Sıla diye diye çekilmez gurbet,
Aklımdan çıkmıyor yakarışları.
Bizi de mutluluk bulacak elbet;
Çatılmazsa yârin karakaşları.
Ne mektupta ruh var, ne telefonda;
Usandı postacı her saat onda.
“Adın nedir?” diye sorulduğunda;
Teriyle yıkanır çamaşırları.
Ham hayaller süsler düşüncesini,
Kâbuslar doldurur her gecesini.
Feryat eden o canhıraş sesini;
Saklar benliğinde kör bakışları.
Görünmez acısı, tüter dumanı;
Dert bir değil, hatırlatır ormanı.
Selam verip hatırını sormanı;
Bekler köşelerde gurbet kuşları.
Gökyüzünde arar kördüğümünü,
Benzetir aşkına her gördüğünü.
Bomboş sürahiyi, bir de güğümü;
Sel olur doldurur akan yaşları.
Her an gam yükünün kervanı geçer,
İlaçtır şarkılar, dinlenir naçar.
Kendine sahilde bir ömür biçer;
Sevdalıdır suya çakıl taşları.
Yorgundur duygular, anılar sisli,
Sılaya hasrettir tüm işin aslı.
Bir ucu görünmez, bir ucu paslı;
Sanrılar üretir gündüz düşleri.
Sağırdır kulağı olup bitene,
Yaşamak vız gelir ruhu yitene.
Hayatın dersidir erken ötene;
Yüz seksenle koşan kalp atışları.
Kapkara bulutlar sarar beynini,
İster çiğne, istersen tut yemini.
Çalar zaman, var olan her şeyini;
Kaybolur girdapta çırpınışları.
Gençlik boşa geçti, yaşlılık yakın;
Dediler “dölek dur, aman ha sakın!”
Kendini kendine sormayan halkın;
Suya resim yapar haykırışları.
Salim Çelebi
Kayıt Tarihi : 13.12.2014 12:42:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!