Vedadır bunun adı,
sessizdir,
güldürmez,
bir de ağlatamaz…
Sadece kulak diplerinden gelen uğultu,
boğazlardan kuruyarak geçer,
verilen nefeslere…
Hasretin yutkunuşudur bu,
sahipsiz nefes almalar…
Aşkı ilk tanıdıktan,
vedaya giden yol boyunca,
tanımazsın bu nefesleri…
Veda sonrası,
nefes inlemelerine dönüşür,
hırıltılarla…
En çok verdiklerinle,
kendinde kalan hayatınla,
belki yetersiz kalmış zamanınla,
tanırsın bu nefesleri,
sahipsizlikleriyle…
SAHİPSİZ NEFESLERE DÖNÜŞÜR,
VEDADAN SONRAKİ ACI GÜLÜMSEMELER…
Nefesten çok hırıltıya yaslanır…
Donuk bir yüz,
çenelerdeki sıkmalar,
dişlerin gıcırdamaları,
tanıtır kendini,
sahipsiz nefeslerle…
Farkındasızlıkla…
Önceleri,
aşkın kudurmuş anlarından,
sahiplenmiştir ritimli nefesleri…
Veda kapıp almıştır, sahipsiz nefesleri…
Elveda demeden…
Oysa bir tek cümle söylemeliydim vedadan önce…
Vedasız gitme…
Gitme, korkuyorum buralarda sahipsiz nefes almaktan…
Gitme…
Korkuyorum nefes almalara…
Seni tanıyıncaya kadar ben,
kimseye ağlamamıştım…
Kimse için dökmemiştim göz yaşlarımı,
eğilmemiştim kimseye…
Ve de,
kimseyi sevmemiştim ağlayacak kadar…
Belki sevdim sandım,
Ama,
kimse sevgi için ağladığımı görmemişti…
Duymuyor, görmüyordum, ben kimseyi sevgi çukurumda…
Suskundum…
Ve,
bekliyordum…
Binlerce kitaptan paragraf arayarak, benden bahsedecek, beni hâlâ sevdiğini yazacağı bir sayfa arayarak…
Göz yaşlarım su gibi akarak,
unutuldum zannederek…
‘O’ umut olan adın, ‘O’ umut aşk taktığımız sevgiden bir şeyler bulacağımı zannederek yüzlerce kitap okuyordum…
Hem de artık, göz yaşlarımı kendimden bile sakınmayarak…
Hayatın bir hiç olduğunu, sevmenin bir bedel ödemek olduğunu öğrenerek, binlerce sayfa başlıkları ile yazılar yazarak bekliyordum,
BİR GÜN KARŞIMA ÇIKMASINI…
Hayat yoksun bırakıyordu beni bu istekte…
Senin sevdiğin şarkıları dinlemekten bile esirgiyordu beni…
Bu bir eksiklikti nefes almalarımda…
Bu bir mazeretti gülememem için kimsesizliğime sığındırıyordu beni…
Taban diplerimi çatlatıyordu yürümeye koşmakla beni…
Bu bir koşuldu sanki, yürümek ruhumu arındırıyordu. Yol kenarlarında duyduğum, sevdiğimiz şarkıların, birkaç sözü.
Kendimi kendimle cezalandırıyor, her gün bastığım kesme taşların yol kenarlarına dizilişlerindeki soğukluğu içimde hissederek…
Direklerde yanıp sönen lambalar sanki ruhumu sakinleştiriyor ve ben,
kendi yalnızlığımın aksak taraflarını, kesik kesik yanan lamba ışıklarına yapıştırıyordum…
Her yürüyüşte aynı yol, her adımda sanki aynı taşa basıyordum…
Kurumuş yaprakların çıtırtıları sanki içimde patlamalara dönüşüyor, bir yasemin kokusu, bir bahar sevincini düşündürüyordu içimde.
Ve,
BEN SENİ YOLLARDA ARIYORDUM SANKİ, HER KESME TAŞIN ALTINDA, HER KÖŞE BAŞINDAN ÇIKACAKMIŞSIN GİBİ.
Başım uğulduyor,
gözlerim yollara düşüyor,
aklım bir karış havada,
SANKİ KOŞARAK SARILACAKSIN BANA…
Sanki bir ses duyacakmışım gibi…
Sanki bir cümle gelecek kulak diplerime…
Sanki bir soru soracak gibi “ÖZLEDİN Mİ BENİ, ÖZLEDİN Mİ” diyecekmişsin gibi beklentideydi bu yürek…
Bu aşk, hayatımın kısa metrajlı filmi gibi geldi geçti benden, en uzun gecelere uğrayıp ağlatarak…
BİR KEZ DAHA BASIYOR AĞLAMAK HİSSİ YÜREĞİME…
Utanıyorum kendimden…
Kendi kendime sahipsizliğimden…
Göz yaşlarıma sahip olamayışımdan…
Ve,
Seni çok sevdim ben deyişimden…
Nefesim inlemelere dönüşüyor,
sahiplendiğim ritimli nefeslerimi kaybediyorum.
Mogosa
Kayıt Tarihi : 17.12.2008 13:04:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bir akdenize bakış, Karadeniz, Marmara, bir de, Ege ye bakmak, belki de, uzakların dibine bakmak... ki uzaklar çamur, ki uzaklar batak anı... Gözlerse bir gaipte...

Saygılar
TÜM YORUMLAR (2)