Apeninlerdeki mermer sunak
Pontifex maximus
Karabaş yıldırhaç
Saldıray fellah
Ruh kuran kara küp
İfritin tahtı büyük şaday
Orakla biçildi bu yük sana
Senle büyüledi halkları
Dünyanın tüm atamanları!
Ve sende bulundu acunda
Öldürülen insan kanları!
Dünya zenginleri kusmakta mallarını
Gelin ve güvey seslerin azalmakta
Çoktan kaçtı kudüm ve ney çalanların
Rakseden gılmanların ve huri kızların
Kığlı ellerinde muska ve tespihler
Boşa secde ediyor önderlerin boşa
Ve aymazca yakarıyorlar bilmedikleri tanrıya!
Senle ağuladı halkları
Dünyanın bütün kralları!
Ve sende bulundu tüm evrende
Öldürülenlerin kanları!
İşte bunun için dehşet saçan avarız
Yılan göz kobra zehri baldıran yük
Darlık, yokluk, ölüm, elem ve bukağı
Yağacak mülküne küresel kargaşa
Yakacak zülfünü uluslar alazda
Paylaşacaklar çapul edip malını
Aç, perişan ve çıplak
Hiç uyanmayacaksın bir daha
Alanlardadır yıkılışın alanlarda
Bu kez bitene dek son yaban uluman!
Kayıt Tarihi : 15.2.2006 18:08:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.



Haç, iyiyi doğruyu arayan insanların başkaldırısını yıldıran, ürküten, cezalandıran Hristiyanlığın simgesi. Ay da Tanrı (saldır-ay fellah) adına kullanılan Arap saldırganlığının simgesi. Şeytanın tahtı şaday ise Yahudi yayılmacılığının. Sömürü ve zenginlik için kendini pazarlayan Babil ve dinler, gerçek Tanrı’nın gazabından kurtulamayacaktır. Zenginlik, sömürü için yapılan kanlı din savaşlarının nedeni olan dinler, insanları, Tanrıyla bağlayan şarkıları, müziği, şiiri, fahişenin büyüsüne (Babil’in) kapılıp yok ettiği için cezalandırılacaktır.
Bu dinlerin, her düzeydeki temsicileri, istedikleri kadar pisliğe bulaşmış ellerindeki muskalarla, tesbihlerle boşuna yakarıp dursunlar. Bunlar, ya yakardıkları Tanrı’nın bu belalara neden olduğunu bilmiyorlar ya da yakarılması gereken Tanrı’nın böyle bir Tanrı olamayacağını bilmeden, kötü amaçlara alet oluyorlar.
Şiiri okuduğumuzda, öyküyü izlerken, ozanın yakıcı öfkesinden fışkıran alevlerle tutuşmuş yüreğimiz, umuda doğru yol almaktadır. İnsanlığın başına, dinlerin oluşturduğu bulutlardan yağan belalar yağmuru, bir daha yağmamak üzere, gerçek Tanrı’nın ateşiyle yok edilecektir.
Öykünün şiir, şiirin öykü olduğu bu metni okuyunca sarsılıyoruz. Neden? Ozanda, eşitsizliğe, sömürüye, kötülüklere karşı duyarlılık, aşkın öfke, teolojik, mitolojik bilgiyle yoğrulmuş. Dil ve anlatımdaki kuyum işçiliği ile bize sunuluyor. Türkçe mükemmel. Çeşitli imgelemler, simgeler...Sıfat, ad tamlamalarının oluşumundaki yaratıcılık, ince ince örülmüş aliterasyonlar, kişileştirmeler, eğretilemeler, benzetmeler, mecazlar...Şiir daha geniş incelemeyi hak ediyor.Nice şiirlere ozan...
“Sır, Büyük Babil dünyanın fahişelerinin ve çirkinliklerin anası.. Ve gördüğün kadın dünyanın kralları üzerinde krallığı olan büyük şehirdir... Ve dünyanın kralları onunla zina ettiler, ve dünyanın tüccarı onun sefahatinin kuvvetinden zengin oldular” (Apokalips 17-18)
Siyaset ve ticaretle kirli işlere bulaşmış tüm dünya dinlerinin ve tüm dinsel kurumların tanrısal gazapla yok edilmesine işaret ediyor belki de...
konuya yaklaşmak için 'ekşi' sözlükten bazı tanımlar koymak istiyorum buraya
'bundan dolayı onun adına babil denildi; çünkü rab bütün dünyanın dilini orada karıştırdı; ve rab onları bütün yeryüzü üzerine oradan dağıttı'(eski ahit)
kelime kökeni:
1- bab-el , 'tanrının kapıları' (gates of god)anlamına geliyormuş
2- balal: kafa karıştırmak (confuse)
anlamında (babil kulesi öyküsündeki insanların dillerinin ayrılması ve confuse olmaları...)
Babil şehrinde kule yapılınca , tanrı kendisine bu kadar yaklaşmaya çalışan insanları cezalandırmak icin farklı dilleri yarattığı, bu sekilde de bütün cezayı çevirmenlerin üzerine yıktı.
Bir not daha düşebilirim. Babil sözcüğünün bugüne bir uzantısı da meşhur babylon sözcüğünde saklıymış.
Yukarıdaki bilgiler sonrasında şiire dönersek;
Şiir yeryüzündeki kargaşını icadedildiği ve kargaşa ruhunun yeryüzüne sembollerle yayıldığı mekan olarak gördüğü bu 'remz- kenti' sorumlu tutarak müşahhas bir düşman bulduğunu düşünüyor.
Döneme ilişkin ,resim ve sembollere dayalı imgelerle o devri ve zamana uzantılarını gözlemliyor.
Kızgı ve ilenç şiirin hakim havası.
Tabiri caizse biraz Don Quixote bir eda var şiirde.
Babile bakış, dış bir kızgınlıkla değil, her birimizde ki babil uygarlık izlerinin sorgulanması şeklinde olsaydı daha mı iyi olurdu.
kavram böylece daha bir içselleştirilmiş ve insanileştirilmiş olurdu diye geçiyor aklımdan
Her şeye karşın düşünceye , çabaya ve duygulara yani bu şiire selam bırakıyorum
TÜM YORUMLAR (3)