Gölgesi vuran sokak lambalarına çiziyorum hatlarını
Odaklandıkça parlıyor ışıltın
Şavkı vurdukça kıskanıyorum camdaki gözlerini
Pervanemi yavaşlatıyorum,çekebilmeliyim kokunu nefsime
Bazen savrulmaya tok kumum,rüzgara inat
Bazen yakalanmaya ırak balığım,oltalara inat
Bazen açmaya küsen gülüm,kopmaya inat
Bazen tutulmaya soğuk parmaklarım,ellere inat
Bazen bakmaya korkan gözüm, görülmemeye inat
Bazen bir hiçim,Rüzgarın Oltalardan Kopardığı Elleri Görmemeye inat..
Belki Bir sigara yakar, dumana yükleriz derdimizi
Belki Denizi taşlar, öfke çıkarırız sahil taşlarından
Belki Işıkları söndürür, haykırırız çıkışı bulunmayan yollara
Belki Saklanırız en uca, kendimizi unutmaya yüz tutmuşcasına
Belki Garlarda sabahlar ömrümüz binemediğimiz trenlerin kornasıyla
Belki "Bir sigara yakar,Saklanırız garlarda, Işıkları söndürür, Denizi taşlarız"..
Hiçkimsenin olmadığı vakitsiz zamanlarda
Olmak yada ölmek arafında volta atmaya başlar
Aldığın bir yudum içkiden bile tad alamaz
Bütün plakların son devirlerini tekrarlaması için kendince yakarır
Ve son adımını herşeyi hiçe sayarak ona koşmak adına attığın zaman;
Sinemaya gidersin film biter
Yaklaşma demişti bana
Dinlemedim
Ona bir adım daha yakın olabilmek için büyük adımlar attım
Nefesini daha yakından hissedebilmek için
Bakma demişti bana
Dinlemedim
İçeride, en ücra noktaların üstünde bir yerde
Orada biliyorum
Gelsem, tutsam bir kere
Baksam ona
Benimsin desem, gitmese
Sevsem
Hayallerimizle ayakta tutmaya çalıştığımız geleceği, yaşantımızla uçuruma sürüklediğimizden haberimiz yok kimimizin. Sadece dönüp bakmaların ve isyan orantısındaki artıştan başka bir şey yok ortada. Saatine dayanıp yaşamaktansa hayatını, bir adım önde olma uğruna kendini mağdur edip çekiyorsun cefasını. İşte insanoğlunun zaafı; doyamadığı eşsiz aptallığı.
Sevmek nedir ki uzaktan bir kadını
Hissettirmeden ağaca,almak gibi soluğunla yaprağı
Islatmadan toprağı,sulamak gibi fidanı
Anlamak nedir ki uzaktan bir kadını
Sessizce çalmak kadar zor figanını
Fikrine ilişmeden ulaşmak kadar plansız sen aleyhini
Kapıdan çıkışımızla bir sabırsızca çekiştirip kolumdan, aşağı mahalledeki parkta sallanmayı isterdin ya.
Her gel gitlerinde karşı kaldırımdaki dondurmacıyı işaret eder, kaçınılmaz mimiklerinle ikna ederdin ya.
Birde düzgün yiyemezdin ki şunu
O pasaklı halinle denize paralel koştururdun ya beni peşinden
Martılara simit atıp hangisinin daha çok yediğini gözetlerdin ya
Dönüp bana kaşık çatlarınla "Ammada açmış bee" derdin ya
Hiçe kürek çeken kayıkçı gibi yorgun,
Patikasız kalmış bir kaç küçükbaş kadar çaresiz,
Bacası tütmeyen dört duvar misali soğuk,
Ve sen kadar uzağım kendime..
Uzaklığın verdiği yorgunluk, çaresiz soğukluğa ne yarar..
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!