Sıkı dokunmuş bir yaşam bu çınar yapraklarının ayasına, yıldızsız bir geceye resmedilmiş ve söze.
Tuhaf, çok tuhaf bir tarih iğretilemesi
yeryüzünden gördüğüm yakınlık, bir dize.
Hititli bir subay ne arıyor bende gözlerini iri iri açarak? Doğu’nun yiğit sesi değilim ki ben! Gize.
Haydi bir türkü çıkaralım buradan, ağzı var dili yok:
Cünuptur Narkissos kendisiyle sevişmekten
acı kirecin suya değmesi gibi, öze.
Benim ispirto uygarlığım böyle başlar modern zamanlarda; Ortadoğu, Küçükasya, İonya:
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi; artık dönsenize!
Bir düşü alkolde boğmak, kendi sınırında nöbetçi olmak, tutmak bir erkek olmak en olmaz saatlerde.
En yasasız, en kanlı, en sivil diktatör;
kendinden soyunmuş tanrı: Kösnü.
İnsan bedenine kızıl kanatlarıyla pike yapan bir kartal Babil’in asma bahçelerinde, kim bilir ne bulduğu.
Hiçbir kaba sığmıyor, hiçbir tuzlu suyla giderilemiyor, herkesin herkesten umduğu.
Hiçbir kalem yazmadı, asla dile getirilemedi;
yaşanamadı, yaşanamayacak olup olduğu.
Sırlar kitabından bir masal ki hiçbir dille alışverişi olmadı, beni gizleyen ezel ebet; Süleyman’ın Belkıs'a duyduğu.
Hep çöl kızgınlığında bir damla olarak yaşandı, cızırtıyla; kanımda dolaşan akrep. Suyun aynaya dolduğu.
Bin bir kalemle yazılamadı, bin bir silgiyle silinemedi; tüketildi, bitirilemedi. Nice canların solduğu.
Sıkı dokunmuş bir yaşam bu, kırık çizgilerle dokunmuş,
vahşi boyalarla boyanmış.
Ben kösnü
Kayıt Tarihi : 28.7.2003 23:38:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!