Bir sayfanın tam ortası...
Yine yazıyorum. Bu defterin kaçıncı sayfası oldu bilmiyorum artık. Belki hiçbir zaman okumayacaksın, belki adını bile anmayacağım bir gün... Ama bugün yine içimde susturamadığım bir “sen” var. Ve biliyorsun, ben içimde kalanı hep kelimelere emanet ettim. İlk mektubuma cevap gelmedi. Zaten beklememiştim. Ama insan bazen bir işaret ister ya… Bir şarkıda denk gelmek gibi, bir sokakta yüzünü hayal etmek gibi. Zaman geçti. Ben geçti derken aslında geçmediğini öğrendim. Sadece susarak alışıyormuş insan. Ve susunca bazı duygular derinlere inmiyor, aksine kök salıyormuş. Hâlâ bazen bir şarkı çalıyor, ve içimde eski ben uyanıyor. Sana ilk sarıldığım günü hatırlıyor mesela, sonra da hiçbir şey demeden gidişini… Bazen düşünüyorum, o günleri yaşamasaydım eksik mi kalırdım, yoksa bu kadar acır mıydı içim? Sonumuzun böyle olacağını bilseydim, o yolu seninle yürümek ister miydim? Bu sorunun cevabını hâlâ bulamıyorum. Ama cevapsız kalmış bir mektubun arkasından gelen bu satırlar, belki sadece bana yazılmış. Belki de sana değil artık… Kaybolan o “biz”e. Kapatıyorum defteri bu gece. Ama biliyorum, yine açacağım. Çünkü bazı duygular bitmiyor, sadece yazı bekliyor.
İçinden hâlâ seni taşıyan bir kalp
Hayat inişleri ve çıkışlarıyla bize kim olduğumuzu hatırlatan bir yolculuk. Bazen öyle anlar gelir ki, tüm güzelliklere gözümüzü kapatır, sadece karanlığı görürüz. O anlarda sanki hiçbir şeyin anlamı kalmamış gibi hissederiz. Ama belki de mutluluğu gerçekten anlayabilmek için acıyı hissetmek gerekir. Çünkü insan, yalnızca ışıkta değil, karanlıkta da kendini bulur. Her kayıp, her hüzün, her hata bize bir şeyler öğretir. Eğer sahip olduğumuz şeylerin değerini bilirsek, hayatımıza daha bilinçli devam edebiliriz. Başarabilecegimize önce kendimiz inanmalıyız; çünki insan önce kendini sevmezse, dışardan da sevgi ve değer bekleyemez. Zamanla anlıyoruz ki, öfke ve kızgınlık en çok kendimize zarar veriyor. Sakinlik hayatı daha net görmemizi sağlıyor. Hatalarımız ise yol göstericimiz oluyor onlardan kaçmak yerine ders alırsak, daha güçlü ve bilinçli bir şekilde ilerleriz. Ve en önemlisi her karanlığın ardından bir güneş doğar. Önemli olan karanlığın içinde kaybolmamak ve güneşin doğacağına inanmak, çünki hayat, onu nasıl yaşamak istediğimizle şekillenir. Eğer gerçekten sahip olduklarımızın değerini bilir ve ona göre yaşarsak, o zaman hayat bizim için çok daha anlamlı hale gelir.
Psikolojik olarak aniden gelen özlem duygusu, bastırılmış ya da farkında olunmadan içte biriken duyguların yüzeye çıkmasıdır. Genellikle geçmişte yaşanan, kişi için anlamlı olan bir olay, kişi ya da dönemle bağlantılıdır. Bu duygu, bilinçaltında hâlâ önem taşıyan bir bağın varlığına işaret eder. Bazen bir koku, müzik ya da düşünce tetikleyici olabilir. Özlem, insanın duygusal ihtiyaçlarının ve bağ kurma isteğinin doğal bir yansımasıdır.
Bir zamanlar sana ait olan kalbim vardı…
Kırılgan, saf ve sadece seni seven.
Senin bir bakışına umut bağlayan,
Bir mesajına dünyaları sığdıran bir kalpti bu.
Ama sen o kalbi ellerinle parçaladın…
Üstelik hiç çekinmeden. Ben sana koşarken, sen benden uzaklaştın.
Beyin, çocuklukta maruz kaldığı ilişki tarzlarını "güvenli" veya "tanıdık" olarak kodlar. Özellikle bağlanma kuramına göre, çocuklukta ebeveynle kurulan ilişki şekli, ileride romantik ilişkilerde tekrar edilir. Bu yüzden bilinçli olarak farklı birini istesek bile, bilinçdışı olarak ebeveynimize benzeyen kişilere çekiliriz.
Kısaca: Bilinç dışı tanıdıklık hissi, ailemizden kaçarken bile bizi benzer kişilere yönlendirir. Ailemizden kaçmak isterken onlara benzeyen birini sevmemizin temel nedeni, bilinçdışında tanıdık olana yönelme eğilimimizdir. Psikolojide bu duruma "ilişki örüntülerinin tekrarı" denir.
Geçmişinde travması olan insanlar, geleceğine umut dolu bakamaz. Ailesinde gördüğü şiddeti, gelecekte hayatına girenlere de uygulamaya çalışır. Çünkü doğru olanın bu olduğunu düşünür, çünkü öyle görmüştür. Ama bu yanlış bakış açısı değiştirilebilir. Herkesin hayatında olumsuzluklar olur. Hayatta hep iyi şeyler olsaydı zaten yaşamın da bir anlamı kalmazdı, öyle değil mi? Kötü şeyler de olacak… Ama önemli olan hatanın içinde kendini bulman, değiştirmen, anlaman. Sen kendine saygı duymazsan, kimse sana saygı göstermez. Önce sen kendini seveceksin, başarabileceğine önce sen inanmalısın. Başarılarını, hayallerini hep gizli tut, çünkü kimse senin iyiliğini isteyecek kadar iyi niyetli değil. Kıskananlar da olacak. Biri seni terk etti diye hayat son bulmadı. Sen onunla var olmadın, o yokken de hayatına devam ediyordun. O geldiğinde sadece kimsede hissedemediğin duyguları hissettin, kimseden duymadığın güzel cümleler duydun ve bu seni etkiledi. Kendini değerli hissettin ve dedin ki: “Evet, bu bana değer veriyor.” Kimse seni görmezken o seni gördü, duydu ve anladı, dedin… Ve kendini ona bağladın, kaptırdın. Ama önemli olan senin kendine verdiğin değerdir. Kimseye bağlanmayın, kimseden medet ummayın. Evet, sevin… Ama kendinizden vazgeçecek kadar da sevmeyin. Çünkü bu, sizin kendinize yaptığınız en kötü haksızlık olur. Durun, kendinizi dinleyin. "Ne yapmak istiyorum? Ne hissediyorum? Bana katkıları ne olacak?" diye kendinize sorun. İnsan kendisini anlamadığı zaman, dışarıdaki herkes ona anlamsız gelir. Kocaman bir boşluk hissi yaratır. Hayallerinizin önüne geçilmesine izin vermeyin. Size "Yapamazsın, sen mi başaracaksın?" diyenler olacak. Onlara kulak asmayın. Çünkü insan, kendinde olmayan her şeyi kıskanacak bir mahlûktur. Siz çabalamaktan vazgeçmeyin. Hayata hangi pencereden bakarsanız, onu öyle görürsünüz. Size şöyle bir örnek vereyim: Evinizin penceresi kirli ve karşıda bir çiçek var. Onu güzel göremezsiniz ve “Ne kadar da çirkin” dersiniz. Ama eğer camı açıp baksanız, aslında çok güzel olduğunu, cam kirli diye öyle göründüğünü anlayacaksınız. Hayat da böyle işte. Sürekli olumsuz düşüncelere odaklanırsak, bir süre sonra evren bize sürekli olumsuz şeylerle karşılık verecektir. Ama eğer olumlu düşünürseniz, baktığınız, gördüğünüz her şeyde olumlu sonuçlar alırsınız.Ve niyetiniz ne ise karşınıza o çıkar.
intikam fln yok ben her şeye herkese rağmen sana koştum sense bir hic ugruna bizi harcamayi tercih ettin evet belki ismin geçince kalbim daralcak gözlerim belki de dolacak belki de baktığım her yerde seni arayacagim belki de bir sarkida buluşacagiz ama artik senden vazgeçtim canim yana yana öğrendim senden vazgeçmeyi. beni her gece kırgın uyutan bir adamin nesini seviyorum diyorum kendi kendime ama kalp bu laftan anlamiyor sinirlendiginde ağzına geleni söyleyip beni dinlemeuen bir adami daha fazla kalbimde yük edemem herkes seçtiği ihtimallerde mutlu olsun ama sen bana yasattigini yaşamadan göçme bu dunyadan hani cok seviyorum lafları hani senden ne olursa olsun vazgeçmem laflari ne oldu kar mı yağdı daglarimiza önceden cok heyecanlandırdık simdi ise bi telefon uzagimda olmana rağmen arayamıyorum bu kez kendimi seçtim uzun bir surenin ardından artik ben kendimi dusunuyorum sense gittiğin yerde mutlu ol sözüm olsun senden sonra hayatima bakacağım hayallerimi.gerceklestircem senin veremediğin bir kız çocuğum olucak saçlarını özenle yapacagim sana sözüm olsun çok mutlu olucam ve senin ardindan bir daha goz yaşı dökmeyecegim. ulan ben severken bile incitmekten korkardim sen en büyük yaralarimi beni severek verdin. bir kere beddua etsem bin defa tövbe ediyorum söylesene ben mi ağır geldim sana yoksa sevgim mi agir geldi tam her şeyi hallettik dedim bu kez de yolun ortasinda kaldim özenle çıktığım o yolda beni terk ettin sen ben affetsem göz yaşlarım affetmez ben affetsem geceler affetmez seni mutlu ol ama bir gün degerimi anla bir kiz vardi benim için canını verirdi ama ben her defasında onu üzdüm de sen benim değerimi anladiginda ben hayallerimin pesinden kosmuş mutlu ve seni unutmuş olarak yola devam edecegim biliyorum çok zor olucak asilmiuor gibi görülüyor simdi ama aşacagima inaniyorum ve sen sadece ardimdan bakmakla yetineceksin sevilmedigin kalpte harcan başka da bir şey demiycem yolun açık olsun eyw her şey
Bir zamanlar sana inanan bir kalp vardı…
Seninle bir ömür hayal eden, senin için herkesi ve her şeyi karşısına alan bir yürek.
Ama o yürek, en çok seninle kırıldı.
Senin sessizliğinle, ilgisizliğinle, yok sayışlarınla paramparça oldu. Ben seni sadece sevmedim…
Sana inandım, sana güvendim. O mesaj gelir diye umut ettim, Ama hiçbir zaman gelmeyeceğini bile bile bekledim.
Ve bu bekleyişte kendimden, gururumdan, uykularımdan vazgeçtim.
Aşk… Ne büyük bir kelime. Söylenişi yumuşak, ama etkisi fırtına gibi. Bir insanı her şeyinle sevmek… Eksikleriyle, geçmişiyle, suskunluklarıyla… Hani bazen gözlerine baktığında, dünyanın sustuğunu hissedersin ya… İşte öyle bir şeydi benimkisi. Kalbimi onun ellerine teslim ettim, gözyaşlarımla mühürledim. Ama aşk bazen yalnızca bir kişinin savaşına dönüşür. Sen “biz” dersin, o hâlâ “ben”de kalır. Sen emek verdikçe, o uzaklaşır. Sımsıkı tuttuğun eller bir gün ansızın soğur. Ve anlarsın… Sevgiyle beslediğin kişi, seni en çok acıtan olurmuş.
İhanet işte böyle gelir; gizlice, sessizce… Önce bakışlar değişir, sonra kelimeler eksilir. Gözlerinin içine bakmadan kurulan cümleler, kalbine saplanan bıçak gibi olur. Ve en kötüsü, çok sevdiğin birinin, seni nasıl kırabildiğini görmek… Sen hâlâ onun için dua ederken, o başkasına sarılır. Sen “dönebilir” diye umut ederken, o çoktan gitmiştir bile. Geriye kalan sensin… Kalbinin enkazında bir başına… Sıcaklığına alıştığın eller, şimdi başkasının avuçlarında.
Ama bil ki , çok sevmek suç değil. Aksine; senin ne kadar güçlü, ne kadar gerçek olduğunu gösterir. Hayal kırıklığına uğraman, hâlâ yürek taşıdığını gösterir. Unutma, ihanet eden sevemez… Seven aldatmaz, seven bırakmaz… Sen kalbindeki saf sevgiyi taşı, o bir gün seni hak edenle buluşacak. Çünkü sen yıkılmadın… Sadece biraz kırıldın.
Sana daha önce yazdığım mektuba hiç cevap gelmedi. Zaten bekliyor muydum, ondan da emin değilim. Ama insan, içinde konuşamadığı ne varsa bir kâğıda dökmek istiyor. Yoksa boğuluyor. Ben boğuluyorum. Yazdıklarımı okudun mu, bilmiyorum. Ama içimde sana dair o kadar çok şey birikti ki, sustukça daha çok canım yanıyor. Cevap vermeni istemiyorum aslında. Sadece... Bir zamanlar sevdiğim insanın, beni hiç yok saymadığını bilmek isterdim. Ben hâlâ aynı yerdeyim. Bıraktığın gibi değilim belki, ama yerim aynı. Seninle yürüdüğüm yolları hâlâ ezbere biliyorum. Birlikte baktığımız o gökyüzü, artık biraz daha gri. Sen gittin ya, renkler bile biraz silik kaldı sanki. Sana kızmıyorum artık. Kızgınlığım bile geçecek kadar zaman geçti aradan. Ama kırgınlığım... O hâlâ yerli yerinde duruyor. Çünkü "gidecek" gibi değil, "hep kalacak" gibiydin. Ama işte, bazen en çok kalacak dediğimiz insanlar, en sessiz gidenler oluyor. Biliyor musun, hâlâ bazen adını duyunca irkiliyorum. Kalbim alışmadı sanırım, senin bir yabancı oluşuna. Oysa bir zamanlar seninle ilgili her şey, evim gibiydi bana. Bazen düşünüyorum... Cevap verseydin, ne değişirdi? Belki hiçbir şey. Belki her şey. Ama artık biliyorum, bazı mektuplar cevapsız kalır, bazı hikâyeler yarım biter.Ve bazı sevgiler... Sadece birinin içinde yaşar, sessizce, kimseye çaktırmadan. Bu da öyle bir şey işte. Ben seni içimde taşımaya devam ediyorum. Sen bilmiyorsun, ama ben hâlâ arada seni hatırlayıp "keşke" diyorum… Ve sonra sustuğum yerden yeniden yazıyorum.
Cevap beklemeyen biri.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!