalısın!
88
YAŞIMI SORMAYIN YAŞAMADIMKİ

Hayat yükü ağır geldi, sırtıma
Şöyle dolu dizgin koşamadım ki!
Zarar verdi dostlar, pılı pırtıma
Kendimi bir türlü aşamadım ki!
Mevlam, nimetini verip, donatmış
Her derdin içine, dermanı katmış
Sanki; ‘Gülme! ’ diye beni yaratmış
Keyfimce haykırıp, coşamadım ki!
Gönül ister; gezip tozup, turlaya
Coşkun pınar gibi akıp, harlaya
Ayrıkla bıtırak girdi, tarlaya
Toprağı elimle eşemedim ki!
Acım sığmaz oldu, gönül bendime
Yenik düştüm yine, kendi fendime
“Suçum neydi? ” diye sordum, kendime
Cami duvarına işemedim ki!
Her gece, sabahı çekip, bekledim
Üst üste kaç kere düğüm ekledim
Yaşın ellisinde artık tekledim
Seller gibi bir gün taşamadım ki!
Sürüler, ekine girip, yediler
Dava açtım: “Suçlu sensin! ” dediler
‘Çit yok’ diye, bana ceza verdiler,
Şaşırmak istedim, şaşamadım ki!
Necati yaşarken kaldı, hep zorda
Gel git, sefer ettim, Niğde’yle Bor’da
Ömür heder oldu; şurada burda
Yaşımı sormayın, yaşamadım ki!
Keyfimce haykırıp coşamadım ki! 89

HOŞ GELDİN KUTSAL YOLCU

Arkadaşım Hayri Yılmaz’ın şahsında
bütün hacılara…

Mübarek topraklar aldı, götürdü
Günah defterini sattın da geldin.
Bizi de hasretlik deldi bitirdi
Biri bine ekleyip, kattın da geldin.

Beytullah’ı, kendi gözünle gördün
Elini uzattın, libasa sürdün
Mina’da şeytanı, gözünden vurdun
Eteğinden taşı attın da geldin.

Ağladın, Kâbe’yi tavaf ederken
Yorulmadın asla, Say’da giderken
Heyecanlar duydun, borcun öderken
Rahmet deryasına battın da geldin.

Cennet elbisesi, ehram giyince
Semalar inledi: “Lebbeyk! ” deyince
Dualar okudun, inceden ince
Arafat’ta tövbeni ettin de geldin

Allah’ın aşkıyla kurbanı kestin
Namazını kıldın, ibadet kastın
Tüm günahlarını duvara astın
Sağlıkla, sıhhatle gittin de geldin.

90


Peygamber yurdunda gezdin, günlerce
Nefsini öldürdün, ezdin günlerce
İblise çukurlar kazdın günlerce
Mekke, Medine’de yattın da geldin.

Ebubekir-i Sıdık yol verdi sana
Ömer, Ali, Osman kol gerdi sana
Hazreti Muhammet el verdi sana
Ebabiller gibi öttün de geldin.

Pekiştirdin, zaten güzel huyunu
Doldurdun kevserle derin kuyunu
İsmail markalı zem-zem suyunu
Avuçlar dolusu içtin de geldin.

Yeni doğmuş, taze can, kan gibisin
Özgürlüğe koşan vatan gibisin
İrem bağlarında sultan gibisin
Bütün zevklerini tattın da geldin.

Necati der, bir gün ben de gideyim
Eşim ile vakfe, tavaf edeyim
Vurgun yemiş dalgıç, depremzedeyim.
Sen Hac’da eriyip, bittin de geldin.
Eteğinden taşı attın da geldin.

91

DÜNYAYI TERKEDERKEN

Kalıcı mı geldin, sen bu âleme?
Her şeyi terk eder, sen de gidersin.
Mürekkebin biter, yetmez kaleme
Bitişi fark eder, sen de gidersin.

Nerde çirkef oyun varsa, oynadın
Bulgur gibi fıkır fıkır kaynadın
Yetim, yoksul hakkı yiyip, çiğnedin
Kendini gark eder, sen de gidersin.

Hırs aldı götürdü, kazanç peşine
Aldırmadın sen de üçü, beşine
Bir baktın; gelmişsin, altmış yaşına
Kötüden çark eder, sen de gidersin.

Firene basmadan gittin, hep gazla
Fasıla vermeden yaşadın, hızla
Ömrünce dans ettin, kadınla kızla
Finalde raks eder, sen de gidersin.

Günahlar yükseldi, dağı aşırdın
“Yapma! ” deseler de sütü taşırdın
Tarif etseler de yönü şaşırdın
Garbını şark eder, sen de gidersin.

92


Kimler gitmedi ki; sen de kalasın
Kim fani değil ki; sen de olasın
Yatalak olursan, başa belâsın (!)
İğneyi zerk eder, sen de gidersin.

Bütün zevkler geçer, gelince vakit
Dolar vade; biter, yaşamla akit
Artık fayda etmez; çek, senet, nakit
Mezarı bark eder, sen de gidersin.

Son duraktır cami, selâ zabıttır
Götürülen, üç beş metre kaputtur
Son model araba; artık tabuttur
Dünyaya park eder, sen de gidersin.

Necati baki mi, böyle söylersin?
Kendin söyler, dinler, gönül eğlersin
Azrail gelince, acep neylersin?
Kafana dank eder, sen de gidersin.

93

BÜSTÜ DİKİLİR

Neresine baksan, bozuk düzenin
Eni, boyu tel tel olmuş, sökülür.
Farkı yoktur; cahil, okur, yazanın
İplik çeksen, yirmi yama dökülür.
Eski dostluklar yok, kopmuş filimler
Modadır yağcılık, balım, gülümler
Menfaat uğruna atar çalımlar
İyilikler bile başa kakılır.
Rüşvet; almış gitmiş, alttan en üste
Çömezler söz söyler, çıraklar usta
İsraf önde gider, her bir hususta
Millet kesesinden kına yakılır.
Garip, yine garip, inler derinden
Emanet gelinlik almış birinden
Konuşmaz kimseye, susar arından
Zengine, taşınmaz altın takılır.
Kirli eller bile öpülür candan
Konuşur devamlı; rütbeden, sandan
Entelekt modanın müziği fondan
Yeter ki caz olsun, ona bakılır.
Necati uyar mı böyle düzene?
Kıvırtmaz sözünü, demez: “Bize ne? ”
Örf, adet, gelenek; bozan bozana
Olursa eyyamcı, büstü dikilir.

94

ÇOBAN

Daha şafak söker sökmez
Çarık çorap çeker çoban
Köyde horoz öter ötmez
Kepeneği giyer çoban.

Soğuk demez, sıcak demez
Gereğinde yemek yemez
Köyde kimseye benzemez
Sürülerin güder çoban.

Dağlarında ovasında
“Akça Kavak Yaylası” nda
Ahırında, tavlasında
Ata binip, sürer çoban.

“Çaylaklı Tepe” ardından
Gün doğarken geçer çoban
Kardan soğuk Yurt Mar’ından
Doyasıya içer çoban

95


“İnönü’yü, Horata’yı”
Rüyasında görür çoban
Sürülerinin yolunda
Gerekirse, ölür çoban.

Yün eğirir, elde kirman
Ayaklarda kalmaz derman
Dağlar onun, ferman ferman
Türkü söyler, gezer çoban.

Cuma Mâr’ı kırk göz akar
Suyun gözü ordan çıkar
Köy kızları allık takar
Çaktırmadan süzer çoban.

Çoban ki; dağların kurdu
Kim bilir, kaç kurdu vurdu?
Dağlar, onun anayurdu
Çekmez tasa keder çoban
Ne çileler çeker çoban?

96
KÖYÜM ÇALTILAR

Dağ ile ormanı kardeş tutmuşsun
Ovana, yukardan bakar, yatarsın.
Zümrüt renklerinden, yeşil yutmuşsun
Ne güzeldir benim köyüm, Çaltılar!
Cuma Pınarı’ndan, kırk çeşmen akar
Gelenler, suyunda el, ayak yıkar
İlk defa görenler, şaşkınca bakar
Ne güzeldir benim köyüm, Çaltılar!
İnönü, Horata, Akçakavak’tan
Değirmen Boğazı’n seyret, uzaktan
Anlamaz köylümüz; nifak, tuzaktan
Ne güzeldir benim köyüm, Çaltılar!
Ovasında höyük vardır, uzanır
İnsanları, helâl lokma kazanır
Dört yanı, tarifsiz süsle bezenir
Ne güzeldir benim köyüm, Çaltılar!
Ova, Bağ Mâr’ını, Güzel Beyim’i
İnci gerdan gibi akan çayımı
Unutmam akrabam, emmim, dayımı
Ne güzeldir benim köyüm, Çaltılar!
Çocukluğum sende geçti, büyüdüm
Her bir yerin, karış karış yürüdüm
Senden ayrılırken, ayak sürüdüm
Ne güzeldir benim köyüm, Çaltılar!
Babam Durmuş Ali, Murat’tır dedem
Anam Emine’dir, Zühre’dir nenem
Necati’yim, nasıl tarifler edem
Ne güzeldir benim köyüm, Çaltılar!
97

CENNET ANTALYA’M

Bahar yılda bir gelir, birkaç ay derler yalan
Antalya’dan her saat bir bahardır fışkıran
(Anonim)
Turizmin başkenti, antik esersin
Güneş, sende doğar, batar, Antalya’m.
Manzaranla inan nefes kesersin
Bütün kalpler sende atar, Antalya’m!
Şırıl şırıl akan pınarlar kaynar
Kurşunlu, Düden’de şelalen çağlar
Avcıların senden kazançlar sağlar
Denizinde balık tutar, Antalya’m!
Portakal, mandalin sende yetişir
Geyikbayırı’nda keklik ötüşür
Tarih, deniz, güneş sende bitişir
Rakibini yalar, yutar, Antalya’m!
Plâjlarda güzellerin yüzüyor
Dağlarında tavşan, tilki geziyor
Ressamlar oturmuş, resim çiziyor
Türlü rengi renge katar, Antalya’m!
Camileri vardır, ezan okunur
Köylerinde halı, kilim dokunur
Yivli Minare’yle kolye takınır
Medeniyet, sende yatar, Antalya’m!
Beş yıldız oteller, sayısız koylar
Misafir ağırlar, adamcıl köyler
Ozanları, yanık türküler söyler
Ellerinde sazla gitar, Antalya’m!

98
Yetmiş iki millet konar, dalına
Doğmuşum, ölürüm senin yoluna
Tüm yönetenlerin vebal boynuna
Sevmeyenler olsun beter, Antalya’m!
Manavgat, Finike, Demre, Elmalı
Kaş, Kalkan’da mola verip, durmalı
Yollar yokuş, viraj; tedbir almalı
Bütün gözler bizde radar, Antalya’m!
Kıskanır şehirler, sana özenir
Ormanların zümrüt yeşil bezenir
Müstahsilin eker, diker, kazanır
Çeşit sebze, meyve satar, Antalya’m!
Göç alır, vermezsin, para basarsın
“Güzel! ” demek söz mü, akla zararsın
Serbest bölgenle sen, milli pazarsın
Uzanan her eli tutar, Antalya’m!
Turistler severler seni, sayarlar
Tünektepe’de bir güzel doyarlar
Saklıkent’te spor yapıp, kayarlar
Parkın, bağın, bahçen yeter, Antalya’m!
Necati der, seni nasıl öveyim?
Can feda: “Uğrumda öl! ” de, öleyim
Ölene dek yalnız seni seveyim
Özlemin burnumda tüter, Antalya’m!
Sevmeyenler olsun beter, Antalya’m!

99
KUTSAL DUYGU

Bütün sırların gizlendiği
Hatıraların özlendiği
Aşkların açılıp, söylendiği
Duyguların, dilim dilim dilinip
Açılıp, serilip, kurutulduğu
Küfürlerin bile
Onun için yutulduğu
Kavgaların unutulduğu
Bir duygu var, tanırım
Kutsallığına inanırım.
Sohbetin harmanlaştığı
Gönüllerin anlaştığı
Hastalığın, sağlığın
Tanıştığı, sarmaştığı
Elin ele
Dilin dile dolaştığı
Bir duygu var, tanırım
Kutsallığına inanırım.
Bazen, asırlık bir çınar altında
Bazen bir gecekondu
Bazen de bir apartman katında
İkizler gibi doğan, aynı batında
Bir duygu var, tanırım
Kutsallığına inanırım.
Çocukken doğan
Yolculukta büyüyen
Sofrada olgunlaşan

100

Askerde kutsallaşan
Alışverişte
Yapılan her işte
Pazardan, mezara uzayan
Bir duygu var, tanırım
Kutsallığına inanırım.
Şiirlerin soylaştığı
Türkülerin söyleştiği
Sazda telin oynaştığı
Sevginin uç noktası
Bağlılık ve ihanetin
Vazgeçilmez kuluçkası
Bir duygu var, tanırım
Kutsallığına inanırım.
Anadan, yardan da öte
Allah’ın insanlara verdiği
En büyük hediye.
Bir duygu var, tanırım
Kutsallığına inanırım.
Arkadaş, arkadaşlık, arkadaşım
Benim canım sırdaşım!

101
ÖLÜMLERDEN ÖLÜM DEĞİLDİ

Durmuşali babamdı
Adam gibi adamdı.

Efeler diyarı
Ege’liyim.
İzmirli Murat Çavuş oğlu
Durmuş Ali’yim
Çaltılar, Fethiyeliyim.
Henüz, çocukluğumun başındayım
Beş altı yaşındayım.
Cuma Yanı, Çay Kenarı
Karataş mevkiinde
Şoseden çaya uzayan koca tarlada
Çift sürüyorduk.
Yorulmuştu, Koc’arapla sarı öküz
Dönüm başında dinleniyorduk.
Babam
Ciğer kırmızısı yanan tütünü
Başparmağı ile bastırıyor
Bir taraftan da çekiyordu
Pipoyla tütün içiyordu.
Gün;
Bir buçuk urgan boyu ya var, ya yok
Yükselmişti.
Gölgeler, batı istikametinde
Oldukça ilerlemişti.
Bir ara bir ses duyuldu
Bizim köyün minaresinden.
İmam, selâ veriyordu
Tanımıştık sesinden. 102
Sanki bugün
Selâ daha derindi
Bir garipti
İçtendi, acıklıydı.
Dağlar arasında yankılanıyor
Ovada yayılıyor
Ağaçlarda saklanıyordu.
Babam:”Birisi ölmüş galiba
Ben, köye kadar gidip, geleyim
Kimmiş acaba
Sana da haber getireyim.” dedi, gitti.
Gitti gitmesine de
Bir türlü gelmez.
Gelenlerse;
Komşu köylerden bile
Minareden yükselen
İnleyen selâlar
Dağları kaplayan ağıtlardı.
Köyler ağlıyordu…
Meraklanmıştım
Ben de köye gidecektim ama
Öküzler boyundurukta
Karasabana bağlıydılar.
Bir sakatlık çıkarsa
Babama, ne diyecek, n’edecektim?
Bir vakit sonra geldi, babam
Gözleri kan çanağı
Sesi, hüngür hüngürdü
Kaşları dikelmiş
Sanki saçları daha gürdü
Sürünür gibi geliyordu
Adeta feryat ediyordu.
Ona doğru koştum: 103
“Ne oldu baba? ” diye sordum.
Diz çöktü yanıma
Kara, kapkara toprağa
Tutundu karasabanın kulpuna:
“Atatürk ölmüş, oğlum.” dedi
Başladı ağlamaya
Ağlarken anlatmaya:
“O, benim her şeyimdi, oğlum!
Onun askeriydim
Dokuz sene devamlı neferiydim.
O var diye, yarım gün
Ne askerden kaçtım
Ne de bir an ölümden.
Savaşacağım diye
Ayrı düştüm
Çoluk çocuk, köyümden.
Onunla dökmüştük, düşmanı denize
Kocatepe, Tınaz Tepe, Kalecik Sivrisi’nde
Cephenin ilerisinde, gerisinde
Ciğerimin soluduğu her nefesinde
Onunla beraberdik.
Birlikte siperlerde göğüs gerdik
Çiğiltepe’de, elli manga askerle
Albay Reşat’ı bile şehit verdik.
O ne derse olur,
Ölümlere giderdik:”Ordular!
İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri! ” emrini
Bizzat, kulaklarımla duydum
Onun emriyle, düşman kaçmasın diye
Afyon Köprüsü’nü uçurdum.
Cumhuriyet, onunla doğdu
Vatanı kurtaran da 104


Yaşatan da oydu.
“Şimdi artık yok, öldü! ” diyorlar.
Evet, Birinci Cihan ve İstiklâl Savaşı’nın
Yirmi bir yaralı gazisi
Atatürk’ün askeri, neferi
Savaşın kurdu, mazisi
İzmirli Murat Çavuş ağlıyordu
Ben de ağlıyordum.
İnanın; Koc’arapla sarı öküzün bile
Gözlerinden yaşlar damlıyordu.
Sade onlar mı?
Dağlar taşlar
Kurtlar kuşlar bile ağlıyordu.
Atamız, Atatürk’ümüz ölmüştü.
Sonradan öğrendim ki
Kasım’ın onu, saatin dokuzu
Dakika beş geçiyordu.
Güneşin
Bir buçuk urgan boyu yükselişi
Saat, dokuzu beş geçe’yi gösteriyordu.

Bu, ölümlerden bir ölüm değildi!
Çünkü bir milletin boynunu büktü
Belini eğdi.
Allah, Devlete, Millete zeval vermesin!
Toprağında rahat uyu, Ata’m!
Allah Rahmet eylesin! 105
GELME ÜSTÜME!
Ozanlar meclisinde atışma

Bir dinle sözümü, densiz kardeşim!
Bacağından tutup, sallarım seni.
Mektup gitmez ise sensiz, kardeşim
Yalar yapıştırır, pullarım seni.
Cılız görünsem de inanma sakın!
Kuşan silahını, giyinip, takın
Ecelin elimde, ölümün yakın
Aldatmasın, benim hallarım seni.
Boyun ne, posun ne? Alır yıkarım
Pazarda bir pula seni satarım
Ayağına küflü çivi çakarım
Topal eşek eder nallarım, seni.
Cenk meydanlarında gelinmez naza
Savaş, hiç benzemez; eğlence, saza
Vitesi beşleyip, basarım gaza
Dik yokuşta bile sollarım seni.
Başında tüy yoktur, dökülmüş saçın
Nasibin kapalı, gün görmez başın
Ağzın süt kokuyor, sübyandır yaşın
Tuzlayıp, yıkayıp, ballarım seni.
Çok ileri gitme, sıkma canımı
Attırma tepemi, bozma kanımı
Yoldan çıkarırsan din, imanımı
Öteki dünyaya yollarım seni.
Necat’ım, gör işte gerçek yüzümü
Sakınmam kimseden asla, sözümü
Parçalasan beni, oysan gözümü
Yılan gibi sıkar,kollarım, seni
Öteki dünyaya yollarım seni! 106

RESMİNİ GÖRSE, SEVİNİR

Garibin defteri dürük, ezelden
Biri hatırını sorsa, sevinir.
Memleketten haber gelse, tez elden
Sevdiğinden mektup varsa, sevinir.

Evi barkı çökmüş, gönlü virane
Sağa sola döner, deli divane
El güler, o bakar, kalır bigane
Gaz’tede resmini görse, sevinir.

Dertler duman duman, havada uçar
Ne zaman tuttuysa, elinden kaçar
Fakirlik ayrı dert; kalmış naçar
Zengin; fitre, zekât verse, sevinir.

Hatırlamaz olmuş, aslı nereli
Gitmek istese de, önü gereli
Ayrılmış yarinden, kalbi yaralı
Biri, yarasını sarsa, sevinir.

“Uyma! ” diye kaçmış, düşman şerrinden
Koca koca taşlar düşmüş, yerinden
Bir usta çıksa da şöyle derinden
Yıkık duvarını örse, sevinir.

Necatim, gurbetlik tak etti cana
Yetti bu hasretlik, güzel canana
Yalvarır duada tek Yaradan’a
“Defteri dür de gel! ” derse, sevinir. 107

DİZİLER

Bir dizi rüzgârı eser, evlerde
İçimize girer, sızar, diziler
Sade evlerde mi? Gezer, her yerde
Ahlak, edep koymaz, bozar diziler.
Ne ararsan var da; ar, namus yoktur
Çirkeflik adına ne varsa, çoktur
Nerden tutarsan tut, b.k oğlu b.ktur.
Toptan, kuyumuzu kazar, diziler.
Tüfek, mermi, silah; ne ararsan var
Sanki aramızda gezer, canavar
Yer altı filminde finali oynar
‘Kurtlar Vadisi’nde azar, diziler.
Aşk, şehvet, ihanet oynar, durmadan
Katil niyetlenmiş, dönmez vurmadan
Dedektif, bırakıp gitmez, sormadan
Değdirdi millete nazar, diziler.
‘Kınalı Kar’da; Ferhat yollara düşer
‘Acı Hayat’ta kız, dillere düşer
Koç Miroğlu Yusuf, ellere düşer
Reklamlar girince, uzar diziler
Duygusal milletiz, duygulanırız
“Acep n’oldu? ” diye kaygılanırız
Suçlunun yerine sorgulanırız
Bazen de ağlatıp, üzer, diziler.
Necati, kumanda oynar elinde
Çeşit mânâ arar, dizi dilinde
Yakarız, yanarız onun külünde
Bazen de gerçeği yazar, diziler. 108

ISLAK KIZ

Bardaktan boşanırcasına
Yağıyordu yağmur
Yıkmıştı koca okul duvarını…
Selle gelen çamur;
Değil suları,
Kafaları bile bulandırmıştı.
Koltuğuna sıkıştırdığı kitaplar
Sanki hamur olmuştu.
İliğine kadar ıslanmış
Soluk soluğa koştuğu halde
Okula geç kalmıştı.
Mevsim kış
Hava soğuktu.
Kapıda karşıladım onu
Gözler nemli,
Sesi boğuk boğuktu.
Aldım içeri odaya
Öyle titriyordu ki
Neredeyse yapışacaktı sobaya:
”Otobüse yetişemedin mi?
Niye böyle ıslandın? ” diye sordum
Keşke sormaz olaydım
Kahroldum, mahvoldum!

“Daha önce, deniz kenarında
Tahtadan, çardak evlerine misafir olup
Çaylarını içmiştim.” dedim, içimden 109
“Sahilde oba… Ne güzel! ” diye imrenmiştim.
Taa o zamandan, yazdan biliyorum
Öksüzdüler
Dört kardeş, bir baba…
Anadan yetimdiler.
“Neyse, şimdi obadan taşınmış
Evinizdesiniz,
İnşallah keyfinizdesiniz.” dedim.
Dedi: “Bizim evimiz yok ki! ”
Şaşırmıştım: “Nasıl olur?
Sizin, denize sıfır obanız
Üç oda, bir salonunuz var.” dedim:
“O oba bizim değildi.
Bir de şimdi kış geldi
Obanın naylonları yer yer yırtıldı
Rüzgârdan, iki direği de yıkıldı.
Bazen altından dalga geçiyor
Üstünden rüzgâr esiyor.
Akşamsa, uzak komşulara
Isınmak için gidiyoruz
Gece, geç vakitlerde geliyoruz
Üşümeyelim, donmayalım diye.
Hepimiz bir yatakta
Sarılıp, yatıyoruz birbirimize.” dedi.

Hiç aklımdan gitmez
Çocuğun ıslandığı gece
Yani bir gün önce
Üst üste üç talaş kovası yakmıştım, sobada
Hâlâ soğuktu
Isı yoktu odada.
İçim titredi! 110
Donup kalmıştım:
“Eee? ” dedim, devamla anlattı:
“Babam gündelikçi
Amelelik yapıyor.
Bir oğlaklı keçimiz var
Küçük kardeşim ona bakıyor
Babam da sütünü sağıyor.
Bazen aç açına yatarız
Buna rağmen, namazımızı kılar
Orucumuzu tutarız.
Bazen komşular acırlar
Yemek getirirler
Ya da yemeğe çağırırlar.”
Ve anlattı, anlattı, anlattı…
Beni de hüngür hüngür ağlattı.
Üstelik, okulun en çalışkan
Hanımefendi öğrencisiydi
Çalışkan ve erdemde üsttü
Tabiri caizse, benim gözümde
Dikilecek büsttü…

Koştum kaymakama
Yerinde keşif yaptırdım.
Yazdılar, çizdiler
Fakir olduklarına dair
Tutanak tutturdum
Dediler:
“Ablasına bir dikiş makinesi verebiliriz.”
Sordum, kaymakam beye:
“Bu dikiş makinesi karın doyurur mu
Kardan kıştan, soğuktan kayırır mı? ” diye:
“Elimizden bu gelir 111
Başka çaremiz yoktur
Birkaç da üst baş veririz, hediye.”
Dellenmiştim!
Odun desem
Kömür desem
Sobayı nereye kuracaklardı?
Nerede oturup
Nerede kalacak
Nerede duracaklardı?
Nihayetinde
Deniz kenarında
Bir çardak, bir oba…
Yıkılması muhtemeldi
Uyanıkken ya da uykuda.

Vardım, kazanın en zenginine
İsmiyle meşhur ağasına.
Ovada
Beş yüz dönüm portakal bahçesi
Hanları, hamamları
Evleri, apartmanları
Sıra sıra dükkânları vardı.
Anlattım durumu:
“Bu fakir aileye
İki yüz elli metre
Yer ver ödüncüne
Varsın sizde kalsın tapusu
Bunların da olsun
Kilitlenecek bir kapısı
İki oda bir mutfak
Briketten bir ev
Derelim, çatalım 112
Evi de biz yapalım
Fakirleri bu ayazdan kurtaralım.
Ne verirsen elinle
O gider seninle
Öteki dünyada
Bir ev de senin olur
İnsanın yaptığı yanında kalır.”
Dedim de demesine
İnanın, emanet de olsa
İki yüz elli metrecik bir yeri alamadım
Koparamadım:
“Öyleyse, biraz maddi yardım
Ne bileyim, biraz üst baş
Biraz da para…” diye yalvardım
Para yerine akıl verdi:
“Bak hoca! ” dedi:
“Ben bu dünyada
Kime iyilik yaptımsa
Altında kalıp
Kötülük gördüm
Hep başıma çorap ördüm.
Yer verirsin, çıkmazlar
İlerde seni bile takmazlar.
Sen kendi işine bak
Allah’ın acımadığına
Sen niye acıyorsun?
Bırak, kalsınlar çıplak…” dedi
Kendi aklınca nasihat verdi.

O gün, insanlığımdan
Onun adına utanmıştım
Şok olmuştum 113
İkinci kez donup kalmıştım.
Benim de yoktu çarem
Kısaca, onların dertlerine
Ben de olamadım merhem.
Oysa öteki dünyada
Peygamberimiz, fakirin avukatı olacak
Zengin de fakirin etrafında
Yalvaran bakışlarla dolanacak
Fakirse, ona bakmayacak
Diyecek ki Resul’e:
“Soruver, Ya Resulallah!
Dünyadayken ona
Dünyalık için varmıştım da,
Eliyle itiverdi
Ayağıyla tepiverdi.” diyecek.

O sene çocuğun
Sadece ders kitaplarını aldım
Kendim kapladım
Etiketlerini yapıştırıp
Üstüne de
‘İmam Hatip Lisesi
Son sınıf talebesi
Şükran Çetiz yazdım.

Bilmiyorum, şimdi nerde
Mutlaka bir yerde…
Okumuştur;
Bulmuştur bir makam
Belki de vicdanlı bir kaymakam…
Otobüse binmek için
İki kilometre yol yürüdüğünü 114
Ne zor şartlarda büyüdüğünü
Geçmişini, fakirliğini unutmamış
Ve umarım
Asla utanmamıştır.

Duydum ki; kazanın ağası
Hakk’ın rahmetine kavuşmuş
Gömmüşler iki metrekareye
Beş yüz dönüm bahçe
Bir o kadar da servet
Kalıvermiş geriye.
Bilmiyorum,
Öteki dünyada bir evi var mı
Bu kadar varlık
İki metrekareye sığar mı?
Şaşaa ve tantanası sürüyor mu
Orada da son model arabası
Teklemeden yürüyor mu?
Dünyada olduğu gibi
Öbür dünyada da işleri
Tıkırında gidiyor mu?

Bense hâlâ
O sağanak yağışta
O amansız kışta
Tepeden tırnağa ıslanmış
Soğuktan titreyen, donmuş
Islak kız
Şükran’ı düşünüyorum.
İnanın, bu olay aklıma geldikçe
Yaz günü bile,
Üşüyor, üşüyorum… 115

ÖĞRETMENDEN ÖĞRENCİYE

Neşem, sevgim artar sizde
Mutluyum hep, dersinizde
Sevseniz, sevmeseniz de
Ben, sizleri seviyorum.
Ayrı ayrı sevdim sizi
Sevgim bildim sevginizi
Kaçırsam da keyfinizi
Ben, sizleri seviyorum.
Yorgunluğum, sizde biter
Aşk ateşi, durmaz tüter
Yalancıysam, olam beter
Ben, sizleri seviyorum.
Hababamlık yapsanız da
Ufak tefek sapsanız da
Beni ele satsanız da
Ben, sizleri seviyorum.
Sizin gibi, sizden geldim
İlk sevgimi size verdim
Bu sevgiyi zorla derdim
Ben, sizleri seviyorum.
Ben bunları neden yazdım?
Belki yine sizi üzdüm
Hepinizi tek tek süzdüm
Ben, sizleri seviyorum.
Necati’yim, söyletmeyin
Dertlerimi dert etmeyin
Siz, sevgiyi benimseyin!
Ben, sizleri seviyorum.
116
NAMAZDA

İslâm’ın şartında namaz ikinci
Her türlü kötülük biter, namazda.
İbadet dilinde olur, birinci
Kalp: “Allah, Allah…” der, atar, namazda.
Kımıldar dudaklar, söyleşir, bir bir
Yalvaran gönüller titeşir, tir tir
Konuşur ağız dil, getirir tekbir
İblis çalışamaz, yatar, namazda.
Bir ben,bir de Allah olur fikirde
Gönüller duada, diller zikirde
Akılsa mezarda, Münker Nekir’de
Mü’min kötülüğü satar, namazda.
Huşu içindedir kul, nöbetinde
Azalır kötülük, zul adedinde
Teslim olur insan, ibadetinde
Keseye hayırlar katar, namazda.
Müslüman silahlı, vurur gözünden
‘Topal şeytan’; olur bizar, dizinden
Ayetler okunur, Kur’an cüzünden
Şerler iflas eder, batar, namazda.
Peygamber-i Zişan divanda hazır
Melekler tanıktır, İlyas’la Hızır
Cıvıl cıvıl sesler, beynimde huzur
Cennet bülbülleri öter, namazda.
Necati kul oldu, Yek Tanrı’sına
Yakınır, tapınır, Tek Tanrı’sına
Günahtan sığınır, Hak Tanrı’sına
Yatar kalkar, dilek tutar namazda,
Keseye hayırlar katar namazda. 117

KANAYAN YARA

Yanlış giden bir şey olmasın diye
Hesabını tuttum, sağladım geldim.
Pas bağlayıp, rengi solmasın diye
Gönlümün çarkını yağladım geldim.

Haberler beklerim, dünden yarından
Umudumu kestim, zarar kârından
Güzün yağmurundan, kışın karından
Coşkun sular gibi çağladım geldim.

Vadesi bir türlü dolmadı, aşkın
Yükledim kalbime, almadı aşkın
Saklısı gizlisi kalmadı, aşkın
Herkesin içinde ağladım geldim.

Sağır Sultan bile duydu, çağrımı
Aşkın yükü ezer geçer bağrımı
Lokman ilaç yazsa, kesmez ağrımı
Cesedi tabuta bağladım geldim

Necati sözünün eridir, dönmez
Ufak bir rüzgarla ateşi sönmez
Ağarmış saçları, yarası dinmez
Kızgın şişle basıp, dağladım geldim. 118

ÇAKIL TAŞLARI

Türlü rengi, renge katmış Yaradan
Oynaşır denizde, çakıl taşları
Hiçbir yaratılış olmaz sıradan
Kaynaşır denizde, çakıl taşları.

Yunus heybesinde alıçlar gibi
Şerefle çarpışan kılıçlar gibi
Dip vurgunu yemiş dalgıçlar gibi
Ağlaşır denizde, çakıl taşları.

Yüce Mevlâ’sına şükür eder de
Alem-i Berzah’ı fikir eder de
Doksan dokuz ismi zikir eder de
Çağlaşır denizde, çakıl taşları.

Sürünür, inleşir, en dipte yüzer
Kırk bin düğüm olsa, anında çözer
Sahil şeridinde el ele gezer
Bağlaşır denizde, çakıl taşları.

Tuzlu tuzsuz içer, atar narayı
Varoluş sırrıyla yapar sarayı
Koca dalgalarla döver, karayı
Dağlaşır denizde, çakıl taşları.

Necati söylerken nazar etmesin
Balıklarla, enfes dansı bitmesin
Rütbeler içinde yitip gitmesin
Soylaşır denizde, çakıl taşları. 119
ŞİŞEDEKİ ŞEYTAN

İçki denen meret aklımı aldı
Uyarım Şeytana, kızar dururum
Her türlü hastalık kapımı çaldı
Ayarım bozuldu gezer dururum.

Nerdeyse olmuşum, her iki gözden
Yalan dolan; çok şey koparır özden
Erkek olan dönmez verdiği sözden
Cayarım sözümden, mızar durum.

Kazancım asgari, hem de fakirim
Mayhane, çayhane kilim dokurum
Şişenin dibine vurur şakırım
Dayarım ağzıma, sızar dururum.

İçince renklenir, güya hülyalar
Sanki benim olur, bütün dünyalar
Gel-git Kepezaltı, Hanya- Konya’lar
Kayarım düz yolda, tozar dururum.

Keyifler güzeldi, balık tavada
Bir baktım kalkınca; başım kayada
Karanlık gecede, açık havada
Sayarım yıldızı, süzer dururum.

Necati, içmeden olmuşum bi-zar
Kıbrıs’a yol olur, yediğim azar
Günahlarım burdan, Ahret’e uzar
Oyarım toprağı, kazar dururum
Zamansız giderim, mezar olurum. 120

VARMIŞ KADERDE

Hazır dert çektiğim yetmezmiş gibi
Rol almak da varmış, bizim kaderde
Gönderdiğim mektup, gitmezmiş gibi
Pul olmak da varmış,bizim kaderde.
Mera olmayınca ovaya sarktık
Sürüler bostana dalınca korktuk
Koyun bulamayınca keçiyi kırktık
Kıl olmak da varmış, bizim kaderde.
Yangın çıktı bizim uluca Köy’de
Hiçbir şey kalmadı, ağada beyde
Keçe, kilim, halı yanınca evde
Çul olmak da varmış, bizim kaderde.
Şehre göçtük mecbur çalışmak için
El içine biz de karışmak için
Yarışıp, menzile erişmek için
Kul olmak da varmış,bizim kaderde.
Evlendik; bir türlü maya tutmadı
Geçimler bozuldu iyi gitmedi
Ne yaptık, ne ettik, çare etmedi
Dul olmak da varmış, bizim kaderde.
Felaket ayırmaz sağ ile solu
Meyveleri vurdu tipiyle dolu
Sel baskını yıktı köprüyle yolu
Yol olmak da varmış, bizim kaderde.
Necati, maç için stada gitti
Rakip tribünde yerini tuttu
Takım gol atınca, hayatı bitti
Gol olmak da varmış bizim kaderde. 121
YAKAR GEÇERİM

Sanmayın bitmişim, daha diriyim
Yıldırımlar gibi çakar geçerim.
Deliyim doluyum, sözün eriyim
Taşkın sular gibi akar geçerim.
İnancım büyüktür, yüceden yüce
Şefkat ve merhamet, dilimde hece
Kusuru görmede, olurum gece
İncitmeden, şöyle bakar geçerim.
Sevgi ibadettir, sevebilene
Engeller vız gelir, gelebilene
Vatan sevgisiyle ölebilene
Şehitlik çelengi takar geçerim.
Emaneti emir, büyük Ata’nın
Yeri yoktur bende, keyif çatanın
Yabana, teklifsiz toprak satanın
Gözüne parmağı sokar geçerim.
“Dava kutsal! ” deyip, sahip olana
Gözü gönlü vatan aşkı dolana
Uğrunda ölmeye değer bulana
Misk-i amber olup, kokar geçerim.
Atalar mirası, bu kutsal ülke
Haince bakamaz kimse, bu mülke
Dökerim başına ateşten helke
Sülâlesin toptan yakar geçerim.
Necati’yim, sevgim mezara kadar
Sanmayın; gidecek, pazara kadar
Ancak değiştirir, kazayla kader
Gösterir tevazu, vakar; geçerim.
Misk-i amber olup kokar geçerim.
122
AKILLI DELİ
Arkadaşım Dilaver Can’a
Delilik rütbedir, alıp satılmaz
Tamam kabulüm, benden delisin
Bir hatadan insan, çöpe atılmaz
Bazen bir kasırga, öfke selisin.
Oryantal, kaypaklık değildir huyun
Sevgi denizinden, derindir kuyun
Depreme ne gerek, kırıktır fayın
El ne derse desin, sözün erisin.
Çalışır, yarışır, önde gidersin
Matematikte sen, şaşmaz lidersin
Fakir fukaraya yardım edersin
Kudret kervanında petek, arısın.
Bazen kaçıverir denge, ayarın
Çivi tutmaz tahtan, ne de duvarın
Virüslenir bazen bilgisayarın
Okulun sayılı, başı kelisin.
Ağzın bozuk, dilin öfkeyle öter
İdareye bile, kafalar tutar
Enin boyun eşit, benden beş beter
Maşallah, tomruktan daha irisin.
Hasta olsak bir gün, uyar kanımız
İtip kakışsak da, feda canımız
Herkes bilir bizi; deli namımız
Ben ekin başak, sen harman yelisin.
Necati çakar mıh, geçirir nala
Kesmez beni, keskin bıçakla pala
Ne şanslı adamsın, konarsın bala
Sen okulumuzun, şeyhi, pirisin
Hem akıllı hem de deli birisin.
123

ÖZÜR DİLERİM

Bütün kullar için hatayla nisyan
Karşılaşabilir her şeyle insan
Bazen de küfürle doluyor lisan
Kötü şeyler için ben ne ederim?
Gönüller kırdıysam, özür dilerim.

Her çocuğum, ayrı bir kır çiçeğim
Varım yoğum onlar benim, her şeyim
Zamanla onlardan gül dereceğim
Üzdüm, sövdüm, dövdüm; ben ne ederim?
Gönüller kırdıysam, özür dilerim.

Doğurdun, besledin, beni donattın
Korudun gözettin, cana can kattın
Olmasaydın eğer, olmayacaktım.
Senin de hakkını nasıl öderim!
Ey anam, senden de özür dilerim.

Okula gönderdin, harçlıklar verdin
Ayırmaksızın hiç, ömrünce sevdin
Borçsuz yuva kurup, sen evlendirdin.
Allah rahmet etsin, sana da derim
Canım babam, senden de özür dilerim.


124

Hayatımın özü, aşkım, karımsın
Yaşamdan daha da öte canımsın
Soyumun devamı, benim kanımsın.
Helâl et hakkını, ben ne ederim?
Gönlünü kırdıysam, özür dilerim.

Öğretmenim, senelerce ders verdim
Öğrencime, doğru yolu gösterdim
Hiç kimseyi üzmemeyi isterdim.
Aktıysa gözyaşı, ben ne ederim?
Vurduysam, kırdıysam, özür dilerim.

Hısımım, akrabam, arkadaşlarım
Dost, düşman, hepiniz, karındaşlarım
Sosyal çevrem ile vatandaşlarım
Hakkınız üstümdeyse, ne ederim?
Bilmeden kırdıysam, özür dilerim.

Memur Necati’yim, amir de oldum
Bir ömür boyunca doldukça doldum
Pişman oldum işte, saçımı yoldum.
Affetmediyseniz ben ne ederim?
Hakkınız geçtiyse, özür dilerim.


125
GİT!

Gitmeyi kafana eğer koymuşsan
Uyur uykulardan kaldırmadan git!
“Yeter gayri! ” deyip, bana doymuşsan
“Boş ver! ” de, acıma, aldırmadan git!
Yeter artık, senden yıllarca çektim
Zaten sen gitmesen, ben gidecektim
Bu yanlış hesaba son verecektim
Ne olur, son bir kez saldırmadan git!
Zehir oldu ömrüm, yeter yaşamam
Sazlar çalsalar da gülüp, coşamam
Çaylak âşık gibi sana koşamam
Bugün bari beni öldürmeden git!
Geçimsizlik, beti benzi sararttı
Kavgalar dövüşler, ömrü kararttı
Gördüğüm son rüya, yetti de arttı
Beni hülyalara daldırmadan git!
Beklesen de beni, eli sopalı
Artık gönül kapım sana kapalı
Umut geçti, sen bu yoldan sapalı
Kapımın zilini çaldırmadan git!
Öfkem bir değirmen, kini öğütür
Un ufak ufalar, seni dağıtır
Yediğin naneler beni soğutur
Saçını başını yoldurmadan git!
Necati der, kahrın yedi bitirdi
Azıcık aklını hepten yitirdi
Senle beraberlik, ikrah getirdi
Olur olmaz şeyle doldurmadan git!
Saçını başını yoldurmadan git!
126

Necati Ocakcı
Kayıt Tarihi : 20.5.2011 21:06:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ozan Sentezi
    Ozan Sentezi

    Içtenlikle tebrik ediyorum hocam..Allah Hayırlı uğurlu etsin..

    Cevap Yaz
  • Osman Genç
    Osman Genç

    Necati bey...

    Öncelikle tebrik ediyorum..hayırlı uğurlu olsun gardaşım..........
    Daha nicelerine demek istiyorum........muhabbetle

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Necati Ocakcı