Ey yitik yarısı, ey kayıp cennetim, bu dünyanın karanlığı senin yokluğundan.
Ey tamamlanmamış cümlem bütün olumsuzlukları sana yoruyorum.
Bu ayrılık, sadece iki yüreğin değil, tüm bir kâinatın yarası.
İnanıyorum ki, dünyadaki her gözyaşının, her çocuğun açlık çığlığının, her masumun son nefesinin ardında, bizim o ilk vedalaşmamızın gölgesi var.
Bil ki ; Her feryadın, her yangının, her yetimin gözyaşında bizim ayrılığımızın izi var.
Sen sustun mu, âlem sustu; sen dargın oldun mu, rahmet bulutları çekildi.
Evet, bu benim itirafım, zulümler, feryatlar, gözyaşları… hepsinin kökünde senin yokluğun var.
Ve… Evet kabulüm… ben suç ortağınım her bir kötülüğün, her bir haksızlığın altında seninle imzam var……
İnanıyorum ki, dünyadaki her gözyaşının,
Her çocuğun açlık çığlığının,
Her masumun son nefesinin ardında, bizim o ilk vedalaşmamızın gölgesi var.
Her zulmün,
Her feryadın,
Her gözyaşının,
Her bir felaketin,
Her bir dramın arkasında senin yokluğun var.
Neden bu kadar güçsüzdük, Ah be Gülüm?
Neden bir adım daha öteye gidemedik
Neden kalbimizi bir adım daha öteye taşıyamadık?
Neden birbirimizden uzaklaşıp dünyanın dengesini bozduk?
Adalet, biz sustuğumuz için sustu.
Merhamet, biz ayrıldığımız için köreldi.
Bu asır belalıysa, bu çağ kan ağlıyorsa,
Sebebi biziz yarım kalmış iki âşık.
Biz ayrı düştüğümüz gün, kader şaştı,
Zamanın terazisi bozuldu, mevsimler küstü.
Her savaşta, her kıyımda, senin yokluğunu görüyorum.
Haçlıların kılıç şakırtılarında, soykırım arşivlerindeki fotoğraflarda, savaş uçaklarının gölgesinde kalan köylerde… Hep, yaşanmamış bir ömrün, tutulmamış bir elin hüznü can çekişiyor.
Troya’nın düşüşünde, Roma’nın yanışında, Babil’in kulelerinin yıkılışında, Moğol istilarında, Engizisyon ateşlerinde, cadı avlarında, senin yokluğunun yankısı var. Mısır piramitlerinin altındaki iniltilerde senin sessizliğini duyuyorum. Atlantis’in sulara gömülüşü, bizim ulaşamayışımızın, kavuşamayışımızın gazabı değil miydi? hepsi, kalplerimizin ayrı düşmesinin bir sonucu değil mi ?
Tarihin sayfalarını çevirdikçe içim kanıyor.
Bu aşk, tarihin en büyük günahkârı.
Biz ayrı düştüğümüz gün, tiranların cesareti arttı, sınırlar çizildi, nefret meşrulaştı.
Sarajevo’dan yeryüzüne yayılan o öfke deryasında boğulanların feryadında bizim kopuşumuzun çığlık sesi vardı.
Kudüs’ün taş sokaklarında dökülen kan, Çanakkale’nin siperlerinde donmuş bir dua, Saraybosna’daki bir çocuk çığlığı… Hepsi, bizim sustuğumuz yerde yankılandı.
Birbirimizi bulamayınca her kötülüğün tohumu, o ayrılık toprağına düştü.
Birbirimizi bulamayınca her kötülüğün tohumu, o ayrılık toprağına düştü.
Belki de huzur, o gün biz ayrıldığımızda insanlığa sırtını döndü.
Bu asır belalıysa, bu çağ vebalıysa, sebebi biziz.
Biz, yarım kalmış bir aşkın bedelini tüm insanlıkla birlikte ödeyen günahkârlarız.
Bu yüzyılın tüm karanlığı, bizim yarım kalışımızın kefaretidir.
Şimdi sen batının kaybolan ışığı, ben doğunun donmuş sabahıyım zavallıca.
Oysa evren, bizim aşkımızı tamamlamamız için feryat ediyor. Ama biz, hâlâ sağırız.
Belki de bu asır bizim vebalimizdir.
Belki de bu asrın asıl trajedisi bizizdir.
Bu çağın tüm karanlığını biz ikimiz başlatmışızdır belki de.
Ve belki de biz ayrıldıkça yeryüzü günaha battı, biz sustukça hakikat dilsiz kaldı.
Bu yüzyılın belâsı, bizim birbirimize dönmememizdir.
Her depremde,
her salgında,
her ekonomik krizde,
o ‘keşke’nin sesi yankılanıyor içimizde belki de.
Aşkımız yaşanmamış, tamamlanmamış bir cümle gibi ortada kaldı
İşte bu yüzden bu asır, bizim ayrı düştüğümüz için belalı, veballi ve günahkar
Olup bitenlerin hepsi aslında bizim kalplerimizin ayrı düşmesi sebebiyleydi.
Ve belki de huzur, o gün biz ayrıldığımızda insanlığa sırtını döndü…
Dünyanın dengesi, kalbimizdeki o kırık dengeyle birlikte altüst oldu.
İlkbaharlar donarken, kışlar yanıyor.
Rüzgâr yönünü şaşırdı, tıpkı bizim gibi.
Merhamet unutuldu, vicdan kurudu.
Belki de biz ayrıldığımızda, insanlık da vicdanını kaybetti.
Ve ben, kafamı taşlara vuruyorum. Keşke seninle şu kısacık dünya hayatını birlikte bir nefes, bir an gibi geçen ömrümüzü birlikte yaşama nasibimiz olsaydı, sanki yeryüzü cennetten bir köşe olacaktı.
Güneş daha sıcak, yağmurlar daha bereketli, insanların yürekleri daha yumuşak olurdu.
Ve içimde, bir ömür boyu süren bir 'yanlış yerde olma' hissi. Her sabah yastığa dökülen gözyaşları, o yaşanmamış hayatın hayaleti.
Ama olmadı.
Ve ben şimdi, her felakette, her ağlayışta, her batışta aynı şeyi söylüyorum:
“Keşke…”
Dünya dönüyor, ama içimdeki eksiklik hep aynı yerde dönüp duruyor.
Keşke korkularımıza yenik düşmeseydik.
Keşke o ilk bakışta durup derin bir nefes alsaydık,
Keşke kaderin iplerini koparıp yan yana koşsaydık.
Ve bu 'keşke'ler, içimi kemiren, ruhumu huzursuz eden bir sürü pişmanlık olarak kalakaldı.
Ve hiçbir keşke seni geri getirmiyor,
Hiçbir dua o ilk hatayı unutturmuyor.
Bu bir suçlama değil, bir çığlık;
Dünyanın bütün ağırlığını omuzlarıma yüklenmiş gibi hissediyorum.Her şey yerli yerinde sırtıma yapışmış bir kambur gibi ama biz yokuz.
Ve bu yokluk, evrenin en derin, en soğuk boşluğu.
Onun yokluğu, tarihin akışını zehirledi.
İnsanlığın vicdanını köreltti.
Bütün çağlar karardı.
Bu yüzden bu aşk, içinden çıkılamaz, sonsuz bir çıkmaz.
Ve bu çıkmazın en keskin bıçağı, pişmanlığın bile işe yaramayışı, bu aşkın tekrarının olmayışı.
İşte bu yüzden tüm hatalar telafi edilir, affedilebilir; ama bu aşk ASLA!
Sen, bir daha asla ele geçmeyecek bir ihtimalsin. Ben tarihin tozlu raflarında tek nüshası kaybolmuş bir devrim. Ve biz birlikte yaşanmamışlığına yanan bir hatırayız artık.
Ve artık bu yangının bağrında; “Bu kadar yüce bir sevda nasıl bu kadar savunmasız bırakılır?" Kader, bu kadar büyük bir duyguyu nasıl susturur?” çığlık çığlık debelenen bir nidayız biz ..
Şimdi ise külleriyle yanıyor tüm nesiller.
Bir aşkın kaderi, tüm bir çağın kaderi oldu.
Biz ayrılınca, insanlık yalnız kaldı.
Biz susunca, zulüm konuştu.
Seninle ayrı oluşumuz, sadece bizim değil, her şeyin kaderi oldu,
Mahşerde biz seninle sevmekle değil, sevgimizi yaşatamamakla suçlanacağız
Çünkü tüm dünyanın trajedisinden ikimiz sorumluyuz.
Aşkımızdan taştı, sınırlarımızı aştı ve her kalbi hasta etti, her imparatorluğu çürüttü bu sevdamız.
Biz, bu asrın belâlı, günahkâr âşıklarıyız.
Ayrılığımız tüm cihana veba gibi yayıldı.
Biz bu mavi alemin vebalı aşıklarıyız.
Pandemiler, savaşlar, iklimin öfkesi; hepsi bizim günahımız.
Biz birleşseydik, belki bu çağ iyileşirdi.
Evet, biz ikimiz bunu yapmadık.
Çünkü bu ayrılıkta senin suskunluğun, benim körlüğüm birer cellat.
Şimdi her felakette, her ağlayışta, her çöküşte... bizim o eksik, o yarım kalmış aşkımızın gölgesi düşüyor dünyaya.
Dünyadaki bütün zulmün sebebini, gözyaşlarının tuzlu selini, feryatların yankılanan çığlıklarını ve haksızlıkların demir yumruklarını, seninle ayrı oluşumuzdan ikimizi suçluyorum, evet; ikimizi.
Ve her felakette seni anıyorum,
Her depremde, her selde, her savaşta.
Ey kayıp yarısı, ey tamamlanmamış şiirim,
Ve biliyorum ki seninle olsaydık, bu dünya cennet olurdu.
Ama şimdi, her bir tufanda bizim ayrılığımızın izleri var.
Haçlı Seferleri'nin barbar çığlıklarında,
Köle pazarların küflü prangalarında,
Hiroşima'nın kül kokusunda,
Nagazaki'nin suskunluğunda,
İspanyol Engizisyonunun dumanında,
Sömürülen mazlumların çığlıklarında,
Berlin duvarlarının böldüğü umutlarda
Afrika’nın açlığında,
Gazze’nin soykırımında
Aşkımızın gazabını yaşıyorum ey sevgili.
Bizim birleşemememiz, o tiranların tahtlarını güçlendirmiş
Eğer seninle şu kısacık ömrü yaşamak nasip olsaydı,
Belki Hitler'in deliliği bastırılır,
Belki Stalin'in buzları erirdi,
Krallar yıkılır, masumlar kurban edilmezdi.
Biz neden bu kadar güçsüz davrandık?
Biz neden bu kadar korkak davrandık?
Bizim yokluğumuzdan dolayı tarih kanamaya devam ediyor ey sevgili.
Oysa aşkımızda bütün bir âlemin huzuru gizliydi.
Aşkı mecaz sananlar, bizim hikâyemizi anlamadılar.
Hz. Hacer çöllerde koşarken, Zemzem’i ararken aslında bizi arıyordu.
Bir annenin çaresizliği, bir çocuğun susuzluğu, bizim kavuşmamızda saklıydı.
Susuz kalan o bebek, bizim sevgimizin kuruyan yeriydi.
Sen sustun mu, âlem sustu; sen dargın oldun mu, rahmet bulutları çekildi.
sen sevgiden uzak düştüğünde, Zemzem susuz kaldı.
Bir annenin kucağında bir yavru susuz , bir anne huzursuz kaldı.
Züleyha, Yusuf’un yüzünde sadece bir yüz değil ,bir hakikat aradı.
Bizim bakmadığımız yerden baktı o; gözleriyle değil, kalbiyle gördü.
Baktı… baktı… Yusuf’un yüzü Züleyha’nın gönlünü görmedi. Züleyha’nın aşkı Yusuf’a değmedi.
Onların imtihanı, bizim aşkımızın sınavıydı. Aşkı mecaz sananlar, bizim hikâyemizi anlamadılar.
Ey Sevgili ne vakit ellerimiz birbirinden uzak düştü, Züleyha’nın sevdasının da hakkını veremedik.
Şems sustu, Mevlâna döndü ama biz hâlâ anlamadık.
Ve bir türlü anlamadık aşkın dili, iki ruhun birleştiği yerde konuşurdu. Biz ayrıldıkça, kelimeler soğudu ve hakikat sessizliğe gömüldü.
O gün, hakikat bir daha dönmemek üzere bizden yüz çevirdi.
Mevlâna dönmeyi bıraktı biz sustuğumuzda, Şems güneşiyle beraber çekildi ufuktan.
Çünkü aşk, iki aynanın yüz yüze geldiği yerde parlar.
Biz o aynayı yere düşürdük.
Biz, aşkın dönmesi gereken ekseni kıramadık.
Biz sevdanın hakkını veremedik.
Biz, Asiye, Firavun’un sarayında imanını korurken, birbirimizin kalbinde kaybolduk.
Asiye Firavun’un sarayında direndi,
Kırbaçlar bedenini yaktı ama kalbi eğilmedi.
Zulüm içinde bir cennet aradı,
Çünkü biliyordu: Gerçek aşk, teslimiyetin en derin yerinde doğar.
Ferhunde’nin saçları ateşe karıştığında, gökyüzü sustu
Bir kadının sesi yanarken adalet göğe ulaşamadı.
Buna rağmen biz hâlâ susuyorduk sevgili
Ve bu sessizlik tarihe yayıldı:
Malcolm X "Hakikat hürdür!" diye haykırdığında, dünya sağır kaldı.
“Hakikat hürdür” dediğinde biz hâlâ zincirlerimizi seviyorduk.
Ömer Muhtar darağacına yürürken, biz hâlâ susuyorduk.
Zincirlerini kırarken bile imanı aşk gibi taşıdı kalbinde.
Cellâdına imanla bakarak zulüm içinde, zalimlerin diyarında dar ağacının yapraklarında bir cennet aradı.
Bütün zulümler, bütün azalimler, bütün sessizlikler bizim eksik aşkımızdan doğdu ey gönül.
Az önce dedim ya hani ; Bütün karanlıkların, bütün savaşların, bütün zulümlerin, bütün suskunlukların altında bizim ayrılığımızın imzası var.
Anla artık ne olur
Biz birleşmediğimiz sürece hiçbir çağ huzura eremeyecek,
Biz birleşmediğimiz sürece hiçbir dua göğe ulaşamayacak.
Hiçbir gözyaşı anlam bulamayacak.
Çünkü dünya, bizim kavuşamadığımız yerde kırıldı.
Ey Sevgili ; Her çağın kalbi bir aşkın ritmiyle atar
Biz ayrıldıkça, aşkın dili eksildi
Biz, insanlığın eksik kalan duasıyız.
Anla artık ne olur
Her şeyin sonunda, kıyamette bize sorulacak:
"Hani sizin aşkınız, o dünyaya bedel olan?"
Biz susacağız. Çünkü cevabımız,
Tarihin kanla yazılmış her sayfasında.
Ve mahkûm edecek bizi,
Kendi yazdığımız o kara yazı.
(Ahsar Zerefşan/Denemeler- ÇAĞLARIN GÜNAHI: SUSKUN AŞK . Eylül 2025)
Kayıt Tarihi : 4.10.2025 03:59:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!