BÜYÜK FİKİRLER KÜÇÜK BEDENLERDEN ÇIKAR
Adı Umut’tu. Umutları Çarşamba pazarı, dünyası kör pencere kapalı kör karanlık.
Umutları Çarşamba pazarı, dünyası kör pencere kapalı kör karanlıktı ta ki Çarşamba günü beden dersine kadar.
Ne olduysa beden dersinde oldu.
Beden dersinde sınıf beden dersine çıkmış. Umut sınıfta tek kalmıştı. Umut sanki yangına düşmüş yanıyordu cayır cayır… Umut çığlık çığlığa. Biliyordu ömür boyu bir kez olsun koşamayacağını, biliyordu bir kez olsun topa vuramayacağını. Biliyordu bir kez olsun tadamayacağını gol atmanın sevincini. Oysa neler neler vermezdi bir kez koşmaya, bir kez olsun topa vurmaya, bir kez gol atmanın sevincini tatmaya. Bütün bunları düşündükçe Umut bin ölüyor, bin diriliyordu. Her dirilişte gözünün önünde aynı manzara. Sınıfın duvarlarına bakıyordu, sınıfın duvarları üstüne üstüne geliyordu.Duvarlar düşmandı. Okul düşmandı.Sokaklar, uçan kuşlar kısacası hayat denilen şey de düşmandı. Bir kurtuluş muydu ‘’ Yaşamak istemiyorum!’’ demek. Hayır, hayır! Olamazdı. O kötünün de kötüsüydü. Beterin de beteri.
Umut’un kaçıncı ölüşü, kaçıncı dirilişiydi bilinmez birden sınıfa ağlayarak koşa koşa Semih girdi. Semih bir yandan ağlıyor, bir yandan ‘’Bana top oynatmadılar.’’ diyordu. Umut’un tüm dikkati Semih’e yoğunlaştı. Umut Semih’e bakıp gülüyordu. Umut gülebiliyordu. Umut sanki yangından sağ çıkmıştı. Umut yangından sağ çıkmanın sevincini yaşıyordu. Semih’e bakıp ‘’ Koşabildiğinin farkında değil.’’ ‘’ Yarın top oynayabileceğinin farkında değil.’’ ‘’ Farkında olsaydı ağlamazdı.’’diyordu kendi kendine. Semih’in sınıfa gelişi ile çıkışı bir oldu. Koşarak giderken söylediği tek cümle ‘’ Ben size göstereceğim.’’ cümlesiydi.
Semih gitmiş Umut gülmeye devam ediyordu.Her gülüşte bir şeylerin farkına varıyor, her bir şeylerin farkına varışta gülüyordu.
Çok geçmeden Semih ağlayarak sınıfa geri dönmüştü. Bu ağlayış farklıydı. İçten sahici. İçten sessiz. Dayak yediği her halinden belliydi.
Umut fark ettiklerine bir yenisini ekledi ‘’ Paylaşamadıklarının farkında değiller.
Umut farkında olmadan fark ettiklerini yazabileceğinin farkına varmıştı çoktan da haberi yok. İlk cümlesini yazmıştı çoktan ‘’ Yaşadıklarımız fark edemediklerimiz yaşayacaklarımızsa fark edebildiklerimizdir.’’
Beden dersi bitmiş, koşmalar, oyunlar bitmiş, teneffüs bitmiş, yeni ders başlamış, tartışmalar bitmemişti.’’ Ben senden iyi koşarım, ayağım takılmasaydı ben sana gösterirdim.’’ Ben sana gösterdim göstereceğimi.’’ Öğretmen susturmakta güçlük çekiyordu. Umut parmak kaldırdı ‘’ Bazen koştuğumuzu sandığımız koşudaki adımlar bizi geriye götürür, bazen de yerimizde saydırır biz farkına varamayız.’’ Umut’un sözüne karşılı geldi anında ‘’ Laf söyledi bal kabağı.’’ Umut aldırış etmedi. ‘’ Anlamadıklarının ya da anlamak istemediklerinin farkında değiller.’’ dedi kendi kendine.
Öğretmen sınıfı susturmuş etkinliğe başlamıştı. İlk etkinlik ‘’Deyimleri cümlede kullanma’’ İlk deyim ‘’ Kafayı yemek’’ İlk parmak kaldıran Umut. ‘’ Bize kafayı yediren kafamız değil basıp ezemediğimiz saplantılarımızdır.’’ Öğretmen şaşkın, sınıf kahkahanın doruğunda. Öğretmen aldırışsız sessiz adımlarla Umut’un yanına kadar geldi. Umut’un saçını okşarken gözüne Umut’un defterine büyük harflerle yazdığı ‘’ YAŞADIKLARIMIZ FARK EDEMEDİKLERİMİZ, YAŞAYACAKLARIMIZSA FARK EDEBİLDİKLERİMİZDİR.’’ cümlesi takıldı. Tahtaya yöneldi. Aynı cümleyi tahtaya yazdı ‘’ Yaşadıklarımız fark edemediklerimiz, yaşayacaklarımızsa fark edebildiklerimizdir.’’ Sınıfa döndü ‘’ Her birinizin bugüne kadar nelerin farkına varabildiğinizi, nelerin farkına varamadığınızı yazıp gelmenizi istiyorum.’’ dedi.
O gün eve eski Umut gitmiş yeni bir Umut gelmişti. Umut suskun, annesinin, babasının teselli yumağı değildi. Yumak çözülmüştü. Umut Anne babasının her karamsarlığında müdahildi. Mutlaka ve mutlaka bir görünmezi görür, bir çıkış yolu koyardı ortaya. Umut bir ışık yakaladığının o ışıkla kendi dünyasını aydınlandığının, birlikte yaşadığı can parçalarının dünyasını aydınlatmaya başladığının farkına varmıştı. Bu ışığın daha ne kadar, ne kadar büyüyeceğinin farkına varmıştı. Dünyaya kafa tutan kişinin, kişilerin beyinlerinin bir avuç içini doldurmadığını, dünyaya adını yazdıranların beyinlerinin bir avuç içini doldurmadığını düşündükçe koşmuyor uçuyordu o ışıktan o ışığa. Zirveye koşarak erişilmiyordu, fark ettiklerimiz bizi kollarına alıp oturtuyordu zirveye.
Umut kendi sözü öğretmeninin ödevi ‘’ Yaşadıklarımız fark edemediklerimiz, yaşayacaklarımızsa fark edebildiklerimizdir.’’ Sözünü açıklamıyor yaşıyordu birebir. Bir şeyin daha farkındaydı; fark ettiklerinin arkadaşlarının fark edemeyeceği farklılıklarda olacağı. Yazdığı ilk cümle yaşadıklarının, yaşayacaklarının özetiydi. Arkadaşları ödev yapmış olmak için yapmış olduğun farkına varamayacaktı. Hatta birçoğu ödevin bile farkına varmayıp yalana sığınacaktı. ‘’ Yazacaktım da, şimşek çaktı da, aklım uçtu da, defterim suya düştü de kalemim çatıya çıktı da, da da…’’ Bir farkına varabilseler ‘’ da’’ ların her biri kaçırdığımız trenin bir vagonu, önce lokomotifin resmini çizerler sonra dizeler peşi sıra ‘’da’’ları..
Umut çoktan çizmişti lokomotifin resmini dizdikçe diziyordu vagonları.
Umut hep lokomotifin makinisti. Umut kondüktörü vagonların.
Ödevlerin okunacağı gün gelmişti. Ödevlerin okunacağı dersin zili çalmıştı. Bir Umut farkındaydı ödevleri okuma sonrası olacakların.
Umut ilk parmak kaldıran. Umut ilk okumaya başlayan.
Umut’un ilk cümleleri havadan, sudan.
Umut soruyordu:
- Kaçımız soluduğumuz havanın farkında?
- Kaçımız düşündük su savaşı diye doyasıya eğlendiğimiz oyunlarda döküp boşa harcadığımız suyun damlasına muhtaç kaç canlı olduğunu.
- Kaçımız farkında üzdüğümüz birinin iki damla gözyaşında gönlünde koskoca bir ırmağın kuruduğunun?
Sorular uzadıkça uzuyor ‘’ Kaçımız farkında yürüdüğümüz sokakların?’’ Kaçımız farkında mevsimlerin bize sunduğu güzelliklerin?’’
Her soruda öğretmen şaşkın..
‘’ Kaçımız farkında öğrenciliğin bize sunulan en büyük fırsat olduğunun?’’
‘’ Kaçımız farkında bize altın tepside sunulan fırsatı elimizle itip, ayaklarımızla tepeleyip çöpe attığının?’’
‘’ Kaçımız farkında insanoğlunun kaç milyon yılda yazıyı bulduğunun, kaç milyon yıl sonra yazıyı sanata dönüştürebildiğinin?
‘’ Kaçımız farkında beklenmeden gelen geleceğin bize kan kusturacağının?’’ ‘’ Kaçımız farkında bizi güldürecek geleceğin avuçlarımızda saklı olduğunu?
Son soru öğretmenin yanağında iki damla yaşın düşmesine yol açtı. ‘’ Kaçımız farkında bizim hayallerimiz için anne babalarımızın hayallerini yüreklerine gömdüklerinin? Peki, sorsam kaçımızın hayalleri var, kaçımız hayallerimiz peşinde koşuyoruz?
Öğrenciler sessizliğe büründü, kimi başını eğdi.
‘’ Dersi kaynatmak için yarışanlar acaba bindiği dalı kestiklerini hiç düşündü mü ya da derse katılmak için yarışabileceklerini ?’’
‘’ Ben bir değil binlerce kez düşündüm ve dedim ki ‘’ Yaşadıklarımız fark edemediklerimiz, yaşayacaklarımızsa fark edebildiklerimizdir’’ ‘’
‘’ Ve ben kendi adıma diyorum ki yaşayacağım o kadar çok şey var ki her biri yaşamaya değer. Bu değerler yaşadıkça kıymet bulacak değerler. Anlatılacak, gülecek değerler değil.’’
Kayıt Tarihi : 8.4.2019 10:41:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!