Buz Defteri Şiiri - Turgut Toygar

Turgut Toygar
17

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Buz Defteri

BUZ DEFTERİ

“Bu şiire
besmeleyle başlayacağım çünkü onun yüreği
Müslüman bir toprakta atıyor...”
A. Güneş

Bir demircinin örsünde tavladığı
Hançer gibi soğuyor
gri parlak pusuyla ışıldayan
kekremsi kokulu koridorları kentin

savruluyor üzerinde martılar uçuşan
eprimiş harmanisi

Karnında gezinen yunuslar karşılıyor
çırılçıplak tutkularımı
Kadehimdeki son yudumu döküyorum
harmanisinin eteğine kentin

Alevden saçlarıyla ölümsüz yolcu çıkıp geliyor
Karaşın saçlarımın kapatamadığı alnımda
som gülden bir damar patlıyor
Akıyor yüzüm olan tuhaf esrimeden
daha gözsü daha dudaksı daha ağızsı

Tırmanıcı ve kösnül bir baş dönmesi;
üzüm tortusu, kehribar yalnızlık, nergis rahlesi
hayallerden ve yüzlerden teğet geçen içe dönüş
içimden büyür
kapkara granitten oyulan; aynı sokağa,aynı evlere

Erik ağacının yaralı gövdesinden sızan sakız;
ahşap evler, yatıra bırakılan nalın,
temiz havlu, temiz leğen, kağıttan gemiler;
aynı cadde, aynı çamur

İçimden büyür fırtınalı gecelerde
yunusları çağıran mızıka sesi
Tokat gibi patlar çıplak adımlar,
bulvarlara düşen çocuklar

Kayalıklarda patlayan dalgalar gibi
zaman içimden büyür

Eski bir duruşta çürür
el örmesi kaşkol, el yapımı ağızlık
Bilinmeyen bir fırına satılır
yazlık sinemaların sandalyeleri
Biraz daha sürer o şehirler içimde

Donatır almacını rüyaların
içime üşüşen kelebekleri
paslanmış yazların

Diken yemişi, taşlaşmış camlar
derimi büküp içime bakan ayna
ve şimdiden kara bir çemberle
sabitlenmiş gece
gözlerimin oyuklarında
gri birer taş gibi yuvarlanır
artık olmayan o evde

Kadıköy bindokuzyüzdoksansekiz
Zamanla çalışılabilir anılara da

Kahve telvesinde ağlayan yolcu
çırılçıplak ve iç içe geçmiş
gözlerinde kadınların
denize ve kente ve külhani martılara
ve mavi bir yıldız gibi
kendini görünmez kılana öykünür

insanın kaderinden sıyrılıp
düştüğü karanlığa mum yakması
paylaşması azarlanan arzularını;
itilen tense, tenleşir aşk
şarap bozulur, acılaşır su

Kuyunun ağzından bakıp gökyüzüne
evreni anlatırcasına
eklenmez bir âna bir anı daha

Sayıklamalarını sayarak
uzandığı koltukta
bir bakış boyu yol alarak
eğer iki insan
birisi yaşlı, genç bir diğeri
adını doğrulayacaksa kendisinin
kara ağacı kurutan zehirli sarmaşık gibi
devrilir unutkanlığa ağulu düşler

Bir iç ürpertisi şu anda geçen peri
çinili pasaja yağan yağmurun sesi
geceyi öğüten zaman; mahrumiyet zarfları
eski notların ve hiçlik;
ateş nehrinden alınmış soğuk kristal

Bu yüzden bir fırıncı dalgınlığıyla
yanmaya unutulabilir takındığımız tafra

Yaşam yokluğun aralık kapısından esen
rüzgârı üfler ağzımızdan içeri
yanılsamalar ırmağıdır hayat

Beni yenik düşüren imgeler evreni
aklımın taraçasındaki arduvaz tonos,
ırmağın ivedi nakaratı
yaranın kabuğunu kopartıp
kanatırcasına küt parmaklarıyla
anıları aralayıp başını
çocukluğun mahremiyetine uzatan
orada gerçekten iki kişi olan
elini avucuma aldığımda titreyen hayal
kuşkunun avlusunda çıldıran aşkın
karnını deşen hançer
lirik katil
kuşkucu muamma
Her uyandığımda bana çıkan vedanın
kırmızı gözlü hali
taşra pazarlarından derlenmiş
süsleri çalınmış takın altında uyuyan
somurtkan bilgesi geleceğimin
matem ceketime iliştirdiğim hatırlama imi

Ateşten korkmayan çılgın akrep
Ey! avuntusu görkemli yalnızlığımın
Balina kemiğinden mektup açacağı
domuz dişi kolye
iğdiş edilmiş huzur
tavsıyan tılsım
rünleri bozulmuş sihir
buzun yakan yüzü, utangaç ironi

Giysilerini çıkarttılar ve öpüştüler
kayalıklarda kırılan dalgalar
aynı renge boyalı duvarlar
kırılıp atılan fincanlar
ve rüzgâr çanları
ne zaman iki kişi olsalar
ne zaman olsalar

Yıldız gibi dökülen
ıhlamur çiçekleri altında
birbirine yansıyan
sırları dökülmüş iki ayna
pervanelerin aldanmadığı iki ışık
ne zaman yalnız kalsalar
ne zaman kalsalar

Kabuğunu kırmaya çalışan tohum gibi
yırtmaya çalıştığım
göğsümü örten mermerşahi; ay duruş,ten kabir
süzülür ebruli kumrular eşliğinde

Bilerek düştüğü tüyde uyuyan melek
parlayarak büyür öldüğü ellerimde
İğde ve ıhlamur kokularıyla tütsülenmiş
bir yıldız mezarlığına gömerim
en soylu maceralarıyla çocukluğumu

El yordamıyla iz sürdüğüm
avlusuna düşerim bakır şehrin
alnımda aşiretimin mührüyle düşerim
kardeşlik yeminini eser sokaklarda rüzgâr
sayıklayışım biter, unvanlarımı yitiririm

Dönerim başladığım yere
ellerim ceplerimde dönerim
Şerhin ve şehrin koruyucusu olur
ateşin damarlarını kavrar sıkıca
kavrar atar damarını kentin
dönerim
dönerim
dönerim
her ahı acısında bırakarak...

Turgut Toygar
Kayıt Tarihi : 15.6.2008 12:22:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Dilek Işık
    Dilek Işık

    ...merhaba...

    Cevap Yaz
  • Hüsamettin Sungur
    Hüsamettin Sungur

    Dönerim başladığım yere
    ellerim ceplerimde dönerim
    Şerhin ve şehrin koruyucusu olur
    Hüsamettin Sungur

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Turgut Toygar