tarihin altın nakışlı sayfalarında
kadim hatıralarımız kanla yazılmış
zorba hükümranların
ve ölüm kusmuğu ellerin
kılıç artığıyız nicedir
usanmışız
binyıllık kıyım ve talanlardan
usanmışız
cehennem alazında tutuşmuş
amansız kıyımlardan
engerek ağusu g/öçlerden
pusatlarını kuşanmış tekmil süvarilerin
ve şahlanmış atların sert toynaklarınca günaşırı çiğnenen yeryüzümüz
toy değil, matem yeridir şimdi ey hawar!
silah, hükmünü kanla verir, kelam izanla
düşer, parıldayan katresi kıraç toprağa
anaların ılık gözyaşlarına denk
zinde ırgatların alın terleri
ve yokluk belasıdır ki he canım!
yiğitlik membası bu puslu dağlar da
fışkıran yanardağ öfkesidir
bir sığırtmaç kavalının içli tınısında
halay başıdır, gabar-zagros
azrail pençesinde kıvranır içim oyyy
bırak yakamı ey delirmiş fırat!
düşmana sakla biriken hıncını
cenk’e değil, aşk’a geldim ben
dört kitaba el basıp, and içtim
kırsal gülüm o gülendam yarin
eğilip öpeceğim, kıvrımlı perçeminden …
mızraklar gerdanıdır kuşkonmaz boynumuzun
iflah olmazam gayrı!
varsın, savrulsun nergis çiçekleri
sınır tanımaz poyrazların mülteci uğultusunda
varsın, çığlığından vurulsun zaman
esrar nazarların sıtmasıdır bu
ç/alma günahımı ey hawar!
sel olur çağlarım, aleme inat…
yitirmiş şefkatini, bereketli yağmurlar
toprağın karnında tohumlar çürümüş
anne sıcaklığına saklanmış
oğlaklar ve kuzular suskun
tendeki cellat tortusudur yaralı ruhlar
ölümün tedirgin tanığı mısralar cılız
bir hançer
lal eylemiş onuru terli alnından
bir çoban
kavalından vurulmuş gün ortası
yiten güneşin kızıl yüzünde utanç
ve gölgeler, kendi suretine küskün
buğulu sabahların taze fesleğenleri
elvan kokusunu yitirmiş nicedir ey hawar!
çakılmış uçurumlara çığlığımın yankısı
çiğ damlası değmiş zambaklar küskün
nabız yoklar ötelerden, çakal ve kurt sesleri
artık
çalmaz olsun kapımızı kıtlık ve tufan
harman yerlerinde kurulsun halaylar
ve ihanetin şeytansı göz ağrısına
uyan gözler kör olsun
işiten kulaklar sağı.
duldasız koyaklarda koyma beni ne olur!
s/edasına yandığım ay dılo!
senden özge, şu yaralı kalbimle
ıpıssız coğrafyaların illetli koynunda
boz bulanık bir ç/ölüm artık ey hawar!
saçılıyor geceden efsunlu tül perdesi
kekre sarhoşluğunda gümüşî tan yeri
ve sert iklimlerin rüzgâr gülü, karayel
savurur meşe yapraklarını, pervasız
sonra
kenger cenneti yosun tutmuş ovalara
kar serinliği çökünce
gül endam berivanlar
süt sağmağa inince
ve deniz görmemiş hırçın çocuklar
kıl çadırların alacasında
sıcak, sac ekmeklerini
kardeşçe üleşince
cihanlar sığmaz göğsümün çeperine oy hawar!
2012/
Alpaslan AkdağKayıt Tarihi : 8.3.2012 10:43:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
tarihin altın nakışlı sayfalarında kadim hatıralarımız kanla yazılmış...
kalemine sağlık sevgili Alpaslan Akdağ...
TÜM YORUMLAR (3)