güçlü büyülerin olsaydı
rengi damağında kalsaydı çocukların
ağaçlar büyüdükçe geri çekilseydi gökyüzü
güneş doğduktan sonra bile
açmaya devam etseydi
kırmızı bir kasımpatı gibi yol kenarına çıkan ay
güçlü büyülerin olsaydı
her yağmurdan sonra altın sarısı ve ipek
kanatları yükselseydi aşkın
asker, yiğit asker diye seslenseydi kadınlar
bombalarını bizim bahçeye bırak
çocukları boyunlarından güldüren
öpücüklere dönüşseydi şarapnel parçaları
güçlü büyülerin olsaydı
ağızlarına karadut morluğu dağıtan
komik sakızlardan ibaret patlasaydı mermiler
ölümden bahseden kim
parlayan füzelere değil güneşe kamaşsaydı gözleri
bir yaramazlık daha koparsaydılar babalarından
ıslak ıslak
boncuk boncuk
toplamaya koyulsalardı çimenleri yakmadan
örümcek ağlarına takılan son ışıkları
ağabeylerin kamp ateşinde
korkutmak için anlattığı
masallar gibi dinleselerdi açlığı
lokum lokum dizilseydi yıldızlar
ellerine yüzlerine bulaşsaydı
koyu bir pekmez gibi avuçladıkları ay
Kayıt Tarihi : 1.9.2006 15:15:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Ustaya ve ufkuna selamlar.
Fantazyalar üzerine düşünmek özgürlük ve aşkve barış sorununun vazgeçilmez bir parçasıdır,
Modern insanın 'gece karanlığında gördüğü kabusların nedeni;gün ışığında yaşadığı hayattır*'. İşte düş orda doğar...
Bu yüzden fantazyalar gerçeklik karşısında hayal kırıklığına uğramış insanın hayata dair ümüdinin henüz tümden yitmemişliğini, yani insan bilincinin henüz ele geçirilmemiş yanını
ifade eder.
Nilgün Aras’ın bu en çok içime işleyen şiiri fırsat buldukça okumayı sevdiğim ve aklımdaki antolojiye kaydettiğim hediyelik bir sevinç nedeni benim için…kadife sesiyle okuyanın içinde akan bir düş ırmağı gibi
Gün alacasında çığıran martının özlemi belki de…
Daha kaç sefer okurum kim bilir…
Bu şiirin yayınlandığı aylarda ilk okuduğum günün ertesi sabahında bir dizesi dilimde pelesenk olmuştu. 'Ağaçlar büyüdükçe geri çekilseydi gökyüzü' Ertesi sabah kenarları bol ağaçlı yoldan dolmuşla işe giderken bu büyülü dizenin ayrıntıları aklıma takılmıştı. (O yüzden inmen gereken durağı unutup iki durak uzağa gitip yürüyerek geri dönmüştüm) Neler aklıma gelmişti:
Ağaçlar büyüdükçe gökyüzü kendine yaklaşan yeryüzü güzelliğinden mi kaçardı? Ağaçlar büyüdükçe gökyüzü geri çekilerek ağaçlara sevgiyle yer mi açardı? Ağaç ölümsüzlüğü mü olurdu? Ağaçların büyümesi sürekli hale mi gelirdi? Gökyüzü geri çekildikçe dünya mı büyürdü? Dünya büyüdükçe ağaçlar da. Bitmeyin bir büyü olurdu. En son aklıma gelen de ağaçlar büyüdükçe gökyüzü geri çekilseydi bizi Yaradana mı görütürdü. Tanrı insan aklının aldığı her yerde. Gökyüzünde bulunuş bir simge ama bu ağaçların rehberliği gökyüzü yüceliği fazlasıyla yetti bana.
Güneş doğduktan sonra ayın inatla dünyadan görünmesi evrensel bir sanat tablosu ve anlayan ve algılayan için ruh ışımasının sonsuzluğu. Nitekim bazı günler ay konuktur güneşin batmadan önce karşı tarafta. Bu güneşin hoşuna gitmemektedir ama katlanmaktadır.
Bu arada Sizin güçlü büyeleriniz olsaydı nasıl bir şiir yazardınız, neler yapardınız o büyü ile?
Aniden trilyoner olsaydınız yaşamın kalitesini nasıl artırırdınız. Villa, araba, paraya koşan değiştirilen kadın ve seyahat büyüsü yeter miydi? Güç kullanımı dersi nereneden alınır. Belki şiirlerden.
Devam ededim şairin büyücüsünde.
Yağmur sonrası aşk kutsallaması büyüyen ağaç ve yer açan gökyüzü ululuğunca yükselecek. Ve barış bahçelere konulan bombalarla, boyun gıdıklamalarıyla seri kahkahaları salıveren çocuk sevimlilğinde. Bomba parçaları gıdıklayan, savaşın yok olması. Kurşunların şaka kurşunları olması nasıl da güzel anlatılmış öyle. Hayranık duyduran 'Ağızlarına karadut morluğu dağıtan/
komik sakızlardan ibaret patlasaydı mermiler '
Göz kamaşması kaynağının yalnızca güneşten ibaret kalması, silahların çocuk oyuncağı olması büyüce için rahatlama veren düşler.
Açlık ve masal, lokum gibi dizilmiş yıldızlar...
Büyücü bencil değilmiş.
TÜM YORUMLAR (20)