yaktigim sigara gibi yaniyor vucudun.su andan elimde ve ben dumanini izlerken hayatimizin film seridi gibi gectigini goruyorum.inanamiyorum ne aptalca yerlerde hata yapmisim ne kadar sacmalamisim ne kadar az yol almisim.Ben hala annesinin elinden tutmak isteyen cocukmusum da yillar acimasiz davranmis beni buyutmus.oysa biz annemle izmitte fethiye caddesinde gezerken elimde ki dondurmayi dusurdugumde birisinin bana tekrar o dondurmadan alacagini bilerek gonul rahatligiyla yiyebiliyordum.cunku cocuktum.buyudum yillar acimasiz zamandan bizi gecirdi elimizde ki insanlari kacirdigimizda bir daha donemeyeceklerini anladim.buyumustum annemi dusunuyorumda...fedakarliklarin ve benim aptalca yaptigim yalnisliklarim ama aramizda ki o bag o kopmayan o simsicacik yakinlik.Ben buyudugumu asla kabul etmedim cunku buyudugunde kaybediyorsun.Aslinda dogum gunlerimden nefret ederim yine yaslandik dedigim olmamistir ama icimde bir gun kirkli yillari kutlayacaksin...belkide ellileri...altmislari her gun olume biraz daha yaklasmak ve yaninda kimse olmamak bu aci veriyor.Hayatimda ki her gun beni terkeden kadina benziyor bir dahada geri donmuyor...Buyudugumu yalniz kaldigimda anladim sevdigim kadinlarin birisi terk edince anneme gidip agladigim gun annemin benle dertlesmesiyle buyudugumu hissettim.Anladim ki Nufus cuzdanim yalan soylemiyor...Polisler artik sen cocuksun demiyor.Buyudum arka sokaklara yikilmis enkazlari birakirken babamin arkamdan kostugunu gordum...Sokak afisleri anlatiyordu halimi.Bir tiyatro oyunu gibiydi hayat bende onun bas rolunde ki sahis...Oyunun bir sorunu vardi perde kapanmiyordu.o zaman anladim her dogum gunum perdeyi yavas yavas kapattigina.Bu oyunun sonu olmadigini ve icinde Istanbul denen bir sehirin olmadigina inandiriyorum.Ben Bursayi da seviyordum.Tophanesini de unutmazdim altiparmagin sinemalarini ve nalbantoglunun soguk karli bir gunde kestanesini unutamam.Birde o gunden...bir gun evvel alti tane alinmis bir gul.Bursayi da unutamazdim, Istanbulu da...mesala izmiti unuttum sevdiklerimin olmesiyle gitsemde koymuyor geceleri susayarak uyanmiyorum o sehirde...gitmek bile gelmiyor zaten gitmiyorum.Bir gun korkuyorum ki kortuklarim basima gelmistir Bursa dan kopucagim diye nitekim koptum sevdigim kadinin gitmesiyle oraya da veda ettim.Kala kala yasadigim yer kibris kaldi.Hayatimin en guzel oyununu oynuyorum.Bu oyunun adini duymadiysaniz.size soyluyorum adi yalnizlik...
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...