MUŞTU
Gün gelir, vurduğun kadar vurulursun
Eteklerinde başlar bir dağdağa mevsimi
Güneş saçlar ağarır, çehrene aklar düşer
Kimsesiz aynaların işte tam karşısında
Derin yanlızlıkların türküsünü çağrırsın
Gün gelir, yaşanamayanlar göçer ömründen
Söylenemeyenlerin yasını tutar hazan
İşte o gün, deştiği kadar deşilir Leyla
Çölün ne önemi var Mecnun söndükten sonra
Bağırıyor kandiller, nehrimizde ay hüznü
Kuytulara kuyu olmuş mecruh gecelerimiz
Gün gelir bir vahada sen de tenha, kalırsın
İşte o gün, soğuk sessizlik neymiş, anlarsın
Üşüyüşlerle yanan cehennem cevherlerin
Yalazına bir nefes de belki sen bağlarsın
Sen şimdi hep gül, hep mutlu ol, hep çağla
Kahkahayla hıçkırmak neymiş bir gün ağlarsın
O gün sarmaz olur kat kat ağır yorganlar
Üryan kalır anılar, eyvahlara büşra var
KALBİNİ DİNLE
Esmer tonlarında güneşler saklanır
İnci dişlerinde coşkun aynalar uzar
Serçe kirpiklerinde alımlı nazar kuşları
Kül perçemlerin bahar bucuları kokar
Yürek ormanlarında bir masum ceylan
Katmış birbirine o bütün ortalığı
Şimdi her yer kıyam her yön kıyım her an dram
Her nefes kan oğlu kan oğlu kan oğlu kan
En derin bahçemde koşturur çocuksuluğun
Ve dilsiz cellatlar gibi dikilir aramıza
Acımasız zamanın köhne uçurumları
Sen şimdi seke seke terk ederken sesimizi
Renklerimiz solar, cansız karanlığa boyanır
Soluklar daralır, daralır, daralır, daralır
Saçlarında görünmez çiçeklerimden bir taç
Saklar nazenin sırtın körpe kanatlarını
Hep gülerken gördüler seni hep neşeyle
Bakışında bağıran ağır yaralarını
Kimseler göremedi, kimseler göremezdi
İncecik ellerinde devasa düşler yatar
Kısacık yaşamında upuzun olgunluklar
Gel de otur yanıma, yaşlanınca kalkardık
Gemiler alırdı sonsuzdaki sahilimize
Bülbülün duası kalkan gülün ömrüne
Ötüşür sessizlikler; gitme, gitme, gitme
MEDED
Ne yaslı bir dünya bu
Herkes herkese ölüm
Herkes herkese hüzün
Herkes herkese kahır
Herkes herkese dram
Kimse kimseye ışık değil
Herkes herkese yalnızlık
Meded ey Mahbub meded
Meded sevgin aşkına
Masuma susuz kaldık
Her yer her yüz karanlık
Kalbimizi boğar sadrımız
Zulmün depremlerinde
Darmadağın ervahımız
Ahir zaman baltaları
Parçalar vicdanımızı
Daralır nefeslerimiz
Soludukça solmaktayız
Merde hasret namerd bile
Meded ey Mahbub meded
Meded Ahmed aşkına
OYUN
Dürüstlük varken hile niye, fenalık niye
Neden düşürür insan kendini böylesine
Ona en masum en içten kıymet verenlere
Geçirdikçe geçirir yaban pençelerini
Burası dünyadır, burası bu kadar işte
Kaybetmek ne kolaydır, yakıp yıkmak ne konfor
Canları acıtmaktan zevk alır zalim kalpler
Mutlak adaletine inancımız tam ey Rab
Er ya da geç pek pişman hep üzmek isteyenler
Kötülere harcanan zamanlarımız için
Bizi de affet, bizi de affet, bizi de af
Yazık ki aldanırız, saf sanarız biz gibi
Çehremize gülüşen her gaddar kelebeği
Kederler bahşedersin keskinleşelim diye
Kavileşelim diye aciz düzmecelere
Elbet bu da geçecek, yaraları açansa
Hançerindeki kanı asla unutmayacak
Hafıza cehennemdir ah alan serçelere
Saplanmak bumerangtır bek döner sahibine
İyilik varken pusu niye, hainlik niye
Doğruluk varken kendini kandırmak ne diye
Vefasız bir kürede nankörler defilesi
Yiğitçe diyenleri hançerleyen desise
ASUMAN
Bu kümeler bu yığınlar bu sürülere,
Bu gösterilen yöne koşturan aynılara,
Sığamıyorum çünkü kuğu gözlerin…
Çünkü sensizlik çakılarla kazınmıştır,
Uzadıkça sarılan yürek ağaçlarına…
Sessizler ıssızlara yeniden yazılmıştır,
Yaklaştıkça uzaklaşan yıldızlardık…
EVÇ
Çölde bir kum tanesi tutmuş da,
Bakılmaya kıyılmayan nazlı süreyyanıza,
Cehennemler doğurma cüreti göstermiş…
Gibi bir mevsim şimdi ağlayan aynalarda.
Gelseydin; o elvan etekleri sürüyüp ırmaklara,
Varsın ezilseydi hücremizde cümle yapraklar.
Makberimiz, yangın mı yangın gökküreniz…
YAĞIZ
Ağıyor suların
Hançerde, kuşakta ve pusatta
Ağıyor nazenin
İncecik dallarında
Körpecik, camgöbeği
Kanıyor sessizliğin
Kanıyor mavi
Bağrında kızgın örgüler
Esmer ruhunda akkor
Azığımız tarumar
Yüküm tonlarca sevdan
İçim ağır mı ağır
Size hep mutluluklar
Bize kahır kalmıştır
Aşım özüm üstüne
Şimdi mevsim sahradır
Şehla endamında can
Çarpar durur divane
Kalbin feza denizi
Ve kükrer perçemlerin
Gel arıt ömrümü ey
Yıkılmaya alışmış
Yerlerimden tut kaldır
Yeşersin yangın
Tutuşsun yara
Yaşarsın filiz
Karışsın köklerimiz
TUTUŞAN
Birbirine sarılmış
Yapraklar gül dediğin
Nereye baksan rahmet
Nereyi görsen hikmet
Sır içinde sırrı çöz
Yok içinde yoka var
Herkeslerin kaçtığı
O yangın düğünündür
O ateş, kabuğuyla
Girene cehennemdir
Aşktan üst baş yırtana
Zakkum içre kevserdir
Ey can yüzlü nedime
Şelale canlı yaren
Aşk; binbir düğümünde
Binbir hasat derendir
İKRAR
Milyarlarca renk
Milyarlarca ahenk
Milyarlarca ses
Milyarlarca nefes
Milyarlarca his
Milyarlarca şifa
Milyarlarca çehre
Milyarlarca fikir
Milyarlarca sevda
Milyarlarca varlık
Milyarlarca yokluk
Ve tek bir Sahip
Rızası hep rızası
Cennetlerin cenneti
Dolduracak, dindirecek
Derin yalnızlığını
CANLAR CANI
Dilsiz, sağır senfoni
Renksiz, nursuz gösteri
Tatsız, tutsuz ziyafet
Hissiz, duyarsız ilgi
Sır içre sır içre sır
Kır artık testini kır
Ne dış kalsın ne iç ey
Özü közünden sıyır
Sularında ötenin
Zirvesinde derinin
Kavuş kavuşulmaza
Dinsin dinginliklerin
Sırların sırrına er
Gizlerin gizine pus
Ne dam kalsın ne duvar
Canların canına var
Şair Bilal Yavuz
Bilal Yavuz ŞiirleriKayıt Tarihi : 24.2.2020 20:28:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Çağdaş Şiirler

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!