Hayat inişleri ve çıkışlarıyla bize kim olduğumuzu hatırlatan bir yolculuk. Bazen öyle anlar gelir ki, tüm güzelliklere gözümüzü kapatır, sadece karanlığı görürüz. O anlarda sanki hiçbir şeyin anlamı kalmamış gibi hissederiz. Ama belki de mutluluğu gerçekten anlayabilmek için acıyı hissetmek gerekir. Çünkü insan, yalnızca ışıkta değil, karanlıkta da kendini bulur. Her kayıp, her hüzün, her hata bize bir şeyler öğretir. Eğer sahip olduğumuz şeylerin değerini bilirsek, hayatımıza daha bilinçli devam edebiliriz. Başarabilecegimize önce kendimiz inanmalıyız; çünki insan önce kendini sevmezse, dışardan da sevgi ve değer bekleyemez. Zamanla anlıyoruz ki, öfke ve kızgınlık en çok kendimize zarar veriyor. Sakinlik hayatı daha net görmemizi sağlıyor. Hatalarımız ise yol göstericimiz oluyor onlardan kaçmak yerine ders alırsak, daha güçlü ve bilinçli bir şekilde ilerleriz. Ve en önemlisi her karanlığın ardından bir güneş doğar. Önemli olan karanlığın içinde kaybolmamak ve güneşin doğacağına inanmak, çünki hayat, onu nasıl yaşamak istediğimizle şekillenir. Eğer gerçekten sahip olduklarımızın değerini bilir ve ona göre yaşarsak, o zaman hayat bizim için çok daha anlamlı hale gelir.
Geçmişinde travması olan insanlar, geleceğine umut dolu bakamaz. Ailesinde gördüğü şiddeti, gelecekte hayatına girenlere de uygulamaya çalışır. Çünkü doğru olanın bu olduğunu düşünür, çünkü öyle görmüştür. Ama bu yanlış bakış açısı değiştirilebilir. Herkesin hayatında olumsuzluklar olur. Hayatta hep iyi şeyler olsaydı zaten yaşamın da bir anlamı kalmazdı, öyle değil mi? Kötü şeyler de olacak… Ama önemli olan hatanın içinde kendini bulman, değiştirmen, anlaman. Sen kendine saygı duymazsan, kimse sana saygı göstermez. Önce sen kendini seveceksin, başarabileceğine önce sen inanmalısın. Başarılarını, hayallerini hep gizli tut, çünkü kimse senin iyiliğini isteyecek kadar iyi niyetli değil. Kıskananlar da olacak. Biri seni terk etti diye hayat son bulmadı. Sen onunla var olmadın, o yokken de hayatına devam ediyordun. O geldiğinde sadece kimsede hissedemediğin duyguları hissettin, kimseden duymadığın güzel cümleler duydun ve bu seni etkiledi. Kendini değerli hissettin ve dedin ki: “Evet, bu bana değer veriyor.” Kimse seni görmezken o seni gördü, duydu ve anladı, dedin… Ve kendini ona bağladın, kaptırdın. Ama önemli olan senin kendine verdiğin değerdir. Kimseye bağlanmayın, kimseden medet ummayın. Evet, sevin… Ama kendinizden vazgeçecek kadar da sevmeyin. Çünkü bu, sizin kendinize yaptığınız en kötü haksızlık olur. Durun, kendinizi dinleyin. "Ne yapmak istiyorum? Ne hissediyorum? Bana katkıları ne olacak?" diye kendinize sorun. İnsan kendisini anlamadığı zaman, dışarıdaki herkes ona anlamsız gelir. Kocaman bir boşluk hissi yaratır. Hayallerinizin önüne geçilmesine izin vermeyin. Size "Yapamazsın, sen mi başaracaksın?" diyenler olacak. Onlara kulak asmayın. Çünkü insan, kendinde olmayan her şeyi kıskanacak bir mahlûktur. Siz çabalamaktan vazgeçmeyin. Hayata hangi pencereden bakarsanız, onu öyle görürsünüz. Size şöyle bir örnek vereyim: Evinizin penceresi kirli ve karşıda bir çiçek var. Onu güzel göremezsiniz ve “Ne kadar da çirkin” dersiniz. Ama eğer camı açıp baksanız, aslında çok güzel olduğunu, cam kirli diye öyle göründüğünü anlayacaksınız. Hayat da böyle işte. Sürekli olumsuz düşüncelere odaklanırsak, bir süre sonra evren bize sürekli olumsuz şeylerle karşılık verecektir. Ama eğer olumlu düşünürseniz, baktığınız, gördüğünüz her şeyde olumlu sonuçlar alırsınız.Ve niyetiniz ne ise karşınıza o çıkar.
intikam fln yok ben her şeye herkese rağmen sana koştum sense bir hic ugruna bizi harcamayi tercih ettin evet belki ismin geçince kalbim daralcak gözlerim belki de dolacak belki de baktığım her yerde seni arayacagim belki de bir sarkida buluşacagiz ama artik senden vazgeçtim canim yana yana öğrendim senden vazgeçmeyi. beni her gece kırgın uyutan bir adamin nesini seviyorum diyorum kendi kendime ama kalp bu laftan anlamiyor sinirlendiginde ağzına geleni söyleyip beni dinlemeuen bir adami daha fazla kalbimde yük edemem herkes seçtiği ihtimallerde mutlu olsun ama sen bana yasattigini yaşamadan göçme bu dunyadan hani cok seviyorum lafları hani senden ne olursa olsun vazgeçmem laflari ne oldu kar mı yağdı daglarimiza önceden cok heyecanlandırdık simdi ise bi telefon uzagimda olmana rağmen arayamıyorum bu kez kendimi seçtim uzun bir surenin ardından artik ben kendimi dusunuyorum sense gittiğin yerde mutlu ol sözüm olsun senden sonra hayatima bakacağım hayallerimi.gerceklestircem senin veremediğin bir kız çocuğum olucak saçlarını özenle yapacagim sana sözüm olsun çok mutlu olucam ve senin ardindan bir daha goz yaşı dökmeyecegim. ulan ben severken bile incitmekten korkardim sen en büyük yaralarimi beni severek verdin. bir kere beddua etsem bin defa tövbe ediyorum söylesene ben mi ağır geldim sana yoksa sevgim mi agir geldi tam her şeyi hallettik dedim bu kez de yolun ortasinda kaldim özenle çıktığım o yolda beni terk ettin sen ben affetsem göz yaşlarım affetmez ben affetsem geceler affetmez seni mutlu ol ama bir gün degerimi anla bir kiz vardi benim için canını verirdi ama ben her defasında onu üzdüm de sen benim değerimi anladiginda ben hayallerimin pesinden kosmuş mutlu ve seni unutmuş olarak yola devam edecegim biliyorum çok zor olucak asilmiuor gibi görülüyor simdi ama aşacagima inaniyorum ve sen sadece ardimdan bakmakla yetineceksin sevilmedigin kalpte harcan başka da bir şey demiycem yolun açık olsun eyw her şey
Büyümek, sadece yaş almak değil; duygularımızı tanımak, anlamak ve en önemlisi onları yönetebilmektir. Gerçek büyüme, dış dünyanın sesini kısmaya başladığımızda, iç sesimizi dinlemeye cesaret ettiğimizde başlar. İnsan, kendine döndüğünde hayatın asıl anlamını keşfeder. Başkalarının ne düşündüğünü önemsemeyi bırakıp, kendi iç dünyamıza yöneldiğimizde hayat çok daha sade, çok daha huzurlu bir hâl alır. Kendini anlamayan bir insan, ne yazık ki dış dünyanın sevgisini ve anlayışını da tam anlamıyla hissedemez. Oysa her şeyin başı, kendimizi sevmekten geçer. Hatalarımızla, doğrularımızla, eksiklerimizle ve fazlalıklarımızla… Olduğumuz hâliyle kendimizi kabul etmek, hayattaki en büyük güçlerden biridir. Çünkü biz genellikle sadece hatalara odaklanırken, yaşamın bize sunduğu güzellikleri görmezden geliriz. Oysaki evren, bize her gün küçük mucizeler fısıldar. Yeter ki nasıl baktığımızı değiştirelim. İçimizde taşıdığımız ışık, kimsenin söndürmesine izin verilmemesi gereken bir kıvılcımdır. Ne olursa olsun, kim olursa olsun; sizin ışığınızı elinizden alamaz. Ancak siz izin verirseniz… Unutmayın, sizi en iyi siz anlarsınız. Ve yine sizi en çok siz yükseltebilirsiniz. Kendinizi sevin. Kendinizi her alanda destekleyin. Bugününüz bir daha geri gelmeyecek. Zaman hızla akıyor ve siz hâlâ kendinize haksızlık ediyorsanız, durun. Derin bir nefes alın ve sadece ne yapmak istediğinize odaklanın. Çünkü insan, kendine inandığında başaramayacağı şey yoktur. Ne olursa olsun umudunuzu kaybetmeyin. Her yeni gün, yeni bir başlangıçtır. Ve siz, bu hayat yolculuğunda en kıymetli yol arkadaşınızsınız.
Eğer insanlar bir şeyleri çok anlatıyor ya da anlatmaya çalışıyorsa içindeki o çocuğa bir şeyleri kanıtlamaya çalışıyordur. Ona bazı şeyleri inandırmak için uğraşıyordur. Ve tüm uğraşı sırf bu yüzdendir. Eğer bir insan çok konuşuyorsa zamanında hiç konuşma fırsatı vermemişlerdir. Eğer bir insan çok gülüyorsa içinde çok acı şeylerle savaşıyordur. Gülüşü ile bastırmaya çalışıyordur. Ve bir insan hiç konuşmuyor ise zamanında çok konuşmayı denemiştir. Ve en iyi yöntemin susup dinlemek olduğunu öğrenmiştir. İnsanları anlamak istiyorsanız acılarını öğrenin, nelerle mücadele ettiğini öğrenin ve sonra açısının en derinine inin. Orada insanı anlıyorsunuz. Neden hep psikoloğa gittiğimiz de çocukluk anılarından başlar? Çünki insanları yoran o zamanda yaşadığı şeyleri, o zamanlar da travma biriktirir. Her şeyi hafızasına kayıt eder. Ve o zamanda yaşadığımız sıkıntılar geleceğimize yön verir. Bu yüzden de terapiye buradan başlanir çünkü insanı anlamanın acının en derinine inmek olduğunu bilirler. İşte bu yüzden diyorum ya bir insanı anlamak istiyorsanız acılarının en derinine inin sizce de artık kendinizi üzmek yormuyor mu? İçinizdeki masum çocuğa zarar vermeyin. Hala neges alıyorsaniz bazı şeyleri yapabileceğiniz ve şansınizın olduğunu gösterir. İçinizdeki çocuğu bastırmaya çalışıyorlar. Onun ışığını söndürüp karanlığa mahkum etmek istiyorlar. Ama umut fakirin ekmeğidir diyorlar ya aynen öyle umudun olmadığı yerde hiçbir şey kazanamazsın. Unutma vazgectiginde değil pes ettiğinde kaybedersin. Hakkını arayanları her zaman ezerler ve eğer eziliyor isen doğru yoldasın demektir. Renkli kişiliğinizi ortaya çıkarın.
Kimsenin sizin ışığınızı elinizden almasına izin vermeyin. Siz parlamaya devam edin. Çünkü ışığınızdan rahatsız olanlar elbet size kötülük yapmaya çalışacaktır. Ama onları dinlemeyin, duymayın. Çünkü insan, kendinde olmayan her şeyi kıskanır. Ve sahip olmak istediklerine zarar vererek ulaşmaya çalışır. Ama bu sizin probleminiz değil.
Hiç kimse için kendinizi üzmeyin. Değmiyor. Çünkü yolun sonunda yine yalnızca kendinizle baş başa kalacaksınız. İşte bu yüzden kimseye bel bağlamayın. Herkesin bir gün gidebileceğini bilerek yaşarsanız, hayatta karşınıza çıkan kayıplar sizi yıkmaz, sadece güçlendirir. Bu bilinçle yaşarsanız, hayatınız daha gerçek ve daha anlamlı olur.
Ve unutmayın: Öfkenizi kontrol etmeyi öğrenin. Çünkü eğer öfkenizi kontrol edemezseniz, istemeden birçok hata yaparsınız. Ama bir gün öfkenizi bastırmadan ama doğru şekilde yönettiğinizde, işte o zaman büyüdüğünüzü fark edeceksiniz. Ve o gün, hayatınız bambaşka bir boyut kazanacak. Kimseyi umursamayın. Kendiniz için çabalayın. İstemediğiniz hiçbir şeyi yapmak zorunda değilsiniz. “Aman kırılmasın, aman yanlış anlamasın” diye kendi sınırlarınızı yok saymayın. Hayır demeyi öğrenmek, kendinize olan saygının bir göstergesidir. Siz istemediğiniz şeyleri yapmaya devam ettikçe, başarılı olamazsınız; çünkü o başarı sizin başarınız olmaz. Yeri geldiğinde tavrınızı net bir şekilde gösterebilmelisiniz. Sizi incitecek hiçbir şeye göz yummamalısınız. Çünkü hayatta bazı duruşlar vardır ki, sizi yalnızca korumaz… Aynı zamanda yüceltir.
Kendinizden vazgeçmeyin. Işığınızdan korkanlar olabilir, ama unutmayın: Güneş parladığında herkes susar.
Hayat bazen bizi o kadar yoruyor ki, kim olduğumuzu unutuyoruz. Başkalarının beklentileri, söyledikleri, yaptıkları… Hepsi zihnimizde yankılanırken, kendi iç sesimizi kısmaya başlıyoruz. Oysaki en doğru cevaplar hep içimizde saklı. En doğru yön, içten gelen o sessiz ama güçlü rehberde. İnsan bir noktada anlıyor; başkalarını memnun etmeye çalışarak kendi hayatını yaşamayı erteliyor. Ve sonra aynaya baktığında tanımadığı birini görüyor. İşte o an, bir uyanış başlıyor. Kendini yeniden tanıma, yeniden inşa etme ve yeniden sevme süreci. Kendini kabul etmek en büyük devrimdir. Hatalarınla, eksiklerinle, korkularınla… Çünkü sen sadece başarılarından ibaret değilsin. Ağladığın, düştüğün, savaştığın anlar seni sen yapar. Hayat, mükemmel olmaktan çok; gerçek olmaktır. Ve gerçek olmak cesaret ister. Kendine inanmak kolay değildir belki ama başladığın an her şey değişir. Küçük adımlar, büyük farklar yaratır. Bir sabah biraz daha umutlu uyanırsın. Bir gün aynada kendine bakarken “Ben bu halimle de yeterliyim” dersin. İşte o gün, içindeki gücü görmeye başlarsın. Ve unutma, kimse senin ışığını senden çalamaz. Sen istemediğin sürece kimsenin seni üzmeye, yormaya hakkı yok. Hayat kısa. Ve bu kısa hayatı kendin için yaşamak, kendin için üretmek en anlamlısı. Kendine dön. Çünkü sen, kendi yolculuğunun en güzel kahramanısın.🌸🥰♥️
İnsanın geçmişi bazen karanlık bir odadır. İçerisi sessizdir ama bir yandan da kulakları sağır eden bir yankı vardır: "Yapamazsın", "Değmezsin", "Sevilmezsin". Belki çocukluğunda tanıman gereken sevgi yerine, ellerin değil seslerin sertliğiyle büyüdün. Belki sevdiğin insanlar sana yalnızlıkla veda etti. Ve sen, hayatta kalmayı öğrenirken, kalbinin bazı yerlerini taşla örmek zorunda kaldın. Ama unutma, geçmişin seni tanımlar ama seni sen yapmaz. Travmalar doğruyu göstermez, sadece yaşanmışlıkları tekrar eder. Gördüğün yanlışları doğru sanmak, sadece hayatının kontrolünü başkalarına teslim etmek olur. Oysa senin elinde bir anahtar var: Bakış açını değiştirme gücü. Hayat herkes için inişli çıkışlıdır. Hiçbir yol düz değildir, her gülün dikeni vardır. Ama gülün kokusunu hissedebilmek için dikenini de göze almak gerekir. Yaşam sadece mutluluktan ibaret olsaydı, onun kıymetini bilemezdik. Acılar öğretir, büyütür, güçlendirir. Birinin seni sevmesi güzel bir histir. Ama biri seni gördü diye, senin kendini unutman, en büyük haksızlıktır. Hiç kimse seni senin kadar sevmek zorunda değil. Sen kendine sahip çıkmalısın. Değer görmek istiyorsan önce kendine değer vereceksin. Saygı bekliyorsan önce kendine saygı duyacaksın. İnsanlar seni kıskanabilir, küçümseyebilir. “Sen mi yapacaksın?” diyebilirler. Ama unutma, bu onların sınırlı bakış açısının yansımasıdır. Kendilerinde olmayanı gördüklerinde, onu kırmak isterler. Çünkü insan bilmediği şeyden korkar, ulaşamadığı şeyi küçümser. Ama sen vazgeçme. Çabaladıkça değişeceksin. Hayata hangi pencereden bakarsan, onu öyle göreceksin. Eğer camın kirliyse, dünya sana gri görünür. Ama o camı silersen, gökyüzü bile gülümser sana. Hayallerini kimseye anlatmak zorunda değilsin. Sakince büyüt onları içinde. Çünkü bazı insanlar ışığını söndürmek için değil, kendi karanlığını gizlemek için sana yaklaşır. Hayalini koru. Niyetin temizse, karşılığı da temiz olur. Evren, ne gönderirsen onu geri getirir. Ve en önemlisi: Kendine hep şu soruyu sor: “Ben ne istiyorum?” Çünkü bu sorunun cevabını sadece sen verirsin. Ve o cevap, seni sen yapan yoldur.
Büyümek, sadece yaş almak değil; duygularımızı tanımak, anlamak ve en önemlisi onları yönetebilmektir. Gerçek büyüme, dış dünyanın sesini kısmaya başladığımızda, iç sesimizi dinlemeye cesaret ettiğimizde başlar. İnsan, kendine döndüğünde hayatın asıl anlamını keşfeder. Başkalarının ne düşündüğünü önemsemeyi bırakıp, kendi iç dünyamıza yöneldiğimizde hayat çok daha sade, çok daha huzurlu bir hâl alır. Kendini anlamayan bir insan, ne yazık ki dış dünyanın sevgisini ve anlayışını da tam anlamıyla hissedemez. Oysa her şeyin başı, kendimizi sevmekten geçer. Hatalarımızla, doğrularımızla, eksiklerimizle ve fazlalıklarımızla… Olduğumuz hâliyle kendimizi kabul etmek, hayattaki en büyük güçlerden biridir. Çünkü biz genellikle sadece hatalara odaklanırken, yaşamın bize sunduğu güzellikleri görmezden geliriz. Oysaki evren, bize her gün küçük mucizeler fısıldar. Yeter ki nasıl baktığımızı değiştirelim. İçimizde taşıdığımız ışık, kimsenin söndürmesine izin verilmemesi gereken bir kıvılcımdır. Ne olursa olsun, kim olursa olsun; sizin ışığınızı elinizden alamaz. Ancak siz izin verirseniz… Unutmayın, sizi en iyi siz anlarsınız. Ve yine sizi en çok siz yükseltebilirsiniz. Kendinizi sevin. Kendinizi her alanda destekleyin. Bugününüz bir daha geri gelmeyecek. Zaman hızla akıyor ve siz hâlâ kendinize haksızlık ediyorsanız, durun. Derin bir nefes alın ve sadece ne yapmak istediğinize odaklanın. Çünkü insan, kendine inandığında başaramayacağı şey yoktur. Ne olursa olsun umudunuzu kaybetmeyin. Her yeni gün, yeni bir başlangıçtır. Ve siz, bu hayat yolculuğunda en kıymetli yol arkadaşınızsınız.
Bir gün unutacağım seni… Adını duyunca titremeyecek artık kalbim. Gözlerim dolmayacak, boğazım düğümlenmeyecek. Bir gün gelecek… Ve sen, sadece içimde derin bir sessizlik olacaksın. Ama bugün değil…Çünkü hâlâ aklımın en savunmasız köşesindesin. Tam “geçti” diyorum, bir anda gözlerin geliyor aklıma… O gözler ki, bir zamanlar bana “kal” der gibi bakardı. Şimdi yok… Ne sen varsın, ne de bana “kal” diyen o bakışların. Kızıyorum kendime… “Unut artık” diyorum. Ama nasıl unutulur bir zamanlar nefesin olan? Bir gülüşüyle dünyanı aydınlatan biri nasıl silinir kalpten? Seninle yaşanmamış her an, içimde yaşanmış kadar acıtıyor beni. Her sabah gözümü açtığımda içimde bir boşluk var, Ve o boşluk hep seninle doluydu, artık sadece sessizlik yankılanıyor. Ben seni severken, bir ömür hayal ettim. Sen beni bırakırken, tek bir cümle bile etmedin. Ne zor değil mi? Birinin en güzel ihtimali olurken, onun seni en kolay ihtimali gibi silmesi. Seninle bir fotoğrafa bakıyorum… İki yabancı var karşımda artık. Birbirini bir zamanlar deliler gibi seven iki yabancı. Ne ara bu kadar uzaklaştık? Ne ara kalbimden geçip gittin? Ben seni yüreğimle tuttum, sen beni cesaretinle yarı yolda bıraktın. Hâlâ içimde bir çocuk, “belki döner” diye bekliyor. Ama biliyorum… Sen çoktan vazgeçtin. Ve ben Bir gün seni unuttuğumda değil, O gün gerçekten yok olacaksın. Seninle savaşmayı bile seçerdim, Ama sen savaşmak yerine kaçmayı tercih ettin. Ben herkesle savaşırken senin için, Sen beni ilk ateşte yaktın. Ben hep bir umutla geldim sana, Sen hep son umutla gittin benden. Ve biliyor musun? Bir gün ben seni unuttuğumda, Seninle yaşadığım her acı susacak. O gün, seni kalbimden gömdüğüm gün olacak. Ve sen... Sadece bir “keşke” olacaksın. Adını anınca içim değil, Sadece geçmişim sızlayacak. Çünkü ben senin için her şeyi göze aldım… Ama sen, benim için sadece bir gitmeyi seçtin.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!